Haşmet KOLAĞASI


ARMAGEDDON RUSYA ABD TÜRKİYE VE SURİYE 2

Haşmet KOLAĞASI


1853 yılında batının da desteğini alan Osmanlı, Rusya´nın Boğazları talebini reddetmiş ve Sivastopol harbinde sivil halkla savaşmayı çok iyi bilen Rusya düzenli ordulara karşı savaş tecrübesi olmadığından anlaşma istemek zorunda kalmıştır. Ancak Ruslar tarih boyunca hiçbir anlaşmaya sadık kalmamışlar, saldırmazlık anlaşması imzaladıkları her ülkeyi bir ay sonra işgal etmişlerdir.

1876 yılında Rusya Alaska´yı 7.5 milyon Dolara ABD´ye satmış ve silah satın alarak, İttihatçılar ve isyanlarla mücadele eden Osmanlıya saldırmış ve toprak kazanımları elde etmiştir. Ancak boğazları ele geçiremeyeceğini anlayan Rusya İskenderun Körfezine inme planları yapmış, çeşitli coğrafyalarda yaşayan Ermenileri toplayarak Kafkasya ve Doğu Anadolu´daki Ermeni nüfusunu yoğunlaştırmış, 1. Dünya Harbi´nde, 1915 yılında Ermeniler arasındaki ajanları vasıtasıyla Rus ordusunun yola çıktığı haberini göndererek ayaklanma başlatmış,  sabaha doğru gelemeyeceği haberini göndermişti. Böylece eli Müslüman kanına bulaşan Ermenileri de Müslümanların katledeceğini ve İskenderun Körfezine inebileceği planını yapmıştı. Ancak sadece suç işleyen Ermeniler yargılanarak cezalandırılmış ve İttihatçılar tarafından tehcir (Göç) uygulanmıştır.

Artık karşılarında eski Türkler ve Müslümanlar yoktur. Rusya´nın en küçük hatası Karabağ ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarının Ermenistan adına olduğu halde Rus işgalinden kurtaracaktır, buna Stalin zamanında 2. Dünya Harbi´nde mağlup sayılmamız sebebiyle Nahçıvan ile Azerbaycan arasındaki topraklar, yani Türkiye Azerbaycan arasındaki işgal altındaki topraklar da dahildir… Bunun sonu tüm mazlum milletlerin, Rusları geldikleri yere Petersburg ve Moskova´ya postalamasıyla sonuçlanacaktır. Bir milyon altı yüz bin nüfuslu Ermenistan´ın değil, Rusya´nın bile gücü 11 milyon nüfuslu güçlü bir orduya sahip Azerbaycan ve 60 milyon Azeri´ye yetmez. Emperyalistler tarafından kullanılan devlet ve milletlere, İzole edilmiş küçücük bir Ermenistan örnek olmalıdır.

Dünyanın gizli sahipleri kurulacak yeni dünya devletinin başkentinin İstanbul olacağında hemfikirdirler. Acaba o gün geldiğinde İstanbul kimin elinde olacak? Yüz tanıma sistemiyle harcanabilecek sanal para insanların hesabına yatacak ve asla elde dolaşmayacaktır. Bu şekliyle insanlar devletin mecbur sadık vatandaşları olacaklardır. Son zamanlarda ortaya atılan bir fikir, Türkiye´nin ve Türk Lirası´nın en fazla iki kutuptan ve iki sanal paradan biri olacağını iddia etmektedir. Ne de olsa İstanbul hala bizim elimizde! Müslümanların, Doğu Romanın, Ortodoksların başkentliğini yapmış olan İstanbul… Üstelik dünyanın en değerli markasının Türk markası olduğu ve dünyada etkili bir yerde olmak isteyen her birlik ve devletin buna göre hareket ettiği uzman yorumcularca ileri sürülmektedir. 1990´lı yıllarda İngiltere dışişleri bakanı, “Anadolu insanı kendi devletine sahip olacaktır, İngiltere´nin dış politikası buna göre dizayn edilmeli.” demiştir. Trump´ın her şeye rağmen asla bozuşmayı göze almadığı tek ülkedir Türkiye. Sibirya´dan Orta Amerika´ya, Güney Amerika´ya, Güney Afrika´ya ve Güney Asya´ya kadar bütün bölgede, marka değerimiz nedeniyle sanal Türk Lirası kabul görecektir. Birçok ülkenin altın stoklarını Türkiye´ye göndermeye başladıklarını görmekteyiz. Bunlar dünyanın en ünlü yorumcularının fikirleridir.

