Halit KATKAT


Bireysel ve toplumsal irade

Halit KATKAT


Bu iradeyi kullanırken de nedenini nasılını pek düşünmeyiz. O anda ilk aklımıza gelen şekilde çözüme ulaşmaya çalışırız. Bu aldığımız eğitime göre değişir. Ama bu her zaman geçerli olmaz; bazen sorunların karmaşıklığı nedeniyle tereddütler yaşarız. Örneğin ev eşyası alacaksınız; birini beğenirsiniz, ama ona bütçeniz yetmez, ya da onu alsanız başka ihtiyaçlardan kısmanız gerekebilir. Buna sizin alım gücünüze ve bütçenize bağlı olarak her karar verme durumu için geçerlidir. Hatta paraya bağlı olmayan durumlar içinde kararsızlık yaşayabilirsiniz. Örneğin, orta öğrenimi bitirdiniz üniversite tercihi yapacaksınız hangi bölüme gireceğiniz konusunda bir karar verme durumu ile karşı karşıyasınızdır. Yani bir kararsızlık durumu vardır. İş arıyorsunuz; önce iş bulabilecek miyim bulamayacak mıyım ikilemi, iş tercihi yapacaksanız hangi işe girsem ikilemi... Maaş alırsınız; bu maaşla geçinebilir miyim geçinemez miyim ikilemi... Bu nedenle çoğu durumda sorunları çözmede kararsız kalırız. Bu kararsızlık ve bunalım durumunu açıklayan bir örnek vermek gerekirse; ünlü Rus Psikiyatrist Pavlov köpekler üzerinde şöyle bir deney yapmış: Duvara daire şeklinde ışık verdiğinde ona yiyecek vermiş; elips şeklinde ışık verdiğinde yiyeceği kaldırmış. Bunu o kadar yapmış ki köpeğe yemek vermese de daire şeklinde ışık duvara vurduğunda köpek yemek varmış gibi salgısı akmış, elips şeklinde ışık vurduğunda salgı kesilmiş. Pavlov deneye devam etmiş ve duvara vuran elips ve daire şeklindeki ışığı giderek birbirine yaklaştırmış. Sonunda ışık daire ile elips arası bir şekil alınca köpek havlayıp, etrafta ne yapacağını bilmez halde koşmaya başlamış. Yani köpek bunalıma girmiş. Bundan Pavlov´un çıkardığı sonuç: Belirsizlik, karar verememe, çözümsüzlük durumlarında insanlar da bunalıma girerler. 

ikilem ya da çelişkileri büyük bir çoğunlukla bireysel olarak çözmeye çalışırız. Çünkü yetiştirildiğimiz toplum bize bireyselliği öğretmiştir. 'Gemisini kurtaran kaptandır', 'her koyun kendi bacağından asılır', 'dünyayı sen mi kurtaracaksın' vb sözleri başta ailemizden, akraba, dost arkadaş, iş yeri vb çevremizden 0 kadar duymuşuzdur ki artık bireysellik kendi düşüncemizin bir parçası olarak beynimize yerleşmiştir. Öyle ki 'paylaşmak güzeldir' sözünü dilimizden düşürmeyiz, ama bundan çıkardığımız sonuç yine hep ´bireysel yardım´ olur. Örgütlü olmadığımız için banyoda cebinde 1.5 lirayla intihar eden işçiden haberimiz olmaz. Bu düşüncemizi kırarak yeni düşüncelere, özellikle de toplumsal düşünceye yelken açmak çok büyük çaba gerektirir. Jonathan Livingston, Martı adlı eserinde sınırların dışına uçmak isteyen martının diğer martılar tarafından nasıl engellenmeye çalışıldığını çok güzel bir örnektir.
Ülkenin bir tarafında insanlar iş ve ekmek bulamayıp intihar ederken, diğer tarafında 'hangi gıda organiktir, ya da hangi gıda sağlığımıza yararlıdır' tartışması yapılmakta... Bu çelişkinin de bireysel olarak çözümü yoktur. Bireyler kendi başına ne zengin yoksul ayrımına ne de her şeyin, her yiyeceğin çevre kirliliğinden etkilendiği bir ortamda organik gıda bulma derdine çare bulabilir. İnsanlara verili sistem içerisinde çözüm bulmaları dayatılıyor. Bulamazlarsa bunun kendi başarısızlıkları olarak algılanıyor. Dini otoriteler bu durumlarda sabretmeyi önerirken, partiler kendilerine oy verirse durumlarının düzeleceğini her şeyin güzel olacağı ümidini vermektedirler. Her iki durumda da toplumda ayrışmalar olmaktadır. Hal bu ise toplumdaki ezilen, sömürülen sınıfların hiçbir ayrım gözetmeden ve başka kurtarıcı aramadan kendi ortak taleplerini gerçekleştirmek amacıyla kendi mesleki ve sınıfsal örgütlerinde birleşmeleri ve birbirlerine sahip çıkmaları çözüm olabilir. Ancak bu gün kitle örgütlerinin yapabildiği sistemin izin verdiği oranda basın açıklaması, toplantı ve yürüyüş yaparak seslerini duyurmak oluyor. Bu da kitlelerin görüş ve önerileri alınmadan ve onları kararlara katmadan yapıldığı için giderek kitleselliğini ve etkisini kaybediyor. Elbette bütün bu sorunların kaynağı mevcut paraya dayalı kapitalist sistemdir. Dolayısıyla bu çelişkilerin çözümü de toplumsal olmak zorundadır. Zaten demokrasi de toplumsal iradenin sadece oy vererek tek kişide toplanması değildir; emekçi sınıfların İradesinin yönetim ve karar mekanizmalarında yer almasıdır.