Nurullah ER


BARINMA HAKKI VE ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİ

NURULLAH ER


İnsanın en temel haklarından biridir barınma.

İlkel toplum insanları, beslenmelerini avlanarak, giyinmelerini hayvan derilerinden sağlamışlardı. Barınmak için ise kendini ya bir mağaraya, ya taş kovuğuna, çalı çırpı içine atarak gidermişlerdi.
Günümüzde barınma anayasal bir hak haline gelmiştir.
Anayasa 36. Maddde: “Herkes, temel insani gereksinmelerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir. Devlet bu hakların gerçekleşmesi için şehirlerin ve diğer yerleşim biçimlerinin tarihi ve kültürel nitelikleriyle çevre değerlerini esas alan bir plan çerçevesinde gerekli tedbirleri alır.”
Barınma hakkı yalnızca ailelerin değil, aynı zamanda iş gereği bir yerden başka bir şehre göç edenlerin, üniversite eğitimi için başka şehirlere giden öğrencilerin temel hakkıdır.
İki yıldır korana salgın hastalığı nedeniyle uzaktan eğitim görerek ailelerinin yanında barınan üniversite gençliği, aşıların devreye girmesiyle normalleşme sürecine girildi hissetiyle, üniversitelerinde bu yıl yüz yüze eğitime başladılar. Ne var ki eğitim için gittikleri şehirlerde bir kısmı yurt çıkmadığından ortalıkta kala kaldılar. Artan üniversiteli öğrenci sayıları karşısında, yurt sayıları artmamıştı. Bozulan ekonomi karşısında öğrenci evleri ve özel yurtlar cep yakıyordu. Çözüm için gençler ya parklarda sabahlıyor, ya da okulunu dondurarak ailesinin yanına dönüyordu.
Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı´nın verilerine göre yaklaşık 4 milyon üniversite öğrencisi var. Öğrenci ailelerinin bir kısmının ekonomik durumu iyi olduğundan çocuklarını yurda göndermeyip, ev tutarak barındırdığını düşünsek bile çoğunluğunun barınmak için yurda gereksinimleri vardır. Devlete düşen görev öğrenci sayısı kadar yurt ve yatak sayısını düzenlemesi gerekirdi. Kredi ve Yurtlar Kurumunun verilerine göre ülkemizde 769 yurt, 719 bin yatak kapasitesi var. Bu durum karşısında ancak her 100 öğrenciden 8´inin yurtlarda kalma şansı var. Geri kalan öğrenci aile, arkadaşlarla ortak ev, ya da vakıf ve derneklerin kucağına atılıyor, belediyelerin kapısını aşındırıyor, kontenjandan yurda girmek için siyasetçi peşinde koşup, üniversitede okumak, öğrenci olmak daha ilk günde karşısında kocaman karlı bir dağ oluyor.
Üniversitelerde barınma sorunu sürekli var olmuştu. Bugün de var, böyle giderse yarın da var olacaktır. Gelecekte ülke yönetimde söz sahibi olacak, idaresini ele alacak, ekonomisine katkı sunacak gençleri ortada bırakarak, onun bunun kucağına iterek onların umutlarını söndürmemek gerekir.
2000 yılında oğlumu İstanbul´a üniversiteye kayda götürdüğümde, kayıt bürosu yanına kurulan özel, ya da vakıf yurt stantlarında şık giyimli gençler hemen yanı başımda bitmişti. Nazik bir yaklaşım sergileyerek, kibar bir üslupla elindeki yurt broşürünü uzatıp, gülümseyen yüzü, cezbedici sözleriyle yurtları tanıtıyordu. Meselenin bilincinde olan birisi olarak ben kabul etmesem de, müşterileri boldu. Kayıt yaptıran bazı aileleri en son model arabalarına bindirip yurtları gezdiremeye ve kayda götürüyordu o gençler.
Her şeyin bir bedeli vardır. O gün o şartlarda ekonomik sıkıntılardan çocuklarının barınmasını sağlayan ve o kuruluşlara gönül bağı kuran aileler ve gençlerin ödediği bedel ağır oldu. Bir kısmı ağabeylikten, bir kısmı ablalık yapmaktan, yurtlarında kalmaktan, dershanelerine gitmekten 15 Temmuz sonrası bir çoğu tutuklandı, içerde kaldı, işinden oldu. Yıllardır devletin içine sızıp, tüm nimetlerinden yararlanmış kendilerine göre işin tamam sanarak, dişini gösterip, gülümseyen yüzleri birden bire canavarlaşmıştı. Bedelini ise o yılların üniversite gençliğine ödetmişlerdi. Bir üniversite gençliği kuşağı da böyle heba edilmişti. Atmış sekiz kuşağı üniversite gençlik kuşağının yok edildiği gibi.
Devletin üniversitelerde yurt sorununu çözecek kadar ekonomik gücü ve siyasi iradesi vardır. Yeter ki istesin. Yapılan yatırımları, sağa sola harcanan paraları gördüğümüzde bu devede kulak kalır.
Modern çağda yaşıyoruz. Günümüz üniversite gençliği ilkel toplum gibi şehirlerde mağara aramayacak, beslenmek için avcılık yapmayacak, devletin şefkatli elini omuzlarında hissedip, gülümseyen yüzünü gözlerinin içinde görmek isteyecek. İsteyecek ki, geleceğin Türkiye´sini yaratsınlar. Onlara umut olmak, ülke yöneticilerin ellerindedir. Yaşam standartlarına uygun barınma ve beslenme hakkı her bireyin bir parçası olarak tanıyan, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini ülkemiz 1948 yılında imzalamış. Bunları gördükçe, yaşananları düşündükçe geç mi kalıyoruz, yoksa uyuyor muyuz demek insanın aklına gelmeden edemiyor. Yurt dışında okuyarak Nobel alan, Korana aşısını bulan Türklerle övünmek elbette gurur veriyor. Ama onları bizim ülkemizde yetiştirememek incitiyor.