Halit KATKAT


Bu Sistemi Neresinden Tutalım

Halit KATKAT


Yakınlarda hiçbir insan vicdanının kaldıramayacağı yeni bir çocuk tacizi olayı medyada büyük tepkilere yol açarak yerini aldı. Olayın mağduru çocuklar olayı çizerek ve yazarak anlattıkları halde çıktıkları mahkeme sanığı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıyor. Halbuki görevi haber yapmak olan gazeteciler, haber yaptıkları için tutuklanıyor, tutuksuz yargılanmıyor. Elbette bunlar ilk örnekler değil ülkemizde… Taciz olaylarını şöyle bir hatırlarsak, daha önce çocuk tacizi olayları Siirt´te, Şakran cezaevinde, Ensar Vakfında ve daha onlarca yerde olduğunu görürüz.

Kadına şiddet olayları da ha keza hız kesmeden devam etmektedir.

Yolsuzluk, rüşvet adam kayırma tipi olayların boyutlarını medyayı takip eden herkes tahmin edebiliyor. Ama bunların önlenmesi, sorumluların yargılanması konusunda ne yapıldığı ya da ne yapılacağını kimse bilmiyor. Bunlar adeta adli sistemin konusu dışında olduğu görülüyor.

Bir gün Kaz Dağları, bir gün Artvin Ceratepe´de, bir gün Karadeniz yaylalarında halkın direnmesine rağmen doğa katliamları yaşanırken bir de bakıyoruz Marmara Denizi, dökülen zehirli atıklar nedeniyle “müsilaj” olmuş, denizine girilmez, balığı yenmez hale gelmiş. Avrupa´nın zehirli atıkları ülkemize para karşılığı dökülerek Ekosistem giderek yaşanmaz hele getirilmektedir.

Diğer taraftan bu devletin kuruluş ilkelerinden olan Laiklik ilkesinden eser kalmamış. Bu konuda Diyanet işleri Başkanlığının yayınladığı genelgelere bakılabilir. Şimdi “TC laiktir laik kalacak sloganları atanlar hala aynı görüşte midir, bilmiyorum.

Tarımda hem bir tarım politikasının olmaması hem üreticilerin yeterli desteklenmemesi nedeniyle giderek tamamen dışa bağımlı hale gelmekteyiz.

Muhalefet ise devamlı olarak tüm bu kötü gidişten sorumlu olan iktidara seslenerek şunu yapmalı, bunu yapmamalı ya da sanki savcılar ya da yargıçlar bağımsızmış gibi “savcılara sesleniyorum” türünden seslenişlerle yetinmektedir. Sorunun nedeni olan iktidardan çözüm beklenmektedir. Biraz daha solda olan muhalefet de devamlı olarak halka seslenerek halkın kendiliğinden tepki vermesini beklemektedir.

Baktığımızda evet sistem şiddet ve kaos ortamına sürüklenmiştir ama ülkeyi kaos ve şiddet ortamından kurtaracak güçler üretici güçlerdir. Mücadele alanları da üretim alanlarıdır. Üretici güçlerden birincisi işçi sınıfı ikincisi üretici köylülüktür. Bunların yakın müttefiki ise kafa emekçileri ve hizmet üreten sınıflardır. Bunların dışında ulusal ve dini öncülükler toplumu kurtuluşa götüremez. Çünkü bunlar sömüren burjuvazi ile sömürülen işçi sınıfını bir arada tutmak isterken, işçileri ve hizmet üreten emekçileri ayrıştıran politikalardır. Bu bakımdan dini ya da ulusal politikalar nasıl yol izlerlerse izlesinler özünde işçi ve emekçileri şöyle veya böyle mevcut sömürü düzenine bağlamaya hizmet ederler.

Mevcut sistemde işçi ve emekçilerin iradesini yok sayan herhangi sistem değişikliği onların bilinçlerinin bulandırılmasına, sömürü ve şiddetin devamına hizmet edecektir.