Nurullah ER


AMANOS DAĞLARI

Nurullah ER


Amanoslar, Hatay coğrafyasının en önemli yeryüzü şekillerinden biri olup, dış Torosların güney batıya doğru uzantısı olan sıra dağlardır. Kahramanmaraş yakınındaki Ahır dağının güneyinden başlayarak, İskenderun Körfezinin doğusundan Hınzır Burnuna kadar devam eder. Uzunluğu 175 kilometre olup, 4000 kilometre kare alanı kaplamaktadır.

Amanos dağları bitki coğrafyası ve yaban hayatı bakımından oldukça önemlidir. Avrupa´nın korumada öncelikli yüz orman alanından ilk sıralara girenlerdendir. Dağların bütünlüğü bozulmamış, ormanları, çeşitli yaşam alanları, jeolojik yapısı, sarp kayaları ve mağaraların yanı sıra korunaklı vadileri, geçitleriyle yaban hayatı açısından önemli, stratejik konuma sahip bir dağ silsilesidir.
Orta ve güney kesimlerin, batı yamaçlarından doğup, Akdeniz´e dökülen, çoğu yazın kuruyan küçük akarsular, doğu- batı yönlü pek çok vadiyi, kuzey- güney bakışlı yamaçlarda vadi tabanları genişleyerek, Akdeniz´e kadar uzanan verimli kıyı ovalarını meydana getirmişlerdir.
Karadeniz´e özgü ormanları, Akdeniz´e özgü maki topluluğu, yüksek dağ çayırları, derin ve nemli vadilerdeki nehir kıyısı bitki türleri, az da olsa tarım alanları bulunmaktadır. 174 bitki türünün yetiştiği dağlarda, 20 tür yalnızca Amanoslara özgüdür. Ayrıca göçmen kuşlarını göç yolu olması, farklı kuş türleri barındırması, yaban hayvanları ve kelebek türleriyle uluslararası düzeyde önemli bir konuma sahiptir. Bölgenin yazları sıcak olması münasebetiyle dağın iç kısımlarında bulunan platolar, kaynayan pınarlar bölgede yaşayanların yayla alanı olarak kullanılmaktadır.
Amanos dağlarıyla ilgili kapsamlı bilimsel çalışmalar Berlin Teknik Üniversitesi ve Çukurova Üniversitesi işbirliğiyle 1998- 2004 yılları arasında yapılmıştır. Bu çalışma kapsamında dağların toprak yapısı, iklim ve bitki örtüsü, yaban hayvanların ve kuş türlerinin barınması, göç yollarının engellenmemesi, su kaynaklarının, doğal çevrenin bir bütün olarak korunması rapor edilmiştir.
Amanos Dağlarının yer üstü güzelliği ve zenginliği kadarda mutlak yer altında da zenginlik kaynakları mevcuttur. Elbette böylesi bir zenginlik ülke ekonomisine katılmalıdır. Fakat bu yapılırken getirisi, götürüsü hesaba alınmalıdır. Her şeyden önce bölgenin fiziki dokusu korunmalı ve çevre kirliliğine meydan verilmemelidir desek de son yıllarda küresel ekonominin, vahşi kapitalizmin güçlerine elini veren kolunu alamıyor.
Ülkemizde maden arama adında faaliyet gösteren şirketlerin dağları ne duruma getirdikleri görülüyor. Zaman zaman mağdur olan, doğasına sahip çıkmak için eylem yapan halkın sesi dikkate alınmıyor, adalet kantarının topunun ağırlığı hep işverenlerden yana kayıyor. Bugün Kaz dağları delik deşik edildi, Karadeniz yeşili söndürülüp boz bulanık sel akar hale döndü. Son yıllarda Amanoslarda maden arama adı altında alınan ruhsatlarla açılan taş ve mermer ocakları dağların doğal yapısını bozmuştur. Patlatılan dinamitler, çalışan iş makinaları, taşımada kullanılan kamyonların gürültüsü, çevreye yaydığı tozlar, insanlar dahil bölgede tüm canlıların yaşamını rant uğruna hiçe saymaktadır.
Ülkenin dört bir yanında dağların başına gelen Amanosların başında geleceğe benziyor. Konuşulanlar, uygulananlar bir şeylerin habercisi durumundadır. Hatay´ın çılgın projesi olarak adlandırılan Hassa tüneli, faaliyet gösteren mermer ve taş ocaklarının, yanı sıra rüzgar güllerinin sayılarının artırılması, termik santrallerinin küllerinin mezarlığı konumuna getirilmesi düşünülürken, yetmedi dokuz yeni maden arama ruhsatının 7 Eylül´de yapılan ihalesiyle Amanosların başına küresel ekonomik güçlerin, vahşi kapitalizmin projeleriyle çoraplar örülmeye çalışılacağa benziyor. Bundan yirmi yıl önceki üniversitelerin Amaosların korunması için oluşturduğu proje hiçe sayılıyor. Karşı koyanlar dikkate bile alınmıyor.
Para uğruna gözü dönmüşler, her şeyi hiçe sayanalar, tüm değerleri ayaklar altına alanlar ormanları rant uğruna yok edebilirler, çevreyi kirletebilirler, yaban hayatı, tüm börtü böceği, her türlü canlı türünü hiçe sayabilirler. Şu anda bu uğraş içinde bulunlar bu kapsamdan elde ettikleri kazançlarla bir eli yağda, bir eli balda yaşayabilirler.
Yaşam kaynağımız olan doğamız bize miras değil emanettir. Yaşam şartlarımızı iyileştirmek için doğayı değiştirirken onu yok etme hakkına sahip değiliz. Böylesi bir düşünceye sahip olma geleceği yok etme ve karartmadır. Doğa ihaneti kabul etmez, yapanlara da bedelini ağır ödetir.