Nurullah ER


ALTINA HÜCUM

NURULLAH ER


ALTINA HÜCUM 

 

Altına Hücum, Charlie Chaplin’in senaryosunu yazdığı, yönettiği, aynı zamanda baş rol oyuncusu olduğu trajik- komik bir film.

Chaplin, Dünyanın büyük ekonomik krize girdiği yıllarda; fakirlik, açlık, yoksulluk içinde bulunan bir gencin Alaska’da, soğuk, hastalık ve korkulu mücadelesini komedi olarak ekrana yansıtmıştır.

Film her yeni çekimde büyük ödüllere layık görülse de izleyici sayısı günden güne artsa da, insanoğlu bir türlü böylesi trajik olaylardan ders çıkarma gereği duymuyor. Paraya, mala, servete, altın, elmas gibi kıymetli madenlere ve değerlere karşı hissettikleri tamahtan bir türlü vazgeçmiyor.

İki yüz yıl öne ABD’de yaşananlar günümüzde ülkemizde yaşanıyor. Yapılan yasal düzenlemeyle maden arama faaliyetinde devlet tekelinin kaldırılmasıyla kısa sürede çok uluslu iştirakçi altın arayıcı şirketlerin hücumuna uğradı ülkemiz. Tespitlere göre 51 yabancı ortak şirketi olduğu biliniyor. Nasıl olsa emek ucuz, çevre değersiz. Üçlük, beşlik bir hissedar, devlete küçük bir pay, vergi kaçır, çalışanların sigorta primini devlete yükle; geri kalanları, taşı altın borsasına karına kar kat. Böylesi ballı börek belki Afrika’da bile kalmamış. Bize düşen ülkemizin taşı toprağı altın diye övünmek... 

Ülkemizde altın madeni arama bölgeleri hem çevre sorunu yaşamakta hem de emek sömürüsüne kurban edilmekte. Geçmişte, Kaz Dağı, Bergama’da yaşananlar bugün Erzincan’ sıçradı. Önlem alınmazsa başka bölgelerde ne felaketlerle karşılaşacağımız belli olmaz. Ülkemizin nerdeyse her bölgesinde altın arama izni olan şirketler cirit atıyor. Vurdukları her kazma, kurdukları her tesis, çalıştırdıkları her makine kendiler için bir servet olsa da ülkemizin; çevresinin kirlenmesi, sularının içilememesi, havasının zehirlenmesi, kadınların dul, çocukların yetim kalması, emek gücünün sömürülmesi anlamına geliyor. 

Altın madeni ocaklarının açıldığı kırsal bölgelerde yaşayan halk tarımın ve hayvancılığın bitirilişiyle maden ocağında iş bulması, tapulu yerlerinin istimlakiyle cebine para girmesi, şirketler donanımlı evler yapıp verilmesi, muhtarlarının yurt dışı gezilerine götürülmesi üzerlerinde adete bir büyü etkisi yapmakta. Rahata kavuştuğunu, huzur bulduğunu düşünmekte, adam yerine konduklarına inanmakta... Çevrecilerin sözlerine kulaklarını tıkamakta, yazılı raporları önemsemekteler. Ta ki, göçükler başlayana, heyelanlar olana, içecek su bulamayana, soluyacak hava tükenene, ağızlarına çalınan bir parmak bal zehir zıkkıma dönene kadar.

Son olarak Erzincan altın madeni ocağında yaşanan heyelan, toprak altında kalan işçiler, ailelerin acısı, içecek su arama çırpınışları, soluyacak hava telaşları... Tipik Chaplin’in klasiğinin trajik, komik buluşması gibi.

Ülkemizde ki altın madeni çıkarılan yerlerde ki acıyı ve büyük sorunları çevrede yaşayan halk çekse de bu acı ve sorun ülkemizin acısı ve sorunudur. Yaşananlar acı bir gerçek. Anadolu’nun toprakları çokuluslu şirketlerin inisiyatifine bırakılmamalıdır.