Sadullah ÇAĞLAR


Bir Zamanlar Antakya

Antiochia (Antaküs), Doğu Roma uygarlığının merkezi. Eski Mısır kadar antik.


Antiochia (Antaküs),  Doğu Roma uygarlığının merkezi. Eski Mısır kadar antik.

İskenderiye kadar gelişmiş bir kent. Defne, Harbiye, Süveydiye yani şimdiki Samandağ...

Doğu-batı arasında, merkezi Roma´ya bağlı günlerde Antaküs, Mısır´ın efsane kraliçesi Kleopatra, doğunun fatihi Sezar´ın ünlü komutanı Marcus Antonius, olağanüstü kadın Mısır´lı kraliçenin önünde diz çöküp kalbine yenilen Roma´lı kahraman.

Doğu Roma´yı Mısır´a bağışlayarak büyük aşkına Antaküs´ü feda etmiştir.

Peki neden eski Antaküs İskenderiye kütüphanesi barbarlar tarafından yakıldığı zaman doğunun kültür merkezi şimdiki Antakya´nın eski adı Hareret olan Kurtuluş Caddesi bölgesinde büyük kütüphane olduğu söyleniyordu.

İskenderiye´de yanan kitaplardan kurtarılan kitaplar, bu bölge kütüphanesine taşındı.

Bugünkü Antakya Kurtuluş Mahallesi´ne baktığımız zaman eski Roma´nın mimari görüntüsü şaşırılacak kadar benzerlik var. Bu yapılanma tesadüf değil.

Özellikle eski semtlerin beyaz parke taşlarla donanması ilginç, ama ne yazık ki o güzelim yapıların üzerinden bugün ziftle geçildi.

Antakya´nın tarihi müzesi şehrin dışına taşındı. İnanılmaz, dünyanın her yerinde müzeler kentin en işlek yerinde kurulur. Eğer yeni eserlere yer darlığı söz konusuysa aynı semte ilave yapılır.

Geçmişten beri anlamakta güçlük çektiğim Antakya´da demiryolu eksikliğidir, ya da tramvay gibi toplu taşımacılığın olmamasıdır. Bu kadar antik bir şehrin çağın en büyük ulaşımı olan trenlere kapalı olması bize göre çok büyük bir geriliktir. Peki neden bu kadar trafik kazası oluyor? Ama ciddi cevap veremiyoruz, ancak can aldı diye haykırıyoruz.

Antakya geçmişte önemli bir yayla bölgesiydi. Kurutulan Amik Gölü´nün serinliği akşamları şehre rüzgarla beraber oksijen taşırdı.

Günümüzde Antakya´nın ana caddesi eski Roma köprüsünü geçip ana merkeze bağlı Asi nehrinin üzerinde teraslara bağlı kafeler vardı. Orada masada oturup çayımızı içerken güzelim coşkuyla akan nehrin üzerinde uçuşan martıları seyreder, hayal kurardınız.

Kafeler aynı zamanda dostlukların buluştuğu önemli bir bölgeydi. Şimdi dönerci ya da tatlıcı dükkanlarıyla kuşanmış bölge geçmişte kitapçıların, sahafların yeriydi. Şimdiki çarşı hamamına kadar, ön tarafta büyük mağazalar içinde havuzu olan büyük bir mağaza vardı.

Çocukluk yıllarımızı hatırlarım. O mağazadan kiralık kitap alınırdı. Genç kızlığa adım atan bayanlar, elinde kitaplar sıra bekleyenler…

Aynı zamanda bu dükkanlarda dönemin sinemasının şöhretli artistlerinin kartpostalları bulunurdu. Örneğin Süveyş Kanalı´nı yapan mühendisi beyazperdede canlandıran Terena Power, Clark Gable, Erıl Flame, Tarzan Jones Müller...

Samson Dalila filminin unutulmaz oyuncusu Victor Mature ve Helt Lemar.

Unutulmaz Halk Sineması… O dönemde Mısır´lı sanatçı ünlü Muhammed Abdulvahab´ın Aşkın Gözyaşları filmi Halk Sineması´nda haftalarca afişte kaldı.

Sinemanın caddesi sanki panayırdı. Köşe başında dondurmacı Selim´in tatlıcı dükkanında en güzel börekler ve unutulmaz sahlep.

Genelde eski Antakya bir şenlikti.

1950 öncesi İsrail´e göç başlamıştı. Burjuva kökenli yahudiler ve süreç içinde Hıristiyanlar o dönemde şehirde çoğunluk oluşturuyordu.

Zaman içinde onların gitmesiyle Antakya´daki estetik ve kent kültürü kayboldu.

Özellikle Pazar günleri kent zenginliği yaşanıyor.

Bu arada yolunuz Harbiye´ye düştüğü zaman insanlar otobüsle sanki Harbiye´ye koşardı. O dönemde Harbiye´de hidroelektrik yoktu. Şelaleler dağlardan coşarak bir güzellik yaratırdı. Ağaçların gölgesinde oturan aileler, önlerinde sahibinin sesi gramafonda dinlenen Müzeyyen Senar´ın uğultulu sesinden ‘Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin?´ şarkısının bazen gramafondaki sese kişilerde eşlik ederdi. Bir tarafta halaylar çekilip oyunlar oynanır, onlara alkış tutan bir görüntü oluşur.

Harbiye´den akşam dönüşü kitlesel bir kalabalığa dönüşürdü ve akşam üzeri şehrin parkında bir insan güzelliği yaşanırdı. Sanki tarihten gelme Antakya´nın kadınlarında olağanüstü bir güzellik vardı. Tenleri beyaz, çenelerindeki siyah benle dünya güzeli kızlar üzerlerinde etek döpiyeslerle moda görüntüsü sergilenirdi.

Erkekler genelde lâcivert kurvaze elbise, kolalı gömlekler giyerdi.

Park bir yerde bir moda sergisini andırıyordu ve tarihi Gündüz Sineması´nda saat 6 matinası müzikli İngilizce altyazılı filmler. MGM´nin Frank Sinatra, Gene Kelly´nin yağmur altında şarkı söylerken yaptığı dans gösterisi bu filmi yıllarca unutulmaz yaptı. Gündüz Sineması´nın terasında evrensel kadın erkek estetiği yaşanırdı.

Bazen köprüye geçtiğiniz zaman kaldırımlarda Amik Gölü´nden getirilen çeşitli ördekler balıklar ve karnınız acıktığı zaman kafelere yakın Hasib´in nefis hummusu sizi beklerdi ve unutulmaz kitapçılar. Ferah kitabevi, Barutçular...

Geçmişte birçok kitabımı oradan almıştım. Hâla muhafaza ettiğim Falih Rıfkı Atay´ın Çankaya kitabı, Türk casusu İngiliz Kemal´in anıları, Esat Mahmut Karakurt´un Sokaktan Gelen Kadın kitaplığımda yerlerini muhafaza ediyor. Geçmişteki Kurtuluş Caddesi´ndeki eski Sürmeli mağazası. Bu mağazada özellikle kadınların makyajlarında kullandığı tokoren kremleri, pudraları, zengin çocuk oyuncaklarının en güzeli orada bulunurdu.

Aslında Antaküs yani Antakya, efsane bir uygarlık kentiydi. Genel olarak efsane güzelliği, birkaç yazı ile anlatılamaz.

28.07.2016 tarihinde yayınlanmıştır.