Leman GÖÇMEN


Anneler Günü

Anneler Günü için bir daha elime kalem almam demiştim, ama erken uyandığım bugünde annemin resimlerini yaşadığımız günleri anma adına etrafıma dizdim.


 Anneler Günü için bir daha elime kalem almam demiştim, ama erken uyandığım bugünde annemin resimlerini yaşadığımız günleri anma adına etrafıma dizdim.

Her fotoğraf karesinde bazen mutlu, bazen mahzun… Çok konuşmayan bir mizaca sahip olan anneciğim, her zaman kendine düşeni yapan anaç yapısıyla herkesi etrafına toplayan üretken, son yaşına kadar ibadetini yapan, gücünün yettiği yemeklere adeta ruh veren, bütün evlatlarını için için etrafında isteyen, sitem etmeyen, tevekküllü bir mizacı vardı.

Hala benim içimi yakan bir anı vardır ki… Onu kaybettiğimde 60 yaşımdaydım, o güne kadar bir gün bana, ‘seni öpebilir miyim, bir öpücük verir misin?´ dememişti. Ölümünden 3-4 gün evvel odasına girdim. Sık sık uğrar bir şey isteyip istemediğini sorardım. Çıkıp giderken birden durup arkama bakmak geldi içimden.. bir anda baktım ki, mahzun gözlerle bana bakıyor. Durdum. Gözgöze geldik. ‘Bir öpücük verir misin´ dedi. Hemen koştum. Her zaman gülsuyu ve limon kolonyası kokan vücuduna sarıldım. O da beni koklar gibi doyasıya, içine sindirircesine öptü. 4 gün sonra da kendisini kaybettik.

Çok erken yaşta kaybettiğimiz sevgili babamın, 32 yaşında toprağa verdiğimiz Şükrü kardeşimin acısı ile yıllarca cayır cayır yandığını, acılarını daha derinden kendisinden dinlemek isteerdim. Onun sabrı ve tevekkülü ne yazık ki bende yok. Yoksa vardı da ben mi erken tükettim. Bu günlere hiç bırakmamışım. Nur içinde yatsın.

Bir Antakyalı Memduha teyzemiz vardı; “Kızım yaşlılığınıza önce para, sonra sabır, sağlık ve enerji saklayın. Siz diri olmazsanız etrafınızdakiler birer birer kaybolur gider. Yakınlarımızdan biri bana, ‘annen senden ayrıldıktan en çok bir hafta sonra, Leman olsaydı şimdi diye başlar, hep seni sayıklar´ demişti. Ben onun ilk çocuğu olduğum için ‘sen benim arkadaşımsın´ derdi.

Hatay Fransız işgalinden kurtulup İskenderun´a geldiğimizde ben 5 yaşımdaydım. O zaman biz 3 kardeştik. Arada sahile, çarşıya gittiğimiz zaman meğer o evi kaybedermiş, bana da “hadi kızım önümüze düş, evimize gidelim” dermiş. Yıllar sonra bunu, “sen bana yol öğrettin” diye gülerek anlatırdı. Ne ağır bir terbiye vermişler ki, duygularını saklar, bu konuları nadir konuşurdu.

Şimdi çok arzu ettiğim bir şey var. Bu dünyadan sonra bir başka dünyanın var olduğuna inanıyorum. O dünyada da önce anne ve babamla beraber olmak ve onlardan dinlemek istediğim nice hikâyeleri bir daha dinlemek istiyorum.

Bu anneler Günü´nde kolay yürüyemediğim için ona evden selam ve sevgilerimi göndermeyi düşünüyordum. O topraklarına elimi sürmeden uyku uyuyamayacağımı anlamıştım. Güneş batarken birden içimde öyle bir özlem duygusu kabardı ki, arkadaşım beni duymuş gibi gelip dışarı çıkarınca içimdeki duyguları yenemeyeceğimi bildiğim için, hadi sür dedim. Kabrine çiçekler koyduk, sular döktük, dua ettik, ama bu arada da ben içimden mezarlıkta onunla özdeşleşen ‘Fikrimin ince gülü/ Gönlümün şen bülbülü´ şarkısı mırıldandım. Her şarkı söylediğimde yüzünde yakaladığım hazzı görür gibiydim.

O her zaman kendisi için yaşamayan biriydi; kardeşleri, çocukları, torunlarıyla beraber olmayı çok severdi. Mahallenin çocuklarını bile okul zamanı geldiğinde kimin yoksa siyah önlük, beyaz yakasını destelerle diker ve onları giydirirdi. Hala onun 5 yaşından itibaren tanıyanlar, Hüsniye hanım teyze banyomuz yoktu, bizi kucağına alır yıkardı diyenler var.

Anneciğim sen rahat uyu. Seni hep beraber hala çok seviyoruz. Bitmez tükenmez sevginle bizleri her zaman donattın. Bitmez tükenmez sevgileri ve sabırları hep yaşıyorum. Nurlar içinde yat.

Hoşçakalın…