Leman GÖÇMEN


Artık Arsuz´u kıskanmayacağım

Arsuz´u ilk gördüğümde 12-13 yaşlarındaydım.


 

Arsuz´u ilk gördüğümde 12-13 yaşlarındaydım.
Babamın halasının oğlu Tevfik Dinçer, Ermenek´ten oraya PTT Müdürü olarak atanmış ve aile büyüklerimiz de, “Oraya yüzbaşı olarak gidip orada evlenen, çocukları da olan bir akrabamız var. Onu mutlaka bul” diye Tevfik amcamı tembihlemişler. Ve bir gün araya sora babamı bulmuşlardı. İki akraba çocuğu hemen kaynaşmışlardı.
O zaman Arsuz nahiyeydi. Şimdiki adıyla bucak.
Onlar memur olduklarından sık sık hafta sonları gelirler, bizde misafir olurlardı. Bizi de hep davet ederlerdi. Ancak babamın gazino gibi lokanta gibi gece de çalışılan işyerleri olduğundan bizler gidemezdik.
Tevfik amcamı hepimiz çok sevmiştik. Öz amcamız olmadığından da ona amca diye sarılmıştık. Babama benzeyen, yumuşak huylu, hoş bir insandı. Ben de ilkokulu bitirmiş, ‘boyu uzadı´ diye de beni ortaokula göndermemişlerdi. Dikiş nakış öğrenmem için babacığım bana dikiş makinası almıştı. Nazlı yengem, çocuksuz bir hanımdı. Bir gün, “Siz gelemiyorsunuz, bari Leman´ı götürelim” deyince annemle babam münasip bulmuşlardı. Elime bir kaç parça kıyafet verip beni Arsuz´a göndermişlerdi.
Gele gele PTT yazısını gördük. Kozma Sayek orayı postaneye hibe etmiş. Üstü de lojman olarak tahsis edilmiş. Orta büyüklükte, ahşap, sevimli bir yerdi. Deniz hemen yakın. O gün yukarıya çıktık. Ertesi sabah hemen inip, doğru denize gittim. Çıplak ayaklarla deniz kenarında dakikalarca gezdim. Nazlı yengem, ‘hadi kızım gel artık, kahvaltı yapacağız´ demişti.
Arsuz, o zaman şimdikiyle mukayese kabul edemeyecek, küçücük, ortasından dere akan bir köydü. Ama insanlar, birbiriyle çok iyi kaynaşmış. Oraya da bir devlet memuru gelmiş diye de hemen her gün ellerinde hediyelerle amcamları ziyarete geliyorlardı.
Biz de İskenderun´a gelmiştik köyden, ama öyle bir kaynaşmayı orada görmemiştim.
Bir hafta kadar kaldım. Doya doya denizle içiçe oldum. Çok mutlu olmuştum.
Yıllar yılları kovaladı, amcamlar oradan Reyhanlı´ya tayin oldular. Ancak ben Sayek ailesiyle yeniden, Sayın Tevfik Sayek´le Mete Aslan´ın belediye seçim çalışmalarında tanışmıştım. Yanılmıyorsam mimar mühendistir kendileri. Benim de her belediye başkanından rica ettiğim bir şey olurdu; Çay Mahallesi´nin imarı. Bildiğim kadarıyla imar işleri de Tevfik Bey´e havale edilmişti. “Tevfik Bey, Çay Mahallesi için ne düşünüyorsunuz?” deyince, “İmar programınızda Çay Mahallesinin imarı mutlak surette var” demişti.
Nitekim öyle oldu. Çay Mahallesi´nin harap evlerinin yıkılacağı haberini aldık. Orada bir çıban başı gibi bir mezbahane vardı. Onu da hemen oradan kaldırdılar. Ve bildiğiniz gibi caddenin önce Tayfur Sökmen sonra Mete Aslan olan bölümü şimdi çok mamur oldu. Ama ne yazık ki, Tevfik Bey´in bu kadar güzel çalışmaları hakkettiği değeri bulmadı. Ama ben dahil emeklerini hiçbir zaman unutmuyorum. Nice başarılara imza atmasını diliyorum.
Şimdi gelmek istediğim nokta İskender Sayek ve Fusun Sayek; Füsun Sayek´in anısına yapılan etkinlikler. Ankara´da yaşadığım 5 yıl içinde orada, görev başındaydılar. Her ikisiyle de tanışmak kısmet olmadı. Oğlum da Hacettepe´de spor bölümünde hocaydı. Ondan rica etmiştim, ‘selamlarımı ilet İskender Bey´e´ demiştim. Bir gün gitmiş, tanışmış. Çok iyi karşılanmış. “Bir sıkıntın olursa beklerim delikanlı” demiş. “Bir hemşeri, ilk defa çok candan bir hemşeri bulduğuma çok sevindim” demişti oğlum.
Baştan artık Arsuz´u kıskanmayacağım demiştim. Çünkü, Sayekler´in oraya yaptıkları yatırımların bir kısmını hepimiz biliyoruz. Füsun Sayek hanımefendi nurlar içinde yatsın, anılmaya değer bir insandı. Şimdi arkasından çeşitli etkinliklerle her yıl anılıyor ve bu Arsuz´a çok şeyler kazandırıyor.
İskenderun´a ne yazık ki böyle bir sahip hiç çıkmadı. Festivallerde bir kaç yıl ben de gönüllü olarak çalıştım. Ne kadar mücadele ettiksek, kalıcı bir şey yapamadık. Bu yıl da değil festival yapmak, askerin girişini bile düğün bayram gibi kutlarken bir çelenk koymakla savuşturduk. İlk yıllarda İskenderun´un suları, kirli mikroplu diye raporlar alınmıştı. Denizin, plajların Arsuz´a doğru taşındığını, oranın bir plaj şehri olma yolunda olduğunu o günlerde anlamıştık.
33 kilometreyi ben şahsen göze alamadım. oradan bir evde kısmet olmadı.
Ancak geriye dönersek 1968 yılında CHP´nin bir ara seçimi kazanması vardır. Ali Dingiltepe Belediye Başkanı olmuştu. O seçimde babamın büyük arzusuydu, ‘belediye başkanlığında mutlaka bizden biri olsun´ istemişti. Ali Dingiltepe´yle uzaktan akrabalığımız vardı. Çok güzel bir seçim kampanyasıyla seçimi kazanmıştı CHP. Seçim çalışmalarımız esnasında “Ali abi, sizden bir ricam olabilir mi?” demiştim. ‘Tabi´ demişti. “İskenderun´da halkın girebileceği bir plaj yok. ama askeriyenin var. Deniz kirliyse onlara da kirli bize de” demiştim.
“Söz , seçimi kazanalım, ben de İskenderun sahiline bir plaj yapacağım” dedi. Askeri plajın bitişiğine, sahil evlerin karşısına bir plaj yapıldı. Ben çok mutluydum.
Uzun sürmese de onunla çok mutlu olmuştum.
Neticede kapandı. Artık İskenderun bir plajı yok.
Füsun Sayek etkinliklerine başarılar diliyorum. Kısmet olursa ben de bulunmak istiyorum. Gelmesem de, görmesem de Arsuz´u seviyorum.
Hoşçakalın.