Sadullah ÇAĞLAR


ARKADAŞ

İnsan ilişkileri dostluk yada fedakarlık üzerine kurulu ise kalıcı olur.


 Dostluklar tarihsel süreç içinde hep yaşandı. Her şey insanı sevmekle başlar. 

Aslında arkadaşlık kişinin yaşam biçimi olmalıdır. Bu olmadığı zaman kişi kendini tecrit eder. Sonuç, sekter kişilik öne çıkar; özellikle politik yaşamda.
Bu konuyla ilgili Bedri Rahmi Eyüpoğlu´nun yorumu ilginç; ´Arkadaşı olmayanlardan korkun; o ya dahidir yada azılı bir insanlık düşmanı´.
Arkadaşlık yanındaki kişiye bağımlı olmak değil, ortak anlamda beraber olmaktır.
Arkadaşı bol olan bir arkadaşınız varsa, onun bütün arkadaşlarını tanımanızı tavsiye ederim. Böylelikle hem arkadaşınızı daha iyi tanımış olursunuz, hem de kendi konumunuzu anlarsınız.
Siyasal mücadelede dostluklar çok önemlidir demiştik.
Örneğin iki bilim adamının tarihsel arkadaşlığı, destansal olarak insanlık tarihinde yerini aldı.
Bilim dünyasında, insanoğlunun yoksulluğunun kader olmadığını, Das Kapital adlı eseriyle teşhir eden Karl Marx´ın kitabı, parası olmadığı için basılamadı.
Onun büyük eserini Marx´ın ölümünden sonra arkadaşı Frederic Engels yayınladı. Yani Engels O´nu yaşattı.
Engels yakın dostu, dava arkadaşı Marx öldüğünde mezarı başında ağlayarak bir konuşma yaptı.
“14 Mart günü, öğleden sonra üçe çeyrek kala, yaşayan düşünürlerin en büyüğü artık düşünemez oldu. Ancak iki dakika yalnız bıraktıktan sonra, odaya girdiğimde, onu koltuğunda rahat, ama sonsuzluğa dek uyumuş bulduk.
Avrupa ve Amerikan proletaryasının bu adamın ölmesiyle yitirdiği şey ölçülemez. Bu devin ölümü ile oluşan boşluk, kendini duyumsatmakta gecikmeyecek.
Nasıl ki Darvin organik doğanın gelişme yasasını bulduysa, Marx da insanlık tarihinin gelişme yasasını buldu. İnsanların siyaset, bilim, sanat ile uğraşmalarından önce, temel ihtiyaçları olan yiyecek, giyecek ve barınma ihtiyaçlarının çözülmesi gerektiğini öne koydu.”
Engels, dostunun ölümünden sonra, Marx´ın ailesine yardımcı oldu ve mirasını da Marx´ın ailesine bıraktı. Vasiyetinde öldüğünde cesedinin yakılmasını istedi, ‘Anıt istemiyorum, ben kahraman değilim, iki kahraman olmaz. Ben kahraman değilim, herşeyi O yaptı´ dedi.
Bu iki dava adamının kavgası tüm ezilenlere ışık oldu.
Onların yakmış olduğu meşale 1968 yılında tüm dünya gençliğini etkiledi. Marx´ın 200. doğum yıldönümünde ezilenler onu yeniden andı. 200. yaşı dünya basınında birinci haber oldu.
Evet mayıs ayı hüzün verici. Türkiye aydınlanmasını yeniden ışığıyla yakan, 68 kuşağının gençlik önderleri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, 6 Mayıs tarihinde idam edildiler. Arkadaşları olan Mahir Çayan da ölümle tanıştı.
Suçları neydi? Bağımsız Türkiye tezi.
Deniz, sanki bir kurumdu; uzunca bir boy, inanılmaz bir insan güzeli. Sanki mitolojiden gelmiş efsaneler gibi. DGM mahkemelerine girerken, zincirlerini kırmışçasına, güdümlü mahkemelerin üstüne yürüyordu.
Onu mahkum etmek isteyen, ´Siz anayasayı ihlal ettiniz, yani anayasa suçu işlediniz´ diyen mahkeme heyetine; “Hayır, biz 1961 anayasasını, bilimi savunuyoruz. Bizim için yeni bir çağın başlangıcı olan bir yeniliğe neden karşı çıkalım. Asıl 1961 anayasasını tasfiye etmek isteyen gericiliğe karşıyız; felsefeye inanmış, parasız bir eğitimi savunuyoruz. Üniversite özerk olmalıdır ve çağdaş uygarlığın yolu bilim üretmektir. Bağımsız Türkiye istiyoruz, Amerikan üsleri, başta İncirlik, Ortadoğu ülkelerini tehdit etmektedir. Kore´ye neden yoksul insanların çocukları ölüme gönderildi?
Bizler bilime inanmış bir kuşağız, suçlamaları red ediyoruz. Doğuda köprüsüz köylü, Zap suyunu yüzerek geçiyor. Siz hiç merak ettiniz mi? Hayır.
Biz üniversite gençliği olarak orada Zap suyuna köprü yaptık. Yaz tatilimiz köprü yapmakla geçti. Biz hiç bir şekilde insan öldürmedik, yani cinayet işlemedik. İddia makamı beni ve arkadaşlarımızı mutlaka suçlu ilan etmek istiyor. Söyler misiniz, ciddi olarak neyle suçlanıyoruz? Bizleri mahkum etmek istiyorsunuz. Ne yapmak istiyorsanız yapın, ama biz söylediklerimiz ve yaptıklarımızın arkasında duruyoruz.”
Denizlerin savunması, tıpkı geçmişteki iki italyan işçisi, Sacco ile Vanzetti gibi, ABD mahkemelerinde verdiği ölümsüz bir direniş gibiydi. Arkadaşlık ve dostluk konuşulduğu zaman, inanılmaz fedakarlıklar tarihsel olarak öne çıkar. Tıpkı Mahir ve dostlarının Denizleri kurtarmak için ölüme gitmeyi göze almaları gibi tarihte eşine çok az rastlanan bir olaydır.
Mahir ve arkadaşlarının 30 Mart Kızıldere başkaldırısı, tıpkı Spartaküs´ün Roma´ya başkaldırı yürüyüşünün bin yıl sonra tekrarı gibiydi. Gencecik delikanlı Türkiye´de yığınların beyninde ve yüreğinde yer etmişse, bu inanılmaz bir liderlik olayıdır.
Peki kim haklı çıktı? Bağımsız Türkiye diyenler. Evrensel olarak Marx ve Engels´i günümüze taşıyanları selamlıyoruz. Büyük deha Marx´ı doğumunun 200. yıldönümünde insanlık adına saygıyla anıyoruz.
Kaynak: Bugün Ekim 1938