Müslüm KABADAYI


21 Nisan sabahı otogarın yanındaki fuar alanına geldiğimizde hava kapalıydı.

Burada Elite firmasının sahibi Kamile Yurtseven ve teknik ekibiyle tanıştık.


Sıcak ilgilerini gördüğümüz arkadaşlarla etkinliklerin yapılacağı yere gittik. Adil Okay arkadaşımızın 40 fotoğraftan oluşan “Şair Kapıları” sergisinin iki yanında yer alan etkinlik salonlarına Defne ve Apollon adlarının verildiğini gördük. Harbiye´de sonlandığı bilinen Defne mitolojisinden esinlenen bu iki adın, kültürel mirasın güncellenmesi bakımından önemli olduğu düşünülebilir. Hatay coğrafyasını kültürel dokusuyla betimlemesi ve Hatay´da yayımlanan iki kültür-sanat dergisine ad olmaları bakımından salonlara “Amik” ve “Amanos” da denebilirdi. Hataylı iki şair-yazar adı da verilebilirdi. Bizim planladığımız etkinlikler için Defne salonunu seçtik. Hem bize tahsis edilen standa yakın olması hem de tarih-kültür ve doğa güzelliğini özünden yansıtması nedeniyle bu tercihimizi yaptıktan sonra hemen işe koyulduk. Elite´nin teknik ekibinden Erman Önder´le salonun ses ve görüntü düzeneğini ayarladık. Ancak, salonun üst tarafının açık olması nedeniyle yaşanacak kargaşanın kaygısını da duymadık değil. (Etkinlikler sırasında ses kargaşasından kaynaklı sorun yaşandı.) Arkadaşlarımız gelene kadar standımızın düzenini sağlamaya çalıştık. Etkinliklerle ilgili hazırladığımız küçük afişleri gelenlerin görebilecekleri yerlere yapıştırdık. Öğleye doğru hava açınca fuara gelenlerin sayısı da artmaya, böylece stantlardaki kitapçıların yüzleri gülmeye başladı.
Daha önce duyurusu yapıldığı üzere saat 14.00´te serginin açılışı için gelen arkadaşlarla sade bir açılış törenini gerçekleştirdik. O sırada aramıza Adana´dan iki edebiyat emekçisi katıldılar. Tersakan Sanat dergisinde Nuray Gündüzalp ve İbrahim Alp dostlarımız, iki gün bizi yalnız bırakmadılar.
Açılışta sanatın kalıcılığından söz ederek, şiirin zengin sesiyle fotoğrafın ışık renginin birleştiği sergiyi düzenleyen Adil Okay arkadaşımızı kutladığımızı söyledim. Adil de bu sergiyi, şiirlerine yer verdiği Sennur Sezer´le Ahmet Ada´ya adadığını belirtti. Fotoğraflarda yer alan kapıların nerede bulunduğuna dair bir not düşmeyerek, sergiyi izleyenlerin imgelem güçlerine hitap etmek istediğinin altını çizdi. Törene katılanlarla birlikte sergiyi gezerken duygulu anlar yaşandı. O anda izleyenlerin her birinde farklı duygulanımlar ve düşünceler oluşmakla birlikte, o an “kapısızlık” üzerine düşünmeye başladığımı belirtmeliyim. Böyle konular üzerine düşünmenin uzun erimli olduğunu ve imgesel bakımdan ifadesinin de pacallama (harmanlama) döneminden sonra gerçekleşeceğini bilerek henüz ulaştıklarımı yazıya dökmediğimi de vurgulamalıyım.
Belgeselci ve yazar Metin Köse´nin Zonguldak maden havzasındaki yaşam ve emek edebiyatıyla ilgili yaptığı söyleşiye destek verdik. Daha önce Ankara´da birkaç kurumda “Emek Edebiyatı” başlığıyla söyleşiler yaptığımız Sadık Güvenç dostumuz da aramızdaydı. Ertesi gün de onun öykücülüğünü ve bir öyküsünü dinleyecektik. 