Nurullah ER


81 yıl öncesinin 5 Temmuz´u

Nurullah ER


Yıllar ne olursa olsun, temmuz ayı bölgemizde en sıcak yaşandığı dönemlerdir.

5 Temmuz 1938 yılının yine sıcak bir günü, çevre mevsim sıcağı ile yanıp kavrulurken, Türk ordusunun İskenderun´dan ve Hassa´dan Hatay bölgesine girmesiyle halkın yüreklerine soğuk su serpilmiş, kendilerini yaylalarda soğuk pınar başlarında gibi hissetmişlerdi.
Sabahın ilk saatlerinde çevre köylerden, kasabalardan çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar... Sarı sıcağa rağmen adeta koşuyorlardı yol boyuna. Kalabalık zinciri uzadıkça uzuyordu. Ellerinde salladıkları kırmızı Türk bayraklarıyla dört bir yanı gelincik tarlasına çevirmişlerdir. Herkesin gözü yolun geliş istikametindeydi. Bakışlar uzadıkça gözleri kararsa da, heyecanlar dorukta, coşkular zirvedeydi. Sesiz bekleyişi birden bire bir alkış tufanı dağıttı. Hep bir ağızdan; geliyooor!” nidaları yükselmeye başladı.
Gelen, tan yeri ağarırken Hassa ve Payas sınırından geçerek Hatay Türk topraklarına giren Kurmay Albay Şükrü Kanatlı komutasında ki Türk askerleriydi. Yirmi yıldır bölgede yaşanan esareti bitirmek, acıları dindirmek için geliyordu. İşte bunca kalabalığın sevinci ve coşkusu özgürlüklerine kavuşma, bağımsızlıklarını elde etme heyecanıydı. Albay Şükrü Kanatlı, doru bir atın üzerinde başı dimdik ilerlerken, arkasında toprak rengi elbiseli ,omuzları silahlı, sırt çantalı askerler sanki günlerce yol yürümemiş, sıcak yokmuş, aç ve yorgun değillermiş gibi uygun adımlarla yürüyorlardı. Yol kenarlarında bekleşenlerin el sallayışlarını, alkış tutuşlarına, selam duruşlarına, gülücükler saçarak ilgi gösterip, ikram edilen suları, ayranları içiyorlardı. At arabalarıyla, kağnılarıyla; “yoruldunuz sizleri götürelim” diyenlerin tekliflerini kibarca geri çeviriyorlardı.
Şükrü Kanatlı süvari birliği Reyhanlı Çatalhöyük köyünden geçerken, Mursaloğlu Kemal Bey küçücük kızı Necla´nın elinden tutup çıkıverdi komutan Şükrü Kanatlının önüne. Kızını yatırıverdi, Şükrü Kanatlının atının ayaklarının altına. Komutan atından inip, atın ayakları altında yatan kızı kaldırdı, kucağına alıp, saçlarını okşadı. Babasına seslenerek; “Siz bu mücadele de, onca şehidi bu topraklar için kurban verdiniz. Biz Cumhuriyet Hükümeti bundan böyle şehitleriniz rahat uyuya, sizlerse özgürce yaşaya diye gönderdi. Sizi bu çılgınlığa iten olay hak ettiğiniz özgürlüğe ve bağımsızlığa susamış olmanızdandır.” dedi.
Payas´tan girip İskenderun´u geçtikten sonra, Amanoslara tırmanarak Antakya´ya doğru giden Türk askerlerinin peşinde bir insan seli vardı. Sel Hassa´dan ve Belen´den aşağı Amik ovasına doğru akıyordu. Tüm köylerde, kasabalarda davullar çalınıp, kahramanlık türküleri söylenip, halaylar çekiliyordu. Sabah saatlerinde siyaha bürünmüş bir kız topluluğu askerin kışlaya girmesiyle birlikte siyahlarını çıkarıp kırmızı, beyazlı giyiniverdiler. Çevreyi Türk bayrağına döndürdüler. Kalabalıktan alkış üstüne alkış aldılar...
Türk askerinin Hatay topraklarına girmesi, Fransa ile Türkiye´nin İskenderun Sancak sorunun ikili ilişkilerle çözeceklerine dair anlaşmaları sonucu olmuştur. İkili antlaşmayla, Sancak bölgesinin toprak bütünlüğünün korunması, asayişinin altı bin askeri bir kuvvetle sağlanmasına, bu kuvvetin bininin sancak bölgesinden, geri kalanların ise Fransız ve Türk askerlerinden olmalarına dair anlaşılmıştır.
Atatürk, Türk askerinin 5 Temmuz´da Hatay´a girişini, 7 Eylül 1938´de Hatay Türk Devletinin kuruluşunu hasta yatağında öğrenmiştir. Ne var ki, Hatay´ın Türk topraklarına katılmasını görememiştir. 24 Temmuz 1939´da silah arkadaşlarının diplomatik görüşmeleri, Hatay Türk Cumhuriyet´i Devletinin kararı ve Türk halkının gayretiyle anavatana kavuşması sonrası yatağında rahat uyuyarak, gözü arkada kalmamıştır.