Nurullah ER


29 EKİM´DEN 10 KASIM´A

Nurullah Er


Cumhuriyet, Türk halkının Kurtuluş Savaşında verdiği mücadelenin bir hasat sonu ürünüydü.

Emeğinin karşılığıydı.
Kolay olmamıştı üç yıl, geceli gündüzlü, yazlı kışlı, aç susuz bu mücadele.
Mustafa Kemal, savaşın sona ermesiyle Anadolu halkına yakışan yönetimi, 29 Ekim 1923´te Cumhuriyet olarak ilan ederek, Anadolu´nun karanlık yüzünü, aydınlığa çevirmişti. Bir on beş yıl sonra 10 Kasım 1938 yılında ölmesiyle, Türk halkının Cumhuriyet coşkusu kara yasa boğulmuştu. O tarihlerden günümüze kadar her Cumhuriyet Bayramının kurtuluşunda sevinç, coşku yaşanırken, bir On Kasım günü hüzünleniverir insanlarımız, kara yasa boğulurlar.
Dün yine 10 Kasım´dı.
O´nun aramızdan ayrılışının 81. yıl dönümü.
O´nu yine hep milletçe andık, daha yapacakları varken aramızdan erken ayrılışının acısını yaşarken, bizlere bu coğrafya da böylesi bir ülke bırakmanın gururunu yaşadık. Başta Cumhuriyete, ilkelerine, devrimlerine bağlılığımızı ve kararlılığımızı gösterdik.
8 Kasım günü Anıtkabir´deydim.
Mavi Ankara semalasında bahardan kalma bir gün vardı. Güneş pırıl pırıldı.
Gözlemlediğim de gün öncesinden başlamıştı Anıtkabir ziyaretleri. Gelenler, gidenlerle alan dolup boşalıyordu. Orada bir görevliye sorduğumda; 'Cumhuriyet Bayramından nerdeyse bir hafta öncesinde başlar, Kasım ayını bitirir bu yoğun kalabalık. Cumhuriyet Bayramı ve On Kasım günü kalabalıkta patlama olur, yüz binleri bulur bu sayı” dedi.
Görüne de onu gösteriyordu. Anıtkabir´in giriş kapılarında ki uzun araç kuyrukları ve kontrol kapısından geçmek için bekleşenlerin sırası... Turlarlarla, özel araçlarıyla gelenler, anaokulundan liseye kadar olan okulların öğrenci ziyaretleri; yaşlılar, gençler, kadınlı erkekli her yaş gurubu. Çin, Kore, Vietnam, Japonya gibi Uzak Doğu Asya ülkelerinden gelen turistlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Tur rehberleri durmadan Atatürk ve Anıtkabir hakkında bilgi veriyorlar, öğretmenler öğrencilerine anlatıyorlar, yaşlıca olanlar soluklanıp yorgunluklarını giderdikten sonra, kat kat merdivenleri çıkarak mozelenin bulunduğu alana varıp dualarını ediyorlardı. Rengarenk giysileriyle, cıvıl cıvıl sesleriyle bir güzellik katıyorlardı öğrenciler ortama. Tümün hüzünlenen yüzünde, ışıldayan gözünde Atatürk sevgisi vardı.
Aramızdan 81 yıl önce ayrılan Atatürk, Türk halkının gösterdiği bu ilgiyle ölümsüzlüğü yaşar olmuştur. Onun bıraktığı eserler, yaratığı değerler halkın kalbinde yerini almış ve kalplerde yaşatılan bir miras olarak babadan çocuğa kalmıştır.
Dünya coğrafyasında yaşanan; sosyal, siyasal ve ekonomik uygulamaları gördükçe, onun önemi ve değeri bir o kadar daha anlaşılmaktadır. Hele hele de biz Hataylılar olarak içinde bulunduğumuz bölgede ona daha büyük minnet duymalıyız. Amerika´nın Büyük Orta Doğu Projesiyle, Orta Doğu ülkelerinde başlattığı Arap Baharı projesi bölgeyi kan gölüne döndürmüştür. Bugün milyonlarca Suriyeli ülkemize sığınmıştır. Eğer ki Atatürk o günlerde Hatay sorunun çözmeyip bu topraklar Suriye sınırı içinde yer alsaydı. Bu olaylar sonucu yaşanan facialardan sonra Hatay Türkleri evini, barkını, bahçe ve bağını, iş yerlerini bırakıp nerelere kaçacaktı?
Bugün Atatürk´ü anlayanlar kadar anlamayanlarda vardır. Tıpkı Kurtuluş Savaşını başlattığında karşı duranlar, ona tuzak kurup hakkında idam fermanı verenler, Cumhuriyetin kuruluşuna engel olanlar, devrimleri Mecli´te görüşülürken karşı çıkanlar günümüzde de mevcuttur. Bunlar bir Türk kimliği, Müslüman inancı ve özgür iradesinin oluşturduğu bilincin yarattığı düşünceyle bölgenin coğrafyasına baksa, tarihini anlasa, günümüzde yaşanan felaketleri sorgulasa, Atatürk´e herkesten daha çok sahip çıkacaklardır.