Sadullah ÇAĞLAR


ARTİST KARTPOSTALLARI

Batı ülkelerinde arşiv yada koleksiyon yapanları yaygın basında okuyoruz. Bir tablo yada pul milyon dolarlara alıcı buluyor.


 

Bazen Mısır televizyon kanallarını izlerken sinema tarihinden filmler görüyorum. Bizde de keşke Nazım Hikmet´in senaryosunu yazdığı, Cahide Sonku´nun Suavi Tedü´yle oynadığı oynadığı 1947 yapımı Senede Birgün, Nezihe Becerikli ve Suavi Tedü´yle Dertli Pınar, Yanık Kaval gibi dönemin tiyatro ağırlıklı unutulmaz filmler gösterilebilir.
Bu filmleri aradan yıllar ama yıllar geçse de hatırlarız. Geçmiş yıllarda evimizde gramofon vardı.15 yada 17 yaşlarındaydım. Plak arşivimizde bulunan Müzeyyen Senar´ın Yine O Menekşe şarkısının bulunduğu plak kırıldı.
Plak piyasada yok. O zaman plak 2.5 liraydı. Bu plağı bir meraklısından, araya tanıdık koyarak 50 liraya aldık. Hani derler ya ‘geçmişi olmayanın geleceği olmaz.´ Seneler önce az da olsa sanatın bir değeri vardı. Koltuğunun altında kitap gazete taşıyan insanlara rastlardınız. Sanata meraklı o insanlar kendi aralarında kitap dayanışması yaparlardı.
Ayrıca sinema tarihinin unutulmaz artistlerinin kartpostalları, fotoğrafları, fotoğrafçılarda bulunurdu. Foto Kemiksiz Sinemalar caddesindeydi ve dükkanında büyük sanatçıların bu kartpostalları 25 kuruşa alırdık.
Mesela Suveyş Kanalı filminde kanalın projesini yapan Fransız Fernandar´ı canlandıran Trere Pover, mesela Saba Melikesi Belkıs, Samson Dalila fiminde Samson´u oynayan Viktor Matura, Tarzan filmlerinin unutulmaz sanatçısı John Westmüller, dünya güzeli Rita Hayworth, Greta Garbo, Bağdat Hırsızı Sabu, Sheakspear´in Romeo-Jüliet filminin ünlü Jüliet´i Norma Shelley´ in kartpostalları ve resimleri en çok ilgi görenlerdi.
1925 yapımı sessiz filmlerin klasiği Ben Hur ile Şeyh Ahmed´in Oğlu ve İngiliz kızıyla geçen aşkı. Arap emirinin oğlunu canlandıran Roman Navorro bu filmle parlamıştı.
Geçtiğimiz yıllarda eski gazeteleri incelerken bir köşe yazarı olan ve sinema sevdalısı Atilla İlhan´ın köşe yazısında artist kartpostallarına ait güzel bir yazı okudum ve onu sizlerle paylaşmak istedim.
Tarih 10 Aralık 1989, Haber Gazetesi, Üstad Atilla İlhan´ı dinleyelim;
“Geçen bayramda zarfı açtım ve içinden ipek kağıda basılmış, bir artist kartpostalı düştü, yıldızının parladığı anlarda Greta Garbo resmi. Kim akıl ettiyse fena etmemiş. Bir zamanların ünlü artist kartpostalları bayram tebriği olarak kullanılıyordu.
Yılda birkaç kere tekrarlanan insanın aklında kalabilecek değişik bir kutlama biçimi, bir anlık güzel bir nostalji yaratıyordu.
Televizyon gençliği artist kartpostallarının büyüsünü bilmiyor. Sinema ile ilgili Hollywood yıldızlarının kartpostallarını biriktirmek, sinema gençliğinin başlıca meşgalesiydi. Seyircileri alt üst eden filmlerden muhtelif kartpostallar ipek kağıda basılır, ayaküstü dükkanlarında, iskelelerde, istasyonlarda ve hatta bazı kitapçılarda kapış, kapış satılırdı. Herkes hayran olduğu yıldızın kartpostallarını topluyor, aralarında birbirlerine gösteriyorlardı. Bu fotoğraflardan şahane albümler düzenleyenlere de rastlanmıştır. Aslında haksız da sayılmazlar. Onlar güzel, soylu, sinemanın 1930´lar ya da 1940 süreci artistleriydi ya da sanatçıları. Rollerinde yaşar, seyircilere de yaşatırlardı. Bazen isteseniz istemeseniz de gözleriniz nemlenirdi.
Ben Marlene Dietrich takılmıştım. Neden bilmiyorum, belki çocukluğumun sinemalarında üst üste izlediğim filmler beni etkilemiş olabilir. Belki zamanında gazetelerde, Marlene Dietrich´ten esrarengiz ilahe diye söz edilmesi beni etkilemiş olabilir. Ve Şanghaylı Zambak, Sarışın Venüs, Kızıl İmparatoriçe… Marlene sanki bizim gözümüzde bir ilahtı.
Bir kere sürüyle kartpostal toplamışım, Mısır sinemasının unutulmazlarından Leyla Murat ve Rüzgar Gibi Geçti filminin Clark Gable´ı vardı. Kartpostal biriktirenler arasında bir de borsa oluşmuştu.
Türk çocuğu, maalesef, çağdaşlaşmayı, görgü kurallarını, doğru yada yanlış Hollywood filmlerinden öğrenmiştir. Hatta flört etmeyi, öpüşmeyi ve sevişmeyi de. Eski Taksim sinemasının önünde bir adam hala eski artist kartpostallarını satıyor. Ne vakit önünden geçsem şöyle bir göz atmaktan kendimi alamam.
Tuhaf değil mi kendisi de eski filmlerden kalmışa benzer satıcının tezgahının etrafında, yazları, epeyce de turist görüyorum. Yüzlerinde çocukça bir hayret, yada hayranlık, kim bilir, eski kartpostallar arasında bir şeyler arıyorlar. Yoksa gençlik yıllarını mı?”
Üstad Atilla İlhan bize sinemanın altın çağını hatırlattı. Nasıl unutabiliriz, Marakeş Dansözü filminde sevdiği adama, bu son dansımı senin için yapıyorum, diye hıçkıran kadını. Sinemanın 1930´lar yada 1940 süreci sanatçıları rollerini adeta yaşar ve seyirciye de o anı yaşatırdı.
1933 yapımı King Kong filminde canavar maymun güzel bir kadına aşık olur. Onu New York´un en yüksek kulesine çıkarır. Sonra uçaklar ateş ederek canavarı öldürür. King Kong´un cesedi yerde yatarken bir gazeteci gelir ve canavar tekniğe yenildi der. Gerçekte ise King Kong kalbine yenildi. Çünkü bir canlıydı o.
Sinema tarihinin en politik filmi; Mr.Smith Washington´a Gidiyor. Kullanılmak için senatör yapılan Mr.Smith, toplumsal bir önerge vererek herkesi şaşırtır. Sekreteri ise Mr. Smith´e; ‘Bayım sen yanlış yere geldin, bozulmadan hemen geldiğin yere dön´ der.
Beyaz perde sokaktaki insanlar için gece üniversitesidir. Sinema filmi yapmak beyin gerektiren bir iştir. Ne demişti bir yönetmen, “Hollywood bütün yaratıcı insanların bulunduğu yerdir.
Büyük usta Sayın Atilla İlhan´a saygıyla.