16.00´da Adnan Gerger dostumuzun moderatörlüğünde Sadullah Çağlar´ın “Antakya´nın Özgünlüğü” başlıklı söyleşisini gerçekleştirdik. Zaman zaman konu dışına çıksa da, 1940´lı yıllardan başlayarak Antakya´da kültür-sanat hayatından kesitler sunan Sadullah Ağabey´in, 80 yaşında olmasına karşın, o dönemin filmlerini, oyuncu ve yönetmenlerini sektirmeden hatırlaması, dinleyenlerin takdirini kazandı. Saat 17.00´de benim moderatörlüğümde başlayan “Kir Teorisi” başlıklı panelin konuşmacıları B.Sadık Albayrak´la Taylan Kara´ydı. Türkiye´de son yıllarda gündemden düşürülmek istenen eleştirinin iki önemli temsilcisinin, edebiyat-sanat-politika bağlamında ülkemizde gerçekleşen çürüme ve kirlenmenin nedenlerini teorize edişleri, ilgiyle dinlendi. Postmodernizmin dayandığı neo-liberal ideolojinin bu kirlenmenin temel kaynağı olduğunun altı çizildi. Toplumun her kesimine sirayet eden kirlenme mekanizmalarının edebiyat alanındaki yansımasının başında da ödüllerin geldiği vurgulandı. Bu arkadaşlarımızın öncülüğünde çıkan “Yeni Gelen” dergisinin, bu kirlenmeye karşı mücadele edenlerin kaldıracı olacağı dile getirildi.
İlk gün etkinliklerimizi kazasız belasız gerçekleştirmiş, Antakya dışından gelen arkadaşlarımız etkinliklere gelen şair-yazarlar yanında üretken okurlarla tanışmışlardı. Öğle yemeği ihtiyacımızı, Kışlaklı okurumuz Nuri Yıldız, yöresel katıklı ekmek ve ayranla karşılamıştı. Reyhanlı Lisesi´nde 1980´li yıllarda Sadık Güvenç´le çalışan ve çocuklarıyla birlikte etkinliklerimize de katılan sevgideğer Nuri´ye teşekkür ettik. O akşam, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş´ın davetlisi olarak katıldığımız yemekli toplantı, Habib-i Neccar (Silpius) dağının eteklerindeki sosyal tesiste gerçekleşti. Katılan arkadaşlarımız tek tek kendilerini ve çalışmalarını tanıttılar. Fuarı düzenleyenlere teşekkürlerini ve bundan sonra yapılması gerekenlere ilişkin önerilerini ilettiler. Önerilerden biri de, fuar alanının kentin dışına düştüğü için halkın katılımının azalmasını önlemek amacıyla fuarın kent merkezinde bir yerde düzenlenmesiydi. HBB Başkanı Lütfü Savaş da katkılarından dolayı şair-yazarlara müteşekkir olduklarını söyleyip katılım belgelerini verdi. Daha sonra da hep birlikte fotoğraf çekildik. Yemekte konuşulanlardan aklımda kaldığı kadarıyla geçen yıl ilki düzenlenen fuarın alt yapısının daha da iyileştirildiği, içerik bakımından zenginleştirildiği, ancak yağmur-sel nedeniyle sorunlar yaşandığı, buna göre fuarın zamanlaması üzerinde durulacağı dile getirildi. Bu yemeğe, etkinliklerde görevli tüm arkadaşların katılıp kendilerini ifade etmelerini istemiş ve beklemiştik. Ne yazık ki arkadaşlarımızın yarısı gelebilmişti; dolayısıyla gelmeyenler, katılım belgelerini de alamamış oldular. Yeri gelmişken etkinliklerin tümünde gördüğümüz bir eksikliği burada dile getirelim. Söyleşi-panel ve dinletilere arkadaşlarımızın bazıları gerekli ilgiyi göstermediler. Bazıları, kendi etkinliklerinden sonra ortadan kayboldular. Ayrıca, Hataylı olan arkadaşlarımızın bir kısmının, kendi çevrelerini etkinliklere katma konusunda çaba göstermediğini gözlemledik. Yazar-okur buluşmasının giderek sorunlu hale geldiği ülkemizde, böyle etkinliklerin güzel bir olanak sunduğu dikkate alındığında, çevremizi harekete geçirmenin ne denli önemli olduğu ortada. Çıkarmamız gereken derslerden biri de bu olsa gerek…