Halit KATKAT


Burjuva tarzı demokrasi değil emekçi tarzı demokrasi

Halit KATKAT


Bugün içinde bulunduğumuz sistem, işçi ve emekçileri karar mekanizmalarından uzaklaştırarak biat eden, sadece üreten ve yukarıdan alınan kararlara uyan ya da uymak zorunda olan bireyler haline getirmektedir. Bu durum sadece iktidar erkinin zorlaması ya da dayatmasından kaynaklanmamaktadır.

Para ve mülkiyete dayalı olan bu sistemde ‘para´ ve ‘mülk´ adeta bütün insanların kutsalı olmuştur. Öyle ki sermaye sahipleri bütün olanaklarını, zekalarını ve çabalarını servetlerini büyütmek için harcamakta ve adeta paranın kölesi olmaktadırlar. Aldığı ücret kendisine yetmeyen işçi ve emekçiler de daha iyi yaşam koşulları için çabalarken onlar da paraya ihtiyaç duyar, işverenle ücret pazarlığı yapar; aldığı ücret yetmezse ek iş ya da fazla mesai yaparak bütün yaşamını para kazanmaya harcar. Her mala ve her hizmete zam geldiği ve maaşların yetmediği bugünkü koşullarda bu durum insan ömrünü yıpratan ve daha da çekilmez kılan kaçınılmaz bir hal alacağa benzemektedir.
Diğer taraftan “en iyi ürün burada, en taze ürün burada” diye kendi malını öven esnaf gibi her gün yenisi kurulan partiler, kendi düşüncesini pazarlamaktadırlar. Her biri kitleleri kendi safına çağırmaktadır. Bunlardan bazıları eskiden bizzat iktidarda bulunmuş, bazıları iktidar ortağı olmuş, halkın derdine bir çare olamamış hatta onlara sıkıntı ve dertten başka bir şey vermemiş olduğu halde kendini yeniden halka beğendirmeye çalışmasına ne demeli. İktidarda ya da muhalefette olsun bütün partilerin ortak yanı tepeden inmecidirler. Mevcut bürokratik sistem gereği böyledir. Aldıkları kararlarda bırakalım kitleleri, kendine oy verenlerin hatta kendi üyelerinin düşüncelerine ne kadar baş vurmaktadırlar, üyelerin kararlara katılma oranı nedir? Hep anketlerde seçmenlerin kime oy verdiği ya da vereceği tartışılırda kendi üyelerinin kararlara katılma oranı tartışılmaz. Bu elbette sadece partiler açısından böyle değildir. Sendikalar, kooperatifler ve diğer kitle örgütleri açısından da böyledir.
Elbette burada üyelerin sorumluluğu yok mudur diye sorulabilir. Bu soruyu da ben şahsen sendika çalışmaların içinde bulunmuş biri olarak şöyle yanıtlayabilirim: Çoğu kere yönetim toplantılarına yönetim kurulu üyeleri gelmez ve toplantı çoğunluğunu sağlamakta bile zorluk çekilir. Bu, demokrasinin kitlelere mal olmadığının bir göstergesidir. Ama bu geçmişten gelen ‘lider seçelim bütün sorumluluğu ona verelim” anlayışının da sonucudur. Bu anlayışın aşılması için sendikalar, kitle örgütleri ve partilerin yeterli çaba harcamaması sonucu da kitleler kendileri için alınacak kararlara bile katılmaktan uzak durmaktadırlar. Örneğin sendikalar eylem kararlarını yönetim olarak alır, üyelerini bu kararlara katmaz, sonra eyleme çağırırlar. Katılım olmazsa da adı “biz yaptık olmadı” olur. Benzer durum partiler ve diğer kitle örgütleri için söylenebilir. Elbette bu tarz bir demokrasi burjuva tarz diyeceğimiz bir demokrasi anlayışından