Nurullah ER


3O AĞUSTOS´UN ÖNEMİ

NURULLAH ER


19 Mayıs 1919 Samsun ufku Ulusal Kurtuluş Savaş´ının başlangıcının simgesiyse, 30 Ağustos 1922 de bitişinin ve kurulan Cumhuriyet´in bir simgesidir.

Anadolu´nun işgaliyle birlikte Yunalılar, İngilizlerden almış oldukları destekle, kuracakları İyonya devletini ve Ayasofya kilisesinde giyecekleri imparator tacını dört gözle bekliyorlardı.
Vahdettin, Kurtuluş Savaşını başlatan M. Kemal´i ve ordusunu Bolşevik ihtilal topluluğu olarak suçluyordu.
Yunan orduları bu emelle yakarak, yıkarak, öldürerek gelmişlerdi Polatlı önlerine kadar.
Meclis´te bile duyulmaya başlayan top seslerinin gürültüsünden Meclis, ürktü, korktu... Meclisi Kayseri´ye taşımak için hazırlıklar yaptı.
Düşmandan korkulmayacağını, kaçılmayacağını mecliste yaptığı konuşmalarla anlatan M. Kemal, üç ay süreyle olağanüstü yetkili başkomutan seçildi.
Artık Türk Milletinin ve savaşın tüm sorumluluğu omuzlarındaydı.
Milli seferberlik ilan etti.
Halk neyi varsa verdi, eli silah tutan kim varsan cepheye koştu.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh ki vatandır” diyerek çıktı yola.
Gerisin geriye döndü düşman askeri.
Sakarya´da bozguna uğradı, Dumlupınar´da darmadağın oldu, İzmir´de denize döküldü.
İşte Halide Edip Adıvar´ın “ Ateşten Gömlek” dediği günler, o günlerdi.
M. Kemal, 31 Ağustos 1922 tarihinde savaş alanlarını gezerken, şehitler arasında bir Mehmetçiğin düşman askerinin açtığı top çukurda katılaşmış koluyla sancağı dimdik tuttuğunu gördü. Gözleri çakmak çakmak oldu.
Az ileride Yunan esirlerinin yanı başında tozlar içinde gördüğü Yunan sancağını alıp kaldırdı.
Düşman ordusu durmaksızın kaçıyordu. Girdiği her yeri yakıp yıkıyor, kadınlara tecavüz ediyordu.
1 Eylül 1922´de “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir!” komutunu verdi. Bu ses Türk ordusunun yüreğinde alevlendi.
Esir düşmüştü Yunan Başkomutanı Trikopis.
Onu bir misafir gibi ağırladı.
9 Eylül´de Türk ordusu İzmir´e girdi.
26 Ağustos´ta başlayan Büyük Taarruz hareketi, sona erip Türk Milleti bağımsızlığına kavuşmuş oldu. M. Kemal´in Başkomutanlığı bu galibiyetle tescillendi.
Geçen hafta gezi amaclı Büyük Taaruzun yaşandığı, tarih kokan yerlerdeydim.
Genişçe bir alan; Sakarya, Kütahya, Bilecik, Eskişehir, Afyon, İzmir illerini kapsayan bölge, Meydan muharebesinin bire bir olduğu, sıcak çatışmaların yaşandığı yerlerdi. Bölgenin bazı yerlerine Kurtuluş Savaşı´nı sembolize eden anıtlar dikilmiş. M. Kemal´in Kurtuluş Savaşını sevk ve idare ettiği, Çalköy Zafer Tepesi tüm bölgeye dört bir yandan kuş bakışı bakan bir tepedir. Buraya dikilen anıtta, uzunca taş sütunlar, uzaktan çatılmış silah görünümü vermekte, aralarındaki boşluklardan alev alev yükselen meşale hissini uyandırmaktadır. Burada M. Kemal´in taş bir sütun üzerinde: “Bir memleketi işgal etmek, o memleketi zapt etmek kåfi değildir. Ruhu zaptolunmadıkça, azim ve kararı kırılmadıkça o millete hakim olunamaz.” Sözü yer almaktadır. Ayrıca taş bir levha üzerinde savaş planı gösterilmekte.
Tepenin eteklerinde oluşturulan çam ormanlığı arasında, düşman top mermisinin açtığı çukur içinde yalnızca katılaşmış koluyla sancağı dimdik tutan şehit Mehmetçik anıtı... Ve biraz ileride 30 Ağustos törenlerinin yapıldığı alan bulunmakta.
Bölgeye baktıkça Kurtuluş Savaşının izlerini görür, kokularını duyarsınız. Aradan 96 yıl geçmiş, bir asra yakın. Neredeyse o günleri yaşayanların hiç biri yok. Ama çocukları, torunlarıyla yaşam bir şekilde o günlerin tarih bilinciyle devam ediyor.
Dumlupınar!
Küçücük köy gibi bir kasaba. Ama ismi ülkemizin bir çok yerinde mahallerine, sokaklarına, okullarına verilmiş. Uğradığımızda, M. Kemal´in savaş süresince karargah olarak kullandığı, şimdi müze olarak kullanılan bir ev bulunmakta. Müzenin içinde Atatürk´e dair eşyalar ve savaş sırasında kullanılan malzemeler yer almakta. Bahçesinde savaş sırasında kullanılmış toplar... Müzenin bahçesinde oynayan çocuklar yanımıza geldiğinde, Atatürk´e ve Kurtuluş Savaşına dair bir çırpıda bir çok şeyler söylediler. ‘Bakmayın buranın küçücük olduğuna, burayı dünya bilir´ dediler.
Çocuk yaşta birilerinin Atatürk sevgisiyle büyümesi, Ulusal Kurtuluş Savaşı bilinciyle var olması, vatanını, milletini bu duygularla sevmesi gelecek için büyük bir umuttur.
Bir ömrü cephelerde geçen M. Kemal; “Savaş haklı olmadıkça bir cinayettir” diyecek kadar savaş karşıtı...
Esir aldığı düşman komutanını çadırında misafir edecek kadar engin ruhlu...
“Yurtta sulh, cihanda sulh” diyecek kadar da bir barıştan yanaydı.