Leman GÖÇMEN


Angus Cezası

Leman GÖÇMEN


Epeydir bizim limanımıza pis kokularını güzelim ilçemizin üzerine, yüzünü bile görmediğimiz, tanımadığımız bir hayvan cinsini eti ucuzlatmak için getirenler bizi bir cezaya mahkum ediyor.

Akşam serinliğinde bütün şehir sahile akarız. Güzel denizimizi seyretmeye, zaman zaman ayaklarımızı çıplatıp denize girmeyi umarak sahile çıkınca akıl almaz bir pis kokuyla karşılaşıyoruz. Çayımızı, kahvemizi içerek, hatta çimlerde oturarak tadını çıkarmak varken gerisin geriye evlerimize dönüyoruz.
Sözde bu hayvanların gelişiyle et pahalılığının önüne geçilecekti. Ben kendi adıma bu eti alıp yemektense bir yıl et yememeyi yeğlerim. Yıllardan beri İç Anadolu´da, Doğu da binlerce insanımız kal-u beladan beri hayatını idame ettirebilmek için besicilik yapardı. Ama son yıllarda devlet desteği görmediği için ya yapmıyor veya yüksek fiyatlarla satmak zorunda kalıyor.
Bir çok gıdada, tahıllarımız dahil ithal şansını deneyen hükümetimize akıl vermek gibi bir düşüncem olamaz. Ancak yine de derim ki… mazot pahalı, ulaşımlar çok pahalı, bunlara bir çözüm bulunarak binlerce hektar meralarımız, otluklarımız vardır. Bunları köylümüzün rahatça kullanabileceği bir şekilde teşviklerle donatıp kendi insanımızın elinden tutup bir çok rahatlıklar sunarak başlıca gıdamız olan etimizi görül huzuruyla yemeyi bağlayabilirlerdi. Tam tersine bu hayvanlar gelmeye başladığından beri kendi güvendiğim kasaplarından bile bir gram almayanları biliyorum. Bu kår yerine kendi kasap esnafımızı cezalandırmak oldu.
Geçtiğimiz hafta Ayna İskenderun Kültür ile Evimiz İskenderun Süpürge dernekleri bu işin uzmanı olan genç bir veterineri ağıladı. Veteriner Hekim Şerif Akçalı, bizleri aydınlattı. Sayın veterinerimize, ‘ithal yerine kendi besicilerimizin elinden tutmak daha iyi değil mi?´ diye soddum. Bir hayli kalabalık olan söyleşide herkes aynı fikirdeydi.
Doğu´da besicilik öldü deniliyor. Hiç de ölmemiş maşallah. Kendi insanımız geçtiğimiz kurban bayramında hayvan pazarlarını doldurdu. Çok şükür Allaha, çok insanımız kurbanını kesti ve bayramımızı tamamladık.
Dilerim seneye buğdaylarımız arpalarımız çok ekilir, zira saman gibi bir otu bile ithal etmeye başladık. Çiftçimiz ekiyim diye çırpınıyor. Ancak aklımın çok ermediği bir taban fiyat vardır. Ziraat odaları, toprak mahsulleri bence çok iyi çalışmıyor.
Hayatını topraktan kazanan kendi doğduğum köyde buğday hasadında, pamuk toplamada bütün köylü elele verir, imece usulü benim hatırladığım yıllar kara sabanla çift sürülür, öküzü olan öküzü, atları olan atlarıyla toprağı sürer, ekinini eker, bahar gelip de buğday biçildiği zaman da herkes tarlaya giderdi. Büyükler sürümleri yapar kadınlar da bir gün evvelden toprak kaplara doldurdukları ayranları, azık dedikleri Allah ne verdiyse onları çıkarır hususi gölgelik için ekilen mazının dibine gölgeye oturur, mola verilirdi. Yemekler yenir, herkes hoşnut bütün bu uğraşlar hiç yüzler asılmadan yapılır, ondan sonra da atların sırtına yüklenip evlere dönülürdü. Her evin saman konabilecek topraktan yapılmış yerleri vardı. Ve fevkalade bolluk içindeydiler.
Yıllar ne çabuk geçti diyorum. O günlerden bu günlere çok şeyler değişti. Ama yine de ben yakın tarihlerde hükümet politikaları yüzünden şehre akın eden köylülerimizin yeniden kendi toprağını ekip biçecekler umuyorum. Bir markete girdiğimiz zaman paketlerin üzerinde ne yazık ki pirinç mercimek, nohut gibi paketlerinde ‘ithaldir´ diye yazıyor.
Kendi kendine yeten bir ülke olarak bugünlere nasıl geldiğimizi içim yanarak sorguluyorum. Ve ben bir kaç sene evveline kadar bir köy dolusu kuzenlerimle bayramlaşmaya, mevsiminde yer fıstıklarını toprağıyla çıkarıp temizleyerek yerdim. Bana håla ‘sen hiç köylücülükten vazgeçmedin´ diye takılanlar olur. Köylülüğü benimsediğim kadar şehirde yaşamayı da bilirim.
Sadece şikayetim ithal hayvanlarla ilgili de değil. Sokak sütlerine yasak geleceğini okudum. Bunun ne manaya gelecek? Üreticiler yıllar önce köylerinden getirdiği sütleri kapı kapı dolaşır, satarlardı. Hepimiz de alırdık. Şimdi bu süt satanları, ya da satanları günah keçisi haline getirip belediyelerin bunları menetmesini asla kabullenemiyorum. Köylülerimiz için evinin önünde bir inek olması, onların en büyük varlığı demek olur. Ben hala o sokak sütü değdiğimiz sütten alıyorum. Yoğurdumu evimde yapıyorum, çok da mutluyum. Çalışıp Evinde yapamayan için yüzlerce pastörize süt üreten firmalar var. Çalışan hanımlar için ideal. Onlar da satın alarak sütünü, yoğurdunu tüketebilir. Ama bir tek ineği olup kalan sütünü kente getirip satana kimse engel olmamalı derim.
Bu hikaye kırk yıl sürer. Burada noktalayalım.
Hoşçakalın.