Halit KATKAT


15-16 Haziran Direnişi ve İşçi Haklarına Yeni Saldırılar

Halit KATKAT


Bugün 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 50. yılı. Üzerinden 50 Yıl geçmesine karşın bugüne kadar o büyüklükte, o kadar örgütlü, kitlesel ve sermayedarların yüreğine onun kadar korku salan başka bir işçi eylemi olmamıştır. Daha sonra Büyük Madenci Direnişi ve 137 gün süren İSDEMİR grevi gibi büyük eylemler olduysa da bunlar hem kitlesel bakımdan o boyutta değildi, hem de amaç bakımından toplu sözleşme taleplerini aşmıyordu. Aradan geçen elli yıla karşın 15-16 Haziran işçi eylemleri bugün de güncelliğini korumakta ve işçi sınıfının yolunu aydınlatmaya devam etmektedir.

O zaman Türk-İş ve DİSK konfederasyonlarındaki örgütlü üye sayısı, bugünkü tüm konfederasyonların üye sayısı ile kıyaslanmayacak kadar yüksekti. Sayısal bir örnek vermek gerekirse o zaman sendikalaşma oranı yüzde 25- 30´lar civarındayken bugün fiili sendikalaşma oranı yüzde 6´lar civarındadır. İşçiler ellerindeki bütün araçları kullanarak etkili bir mücadele yürütüyorlardı. İşçiler sendikalı olmak için her yola başvuruyorlardı. Burada 68 gençlik hareketinin işçi sınıfına desteğinin rolünü de unutmamak gerek.

15-16 Haziran olaylarına yol açan şey işçi sınıfının, Meclisten geçirilen 274 sayılı Yasa´yla doğrudan sendikalaşmaya ve sendika seçme özgürlüğüne yönelik tehdit algılamasıydı.

274 Sayılı Yasa değişikliği Grev ve Lokavt Yasasında değişiklik yaparak:

Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o iş kolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması, sendika üyeliğinden ayrılabilmek için tek tek noter karşısına çıkmak ve sendika kurmak için en az üç yıl işyerinde çalışmak gibi sendikalaşmayı kısıtlayıcı önlemler getiriyordu.

1970 yılında CHP ve AP´li milletvekilleri 274 sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanununda değişiklik yapılması için ayrı ayrı taslak hazırladı. Bu taslaklar komisyonda birleştirilerek tek taslak haline getirildi ve Meclise sevk edildi. Yasa değişikliğinin asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanması olmasına karşın “Güçlü sendikacılık yaratılması” iddiasıyla gündeme getiriliyordu. Tasarı sendikacıların ve bilim insanlarının görüşü alınmadan komisyondan büyük bir gizlilikle geçirildi. Yapılan görüşmelerden sonra 4 ret oyuna karşılık 230 oyla yasa Meclisten geçti. Zamanın Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk “Çok yakında DİSK´in çanına ot tıkayacağız” açıklaması yapmıştı. Böylelikle bir bakan devletin tek tip sendikacılık yaratma amacını açığa vurmuş oluyordu.

İşçilerin buna yanıtı konfederasyon farkı gözetmeksizin sert oldu. Kocaeli´nden İstanbul´a kadar tüm sanayi işyerlerinde işçiler iş bırakıp yürüyüşe katıldılar. Türk-İş üyesi işçiler de DİSK üyesi işçilerden geri kalmıyor hatta onlardan fazla sayıda eyleme katılıyorlardı. Eyleme birinci gün 70 bin, ikinci gün 150 bin işçi katılmıştı. İşçilerin kararlılığının önlenememesi üzerine İçişleri Bakanı, Vali ve DİSK yöneticileri İstanbul´da toplantı yaptı. DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker şu açıklamayı yaptı: “Girişilen tahripkâr eylemlerle ilgimiz olmadığını İçişleri Bakanı´na söyledik ve kesinlikle bu tahripkâr olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca işçilere de radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik.”

16 Haziran akşamüstünde İstanbul ve Kocaeli´nde sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alındı, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikanın işçisi üretimi durdurma eylemine devam etti. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı.

Bu yasanın sadece DİSK´e karşı değil işçi sınıfının sendika seçme hakkına karşı olduğunu işçiler doğru kavramışlardı. Bu mücadele sonucunda 274 sayılı Yasa Meclisten geçti. Ama İşçi Partisinin açmış olduğu dava sonucunda Anayasa Mahkemesinden geri döndü ve 12 Eylül 1980 darbesine kadar da uygulanamadı.

Bugün de işçi sınıfının kazanmış olduğu temel haklardan biri olan kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasına yönelik, adına “tamamlayıcı emeklilik sistemi” denen yeni bir sistem getirilmek istenmektedir. Taslakta iki yıl içinde devreye girecek olan ´tamamlayıcı emeklilik sistemi´ ile çifte maaşın önü açılıyor!' deniyor. Ama amacın kıdem tazminatının tamamen ortadan kaldırmanın yolunu açmak olduğu açık. Süreç şöyle işleyecek: İşveren, 'tamamlayıcı emeklilik sistemi' adı verilen fona, her işçi için yıllık 30 günlük tazminatının 11 günlüğü tutarında para yatıracak. Bu fonda biriken para Hazine Bonosuna yatırılacak, işçi 60 yaşına geldiğinde biriken paranın yüzde 25´ini alacak. Geri kalanı aylara bölünüp, emekli maaşına eklenecek.

İşçiler ve sendikalar bu oyunu görmeli ve ona göre hareket etmeliler.