Geçen hafta TBMM Genel Kurulu, “Arabuluculuk Yasası” olarak da adlandırılan İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısını kabul etti. Kanunla, 'dava şartı olarak arabuluculuk' kurumu ilk kez hukuka giriyor ve düzenlemede yer alan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınıyor.
'Arabuluculuk' kelime anlamıyla bakıldığında bir uzlaştırıcı, tarafları ikna edici anlamı var. Ama arabuluculuk kavga eden taraflar arasında yapılıyorsa bu barışa hizmet eder. Yok hakkı gasp edilenle gasp eden; ya da sömürenle sömürülen arasındaysa bu arabuluculuk sömürünün ve gaspın devamına hizmet eder.
Şimdi kabul edilen bu 'Arabuluculuk yasası' ne getiriyor ona bakalım: Bu yasanın diğer ismi İş mahkemeleri Kanun Tasarısı. Peki bu iş mahkemeleri nerelerde kurulacak? Bu İş mahkemeleri, Hakimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hakimli ve asliye mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulacak.
Peki bu 'Arabulucu' ne iş yapacak? İşçi ya da işveren İş Mahkemelerinde bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı, tazminatı ve işe iade talebiyle dava açmak istiyorsa önce bu arabulucuya başvuracak eğer uzlaşma olmazsa, o zaman İş Mahkemesine başvuracak. Bu arabulucudan belge almadan iş mahkemesine başvuru kabul edilmeyecek. Davacı, ara buluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya ara bulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine ekleyecek.
Bu arabuluculuk ne kadar sürecek? Ara bulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde sonuçlandıracak. Bu süre zorunlu hallerde ara bulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilecek.
Arabulucuya ücret ödenecek mi? Tarafların ara buluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları halinde, ara buluculuk ücreti, aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanacak. Bu durumda ücret, tarifenin birinci kısmında belirlenen iki saatlik ücret tutarından az olamayacak.
Yasanın genel olarak getirdiğine bakıldığında işçinin hak arama yolunun tıkanması anlamı taşıdığı çok açık. Bir çok örnekte görülmektedir ki işçiler haklarını aramak için mahkemeye başvurduklarında işlerinden olmaktadır. Bu durumda eğer işinden olmak istemiyorsa işçi hakkından vaz geçiyor. Eğer işten atılmışsa çaresiz mahkemeye başvuruyor; dava açma, avukat tutma masraflarını göze alırsa dava açabiliyor. Ama yasalar ve güç işverenden yana olduğu için davayı kazanamıyor; ya da yıllarca süren dava sonunda alacağı para değerini kaybediyor. Şimdi buna bir de arabulucu kurumu eklenerek işçiler, hukuki yollardan hak arama mücadelesinden vaz geçirilmek isteniyor. İşçiye getirilen bu yasal zorluklara bir de bir aylık zaman dilimi eklenerek işçinin işverenden alacağının işverenlerce kullanılma süresi uzatılarak ve işçiye 'bak sen bu hakkı alamazsın, alsan da bu hakkı alman çok uzun zaman alır, gel bu paraya razı ol' denerek işçiler daha fazla hak kayıplarına uğratılacaktır.
İşçileri hak aramadan vaz geçirmeyi amaçlayan bu yasanın doğuracağı sonuçlardan biri olarak hak grevlerini gündeme getirebilir. Çünkü hukuk sistemine güvenlerini yitiren işçiler kendi güçlerine güvenmeyi öğreneceklerdir. Ve bu işçi kitlesi arasında yaygınlaştığı oranda grevler de yaygınlaşabilir.