Halit KATKAT


Beslenme önerilerine evrimsel itirazlar

Halit KATKAT


Bazı tıp doktorları hatta prof.lar TV´lerde süt içmeyin, ekmek yemeyin; sebze yiyin vb. beslenme öğütleri veriyorlar. Bunlar ne derece doğrudur? Bunu diyenler insan yaşamı, uzun yaşama, yani geriatri konusunda uzmanlaşmış ya da araştırmalar yapmış kimseler mi önce ona bakmak gerek. Bu konuda birinci derecede önemli veri kaynağı uzun yaşamış kişilerin yaşadığı çevre, beslenme ve davranış alışkanlıklarıdır. İkinci derecede önemli olan bu verilerden çıkarılan bilimsel sonuçlardır. Bilim pratikten çıkar; yani teori ile pratik birlikteliğinde öncelik pratiktedir. Pratik yan her zaman ağır basar. Bir defa evrim mekanizması tüm canlıların beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak çalışır. Bu da çevre faktörlerine bağlıdır. Evrim kuramının babası sayılan Darvin 'zeki ya da güçlü kuvvetli olanlar değil, çevreye uyum sağlayanlar hayatta kaldı' diyor. Deniz de yani tuzlu su ortamında ilk ortaya çıkan canlılar milyonlarca yıl bu tuzlu su ortamında yaşadıktan sonra karaya geçme mücadelesi vermişlerdir. Bu geçiş sürecinde elbetteki besin bulma çok önemli rol oynamıştır. Ancak bu süreçte tuzlu sudan ayrılarak tatlı suya alışmaları yine binlerce hatta milyonlarca yıllarını almıştır. Tatlı suya uyum sağlayan canlılar yine de doğadaki tuz kayalarından, denizin tuzundan ve akarsu kenarlarındaki mineral tuzlarından gereksinimlerini karşılamışlardır. 

4.5 milyar yaşındaki dünyamızda insanın evrimsel tarihi sadece 300 bin yıldır. Evrimin son basamağına gelen insanın ataları önceleri tuzu kayalardan yada tuz göllerinden zor ve meşakkatli bir şekilde ya kendi sırtlarında ya da hayvan sırtında taşıyarak ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Endüstriyel üretime geçen insan tuzu daha kolay ve daha bol miktarda üretip bedeni hiç bir enerji harcamadan elde etmeye başladı. Yemeklerin lezzeti de tuz kattıkça artınca ölçüsüz kullanmaya başladı. Bir de kentleşmenin bir sonucu olarak hareketsiz yaşamı seçince vücuda giren fazla tuz tansiyonu artırmaya başladı. Elbette doğa da binlerce yılda alınan evrimsel mesafe kırk elli yıllık alışkanlıkla evrim basamağında mutasyona uğrayamazdı. Aynı şey şeker için de söylenebilir. İlk insan şekeri meyvelerden ve bir çok zahmet karşılığında enerji harcayarak elde ediyordu. O zaman şeker ve karaciğer yağlanması diye bir şey söz konusu değildi. Ama endüstriyel şekeri üretmeye başlayan insan nesli bol bulduğu şekeri bol bol kullanmaya başlayınca şekere dayalı hastalıklar başına dert olmaya başladı.
Şu deniyor; doğada bütün memeli hayvanlar yavru aşamasında sütle beslenir. Ondan sonra süt içmezler. Çocukluktan sonra süt yararlı değildir. İnsan dışında ki memeliler sütü sadece yavruları için üretir; yavrunun süt dönemi geçince üretim de biter. Bu genel olarak doğru. Ama insan sütü ve türevlerini üretir, biriktirir ve yine insanların tüketimine sunar. Süt insanın ortaya çıkışından itibaren binlerce yıldır beslenme alışkınlığı olarak kullandığı bir besindir. Yine ekmekte öyle, binlerce yıldır eski toplumlar tahıl yetiştirip ekmek yapıyorlardı. Şimdi bu binlerce yıllık alışkanlıklarınızı 'bırakın' demek ne derece gerçekçidir? Binlerce yıllık bu besin maddelerine alışan bünyeler bir anda bu alışkanlığını değiştirmesi sonucunda hangi sağlık sorunu ile karşılaşacaklarını biliyor muyuz? Kaldı ki süte zararlı olarak bakanlar internette bir araştırma yaparlarsa ilaçlar olmadığı dönemlerde gut hastalığının bol bol süt içirilerek tedavi edildiğini göreceklerdir. İnsandan başka canlıların bebeklikten sonra sütle beslenmediğini iddia ediyorlar. Doğadan kopuk olan bu bilim insanlarına anımsatalım: Kedilere süt verince severek içerler; hiç ana memesi bilmeyen yılanların sütü sevdiğini ve süt kokusuna geldiğini köylüler bilir. Daha önceleri çok değil on, onbeş yıl önceleri yumurta ve tereyağının kolesterola yol açtığı ileri sürülüyordu. Sonra bunlardan özür dilendi. Yine et yemeyelim sebze meyve yiyelim diyenlere de şunu sormak istiyorum: Et yiyen hayvanları örneğin kediyi ya da köpeği ot yemeye, ya da otla beslenen ineği etle beslenmeye alıştırabilir miyiz? Hadi kısa süre için alıştırdık diyelim, yaşamını böyle ne kadar sürdüreceğini biliyor muyuz? Çünkü milyonlarca yıllık evrimleşmeyi bir anda değiştiremeyiz. Ayrıca otçullar da kendi yaşadıkları bölgelerdeki ağaç ve ot çeşitlerine göre çevreye uyum sağlamışlardır. Etin sindirilmesi otun sindirilmesine göre daha kolaydır. Otçulların sindirim sistemi de otun sindirilmesine göre evrimleşmiştir. Örneğin sığırların bağırsakları etcillere göre daha uzun ve mide yapıları etcillerden farklı olarak dört bölmelidir. Bir bölgedeki bitki örtüsüne göre evrimleşmiş hayvan başka bölgede yaşayamaz. Örneğin ardıç kuşları ardıç ağaçlarının olduğu yerde yaşam sürdürür. Zürafalar akasyalarla beslenir. Koalalar, başka otcullar için zehirli olan okaliptus yapraklarıyla beslenir. İnsanlar hem et hemde otla beslenir.
Günümüz tarımsal ürünleri tarım ilaçlarıyla, baca gazları ve egzos gazları vb. kirlenmekte, zehirli hale gelmektedir. Ama beslenme alışkanlıklarının kısa sürede değişebileceğini ummak başkadır, temiz gıdaya ulaşmak başka... İçinde bulunduğumuz kapitalist sistem gereği kar amaçlı üretim, besinlerin sağlıklı olmasıyla ilgilenmez; karlılığına bakar. Eğer gıdanızı kendiniz yetiştirmiyorsanız, hiç bir gıda maddesinin sağlıklı olduğundan emin olamazsınız.