Başa döndüğümüzde Armageddon bir din savaşı olmalıydı ve İslam, düşman olarak seçilmişti ve bu nedenle de İslam dünyası terör ve savaşlara sahne olmuştur. Bunun alt yapıları çok önceden atılmıştı. Irak´ta Çoğunluk Şii olduğu halde yönetim, Sünni Saddam Hüseyin´e verildi. İran´da çoğunluk Azerilerin temsilcisi Şah Ahmet Kaçar, iktidardan indirilmiş, azınlık Farsların temsilcisi Rıza Pehlevi iktidara getirilmiştir. İran ve Irak; demokrasi, özgür düşünce ve gelişmeye kapatılmış ve istenildiği zaman iç savaşın çıkarılacağı ortam hazırlanmıştı. Suriye´de de Çoğunluk Sünni olduğu halde yönetim, Hafız Esat´a verilmişti. Beşer Esat´ta İran ve Irak´ın kaderini Suriye´de kucağında bulmuştu. Bunu sadece üzerimizde oynanan oyunları görmemiz ve ayrışmaya asla müsaade etmememiz için yazdım. Toplumların artık bilinçlenip azınlık ya da çoğunluk ayrımı yapmamaları da çözümü kolaylaştıracaktır. İdlip´e gelinceye kadar Suriye rejiminin müttefikleri olarak İran ve Rusya´yı görmekteyiz. Ancak İran Şia´sı ile Suriye Aleviliği arasında çok büyük görüş ve hayat tarzı farklılıkları var. Türkiye´nin İdlip´te aktif hale gelmesi ile Suriyeli askerler Türkiye ile savaşmak istememişler ve Şia kaynaklı milisler arasında derin görüş ayrılıkları ve çatışmalar olmuştu. Şam´da Ordu Türkiye ile savaşmak istemediği mesajını vermişti. Aynı gün Suriye Televizyonu´nda Esat, Türklerle tarihteki derin dostluklarından bahsetmiştir. Aslında 10 yıl önce Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün ve Lübnan kimlikle seyahat ve ortak parlamento gibi konularda anlaşmıştı ve bu yeni bir ekonomik birlik oluşturacaktı. Ancak Arap Baharı bunu işlevsiz kıldı. Ümit ederim bu çalışmalar yeniden başlayacaktır. Ne yazık ki bunun önündeki en büyük engel rejim tarafındaki Hizbullah ve Rus Wagnerleri ile İdlip´e sıkışmış Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri´nin desteklediği selefi gurupların ateşkes ve barış görüşmelerini sabote etmeleri olmuştur. Ancak Türkiye´nin sahaya gücünü koymasıyla artık ateşkesi sabote etme ihtimali de ortadan kalkmıştır.

Moskova görüşmelerinde Rusya ve Suriye tarafından İran devre dışı bırakılmıştır, bunu yaparken İran´ın, İran vatandaşlığı vaadiyle İslam coğrafyasından devşirilen paralı savaşçıları Suriye´de savaştırması olarak algılanmıştır. Bu, Suriye´nin toprak bütünlüğü ve geleceği, hatta bölgedeki sorunların görüşmelerle çözüleceği konusunda daha etkili adımlar atılacağı ümidini vermektedir. Barış içinde yaşamak tüm insanların hakkıdır.

Sağlık ve Esenlikler.

 hasmetkolagasi@hotmail.com  iskenderunses.net  Mehmet Haşmet KOLAĞASI