Sadullah ÇAĞLAR


Beyazperdenin Unutulmazları

Sinema dünyası görsel yaşamın bir parçasıdır.


Sinema dünyası görsel yaşamın bir parçasıdır. Genelde beyazperde dünya sınırlarını aşmadır.

İnsanlık tarihinde uygarlaşma mücadelesi veren gerçek kahramanları orada tanırsınız. Örneğin Amerika´da köle zencilerin köleliği yasaklamak için ırkçı baskılardan kurtuluş için mücadele eden ABD
Başkanı Lincoln kendini ortaya koyarak ölümüne yönelik dirilişine o karanlık salonlarda tanık olursunuz.

Ne demişti Başkan Lincoln? 'Ben köle olmak istemediğim gibi efendi de olmak istemem.'

Bu film defalarca yapıldı, ama 1943 yapımı Henry Fonda´nın oynadığı Lincoln politik filmi bir daha çekilemedi.

Nasıl unutabiliriz Shakespeare´nin 1934 döneminin simgeleşen Romeo Juliet efsane aşk filmini, kadın oyuncu Norman Sherlin, rol aldığı filmde Juliet´le yasak bir gece yaşayan sevgilisi Romeo, ona veda
ederken, 'Gözlerime bak Juliet, göz yaşlarımda yalnız senin olan hislerin ıslaklığını bulacaksın. 17. yy´ın kıraliçesi Elizabeth´in yaşamı ile ilgili çevrilen siyasi filmde Errol Flynn, Bette Davis ikilisi olağanüstü rol sergilemişlerdir.

Kraliçe Elizabeth politik olarak savaş karşıtı. Ölesi sevdiği dük, aynı zamanda savaş kahramanı. Ve kraliçeden tahtını istiyor. Bir gün seferden dönen generali halk alkışlarken, kraliçe sevdiği adama
çıkış yaparken 'Sayın Dük, ben senden kahramanlık istemiyorum. Sen bizim dışımızda hareket ettin ve ölümlere neden oldun. Üstelik bütçemiz savaşın yükünü taşıyamaz. Ama sen mutlaka zafer peşindesin. Ben ne pahasına olursa olsun savaş istemiyorum. Bu nedenle seni görevden alıyorum.'

Bir gün, arkadaşı düke: “Sen aklını mı kaçırdın? Bütün genç kızlar senin peşinde koşarken sen hala ihtiyar bir kadına aşıksın. ' Arkadaşına cevap veren dük, 'Sen gerçek aşkı bilemezsin dostum. Onun dişleri takma da olsa onu seviyorum. Bak dostum, Elizabeth tahtını kimseyle paylaşmaz bunun aklından hiç çıkartma.'

Bir gün sarayda kraliçeye karşı darbe girişimine giren sir, kraliçenin uyanık olması sonucu darbe önlenir. Dük idama mahkum edilir. Elizabeth son olarak dükü yanına çağırır. Bak sir, seni herşeye rağmen seviyorum. Yasaları çiğneyerek seni affediyorum. Biliyorsun sana ölesiye aşığım.' Ölüme giden dük, 'Bir şartla yanında olmayı kabul ederim, yetkili olmak istiyorum.' Kraliçe ona benden ne istersen sana veririm hatta iktidarımı bile paylaşırım ama sen İngiltere´yi yönetemezsin. Onun için ne olursun benden bunu isteme. Ölüme gidersen beni de diri olarak gömeceksin.

Ve sevdiği adam sonsuzluğa yürürken arkasından kraliçe ağlayarak, “beni de gömüyor” diye hıçkırır.

Dünya edebiyatının büyük eseri Üç Silahşorlar.

“Birimiz hepimiz için hepimiz birimiz için.”

Aleksandra Dumas´nın ölümsüz eseri romanından alınan bu hikaye defalarca sinemaya çekildi,ama 1947 yapımı Lana Turner, Gene Keyli ve Ven Haflin´in oynadığı kılıçlı tarihsel filmlerin en görkemlisi, müzikal filmlerin en yaratıcısı. Gene Keyli, Singing in The Rain filminde elinde şemşiye ile yağmurda dolaşan bir adam mutluluktan dans ediyor. Polis, “Bu adam deli mi diye yoğun fırtına altında şarkı söylüyor” diyor.

Gene Keyli, Üç Silahşorlar filminde bir şatonun üstünde bayrağı tırmanarak atlayışı unutulmadı. Sinema tarihinin en güzel kadını Lana Turner, platin sarı saçıyla güzelliğin zirvesinde ama ihanetçi bir
kadın rolünde sevdiği adam onun için, “Bu inanılmaz güzelliğin içinde korkunç bir yılan saklıdır” diye arkadaşlarını uyarmıştı.

Üç silahşorler, dünya sineması tarafından defalarca yapıldı ama MGM, Hollywood şirketleri aşılamadı.

Beyazperdenin önemli bir konu olarak işlediği ve İstanbul Dormen Tiyatrosu´nda aylarca afişte kalan Tennessee Williams ´ın eseri Karakolda filmi 1949´da yapılan yönetmen William Wyler, oyuncu Kirk Douglas´ın, Elena Perker´in rol aldığı filmde konu sadece bir kasaba karakolunda geçiyor.

Her suçlanan kişiyi mahkum etmek isteyen polis müdürü, yakın arkadaşları ona sakin olmaya ön yargılı olmanın sonuçta kendine zarar vereceğini söyleyen arkadaşlarının bütün uyarılarına rağmen katı tutumunu değiştirmeyen adam, sonuçta bir zanlı tarafından öldürülür. Karakol filmi, ABD tiyatrolarında sürekli afişte kaldı. Filmde Hollywood´un güzel kadın oyuncusu Elena Perker, şöhret olduğu dönemde eşini ikna rolünde olağanüstü fakat filmin başrol oyuncusu Kirk Douglas, bana göre hızlı, kendisiyle barışık olmayan öyle bir rol sergiliyor ki, seyirciyi isyan ettiriyor.

Bu olağan sanatta neden Kirk Douglas´a neden Oscar ödülü vermemişlerdi? Çok büyük bir haksızlık.
Kahraman Şerif, 1952 yapımı Garry Hopher, sinemanın star sanatçısı... Yeni evlenen şerif rolünde güzel eşiyle kasabadan alyırldığı zaman bir çete tarafından kasabaya baskın yapılmak istendiğinde tekrar göreve döner ve mücadeleye soyunduğunda ona kimse destek vermez. Bütün kasaba haydutlardan korku içinde. Şerif bu haydutlara karşı mücadele etmek için kasaba halkından yardım ister. Onların tek tek evlerine gider ama ona hiçkimse destek vermez.

Başka sevdiği bir kadın bile ona aklını başına topla ve eşini al bu kasabadan git. Bu çete teşkilatı çok güçlüdür. Sen onlarla tek başına mücadele edemezsin dediğinde adamın yüzüne bütün kapılar kapanmıştı. Direnişçi adam sonuçta ölesiye silahıyla savaşır ve kazanır. Sonra karısını yanına alıp göğsündeki şerif rozetini atarak halka selam vermeden arabayla hızla korkak insanlardan kaçar. Aslında kahraman şerif ikinci dünya savaşı sonrası ilerici yazar Arthur Miller´in cadı kazanında anlattığı ABD McArthur döneminde yargılanan aydınları yalnız bırakan politik kaçkınlara yönelik göndermeydi.

Filmin yönetmeni Frank Zimmerman, kahraman şerifte inanılmaz bir politik konuyu dolaylı yoldan işlemişti. Kahraman şerif, küçük adamları teşhir eden başyapıttı. Filmin oyuncusu Gary Cooper olağanüstü rolüyle Oscar ödülü almıştı. 1950 yılları sonrası beyazperdenin ilahi kadını Rita Hayworth, bir efsaneydi. Pakistan´ın en zengin ailesinden gelen Alihan, bütün servetini onun ayağının altına sermişti. Alihan´la evlilik yapan Hayworth, sonuçta bütün olağan zenginliği bırakarak tekrar Hollywood´a dönmüştü. Alihan, Rita Hayworth için 'Keşke bütün servetimi kaybetseydim ama Rita benim yanımda olsaydı' demişti.

Geçmişte seyirciler yıldız oyuncuları görmek için sinemaya giderdi. Rita, Şeytanın Kızı Dilda filmi dünya sinemasında fırtınalar yaratmıştı. Kendisi gazetecilerle yaptığı bir söyleyişte şöyle konuşmuştu, 'Tanıdığım her erkek Dilda´ya aşık oldu ve sabahları benimle uyandı.'

Sinemanın önemli yönetmeni Frank Cabra, “İki türlü sinema vardır.Gördüğümüz filmler ve anılarımızda kalan filmler” der.