Halit KATKAT


Bu yapı toplumun gelişiminin önünde engeldir

Halit Katkat


Bu günlerde devletle iş yapan bir mafya liderinin itiraflarını ve tehditlerini yurttaşlar, bir Çukur, bir Kurtlar Vadisi dizilerini izler gibi izlemekte ve bazıları bundan ülke adına değişiklik beklemektedirler. 

Yirmi beş yıl önce meydana gelen Susurluk kazasında Mercedes arabada bulunan polis teşkilatından yetkili Hüseyin Kocadağ adında biri, mafya teşkilatından Abdullah Çatlı adında ülkücü biri, eğlence aleminden bir kadın ölmüş, arabanın içerisinden Sedat Bucak adında bir toprak ağası sağ kurtulmuştu. Ama otomobilden uzi marka İsrail yapımı suikast silahları ile James Bond tipi bir çanta ortaya saçılmıştı. Bu görüntülerden sonra gazetelerde ‘hiçbir şey eskisi gibi olmayacak´ başlıkları atılmıştı.
Bugün meydana gelen olaylara ve Sedat Peker´in iddiaları göz önüne alındığında bu yirmi beş yılda değişen ne oldu? 25 Yıl önce Mercedes arabadan çıkan çantanın içinde ne vardı? Suikast silahları nerelerde ve hangi faili meçhul cinayetlerde kullanıldı? Bu soruların yanıtları bugüne kadar hala açığa kavuşturulmamıştır. O dönemde yetkili Emniyet Genel Müdürü bugün kasetlerde adı geçen Mehmet Ağar´dı. Sedat Bucak´ı o dönemin muhalefet partisi lideri Bülent Ecevit şöyle tanımlıyordu “Urfa Siverek´te bir korucu başı beş bin silahlı adamı ile devlet içinde devlet kurmuş, devlet ona dokunamıyor”.
İktidarın küçük ortağının bastırmasıyla bir mafya lideri olan Alaattin Çakıcı´nın hapisten çıkarılması için yasa yapıldığı da göz önüne alınarak bakıldığında o gün de bugün de görünen o ki devlet bu mafyatik yapılarla iktidarı paylaşmaktadır. AKP iktidara gelmek için her türlü gerici yapıyı iktidara ortak etmeyi ilkesel olarak reddetmemiştir. Önce Fetö ile gizli ortak olarak koalisyon kurmuş ve adliye, polis teşkilatı, askeriye vb. devlet teşkilatlarını onlara açmış, 17-25 Aralık bölüşüm kavgasından sonra onları iktidardan uzaklaştırınca bu defa MHP ile meşru ortaklık kurarken bu iktidarı yürütmeye yetmemiş ve çeşitli tarikatlar ve mafyatik yapıları da iktidara gizli ortak yapmıştır. Bugün gelinen nokta bu yapının eseridir.
Devleti sınıflar üstü, halkın güvenliğini koruyan, eğitim veren, adaleti sağlayan bir kurum olarak gören emekçiler açısından bu olaylar göz açıcı olmuştur. Ama medyada, sendikalar ve kitle örgütlerinin yönetimlerinde hala “savcılar görev yapmıyor, cesaretli savcı yok mu” diyerek savcı arayanlar az değil. Ama adalet aramayı biraz ciddiye alan savcıların başına ne geldiği herkesin malumudur. Ya da “iktidar gerekeni yapmalıdır” gibi hala iktidardan değişeceğini adalet sağlayacağını umanlar az değildir.
Ama bilim ve mantık ışığında bakıldığında devlet sınıflar üstü, yani her sınıfın çıkarını eşit olarak savunan bir sistem değildir. Bu günkü kapitalist devlet yapısı iktidarı ve muhalefeti ile mali ve sanayi sermaye sınıfı ve onların temsilcileri tarafından oluşturulur. Halk kendinin oyu ile seçildiğini sandığı temsilciler aslında bu sermaye sınıfları tarafından seçtirilir ve yönlendirilir. İşçi ve emekçiler onlar için dört ya da beş yılda bir hangi sermaye grubunun ülkeyi yöneteceğine karar veren oy deposudur. Çünkü bu sistemde işçi ve emekçiler bölünmüşlerdir ve birleşip kendi temsilcilerini seçtirme olanağından yoksundurlar. Maddi ya da hizmet üretiminde çalışanlar, sendikalar ve meslek örgütleri ayrı ayrı kendi mesleki temsilcileri seçip oluşturacakları bir meclis ancak halk için adil ve demokratik değişiklikleri yapabilir. Bu size ütopik, çözümü kolay olmayan bir şey gibi gelebilir. Ama 25 yıldır da bildik şeyleri tekrar ederek bir yere de varılamamıştır. Üretim güçlerinin gelişimi bugünkü üretim ilişkileriyle sürdürülemez noktaya gelmiştir. Eski, içinde her türlü gericiliği barındıran kapitalist ve emperyalist üretim ilişkileri iktidardaki sınıfların iktidarda kalmalarından başka işe yaramamaktadır, halkın sorunlarını çözmekte isteksiz ve gelişimin önünde engeldir.