Halit KATKAT


Burjuva demokrasisinin açmazları ve seçenekler

Halit KATKAT


Demokrasi kavramı antik Yunan´dan beri tartışılmaktadır. Bugün de kullanılan kitlelerin rastgele oy vererek seçtiği yönetim biçimine yani ‘demokrasi´ye ünlü düşünür Sokrates yüzyıllar öncesinden itiraz ediyor.

Sokrates´in bahsetmeye çalıştığı şey, seçimlerde oy kullanmanın bir 'yetenek' olduğudur. Sokrates rastgele ve sezgilere dayanarak oy kullanmanın doğru olmadığını söylüyor. “Yeterli donanıma ve eğitime sahip olmaksızın insanlara oy kullanma hakkının tanınması, yeterli donanım ve eğitime sahip olmayanlara fırtınalı bir havada yolculuk yapacak bir geminin kontrolünün kime teslim edileceği kararını alma yetkisi vermekle aynıdır” diyor.

Burada Sokrates´in elit ayrımcılık yaptığı düşünülebilir. Ama bunda gerçeklik payı da yok değildir. Hatta günümüzde “bir çobanın oyu ile bir profesörün oyu aynı olabilir mi” tartışması da çoğu zaman yapılmakta ve tepki toplamaktadır. Elbette ülke yönetimine kendisinin ve bir avuç sermayedarın çıkarını değil de ülkesinin ve halkının çıkarlarını düşünen yöneticilerin getirilmesi toplumun büyük çoğunluğunun arzu ettiği bir gerçekliktir. Ama bu çok tartışıldığı halde bir türlü gerçekleşememektedir. Bunun nedenlerine bakmak için seçim sistemine bakmak yeter.

Seçim sistemine göre 18 yaşını dolduran her yurttaş milletvekili seçilmek için aday olabilir, adaylara oy kullanabilir. Teoride böyle olmasına karşın pratikte işçi ve emekçilerin aday olma hakkı olsa da olanağı yoktur. Oy vermeye gelince yasal yaşını dolduran herkes oy kullanabilir. Ama neye göre oy kullanacaktır seçmen? Eskiden bağımsız adaylar vardı şimdi o da yok. Şimdi seçmen mevcut partilerden birine oy verecektir. Partiler de birkaç kişinin girişimi ve devletin izni ile kurulabilmektedir. Bu rasgele kurulan, elbette belli entelektüel birikime sahip kişiler tarafından, bu partilerin seçmenlerden oy toplaması ise kitleleri inandırma yeteneğine bağlı olmaktadır.

Kitlelerden oy toplamak için kullanılan yöntemler ise genellikle inanç ve inandırma üzerinedir. Bu bakımdan siyaset erbabı ekonomik ve sosyal iddialarda bulunsa da temelde kimi dini, kimi milliyetçiliği, kimi sağ, kimi sol söylemleri kullanır, ama hepsi halkı inandırmaya yöneliktir. Bu bakımdan bu siyasetçiler halkı defalarca kandırma olanağı bulurlar. Seçmen oy sandığına gidinceye kadar çok sayıda düşüncenin etkisi altında kalır ve son andaki sezgilerine göre oy kullanır. Onun için sürekli anketler yapılarak seçmenin sezgileri ölçülür. Partilerde bu anketleri göz önüne alarak seçmenin oyunu kendi tarafına çekmeye çalışır.

Buradan baktığımızda Sokrates haklı değil mi? Ülkenin sorunları hakkında hiçbir şey bilmeyen ve hiç de ilgilenmeyen biri sırf oy hakkı var diye verdiği oyla ülke ya da il yönetimini belirlemesi mantıklı mıdır? Bu bakımdan bu seçim sistemi, kitleleri kandırmaya açık bir sistemdir. Bu seçim sistemi kapitalizmin serbest pazar dönemine uygun bir sistemdir. Nasıl ki her kapitalist ürettiği malın reklamlarla tanıtılmasını ve satılmasını sağlıyorsa, siyaset erbabı da kendi politikasını pazarlayıp oy toplamaktadır.

Daha önceki yazılarımda yazdığım gibi yönetim de üretim temelli olmalıdır. Çünkü bugün üretim kitlesel yapılmasına karşın üretilen artı değer azınlık bir grubun elinde toplanmaktadır. Üreten milyonlar yönetimde söz sahibi değildir. Kafa emekçisi, kol emekçisi ya da hizmet üreten emekçi kendi meslekleri üzerinden kendi temsilcileri ile yönetimde yer almalıdır. Bu da sendikalar ve meslek odaları üzerinden oluşturulacak meclislerle mümkün olabilir. Böyle temsil ile meclislerde her meslek temsilcisi hem kendi çıkarını savunacak hem de yönetimde deneyim kazanacaktır. Dini, milli, sağ ya da sol vb kavramlar üzerinden yapılan propagandanın hem gerçekçi olmayacağı hem de kitlelerin çıkarına olmayacağı için giderek etkisi azalacaktır. Her meslek kendisini mesleki örgütleri üzerinden temsil edeceği için “bir akademisyenin oyu ile çobanın oyu aynı mıdır” tartışması olmayacaktır.

Sokrates´in sorduğu soruya artık şu şekilde yanıt verilebilir; kimin fırtınalı havada kaptanlık yapacağına aynı meslekten gemiciler karar vermelidir. Ya da çoban da kendi mesleki sendikası üzerinden kendi taleplerini meclise getirebilir. Elbette bunlar kendiliğinden ya da iktidarı elinde bulunduran sınıflar tarafından verilmeyecektir. Bunun için üretim ve hizmet sektöründe çalışan milyonlarca emekçinin mücadelesi gereklidir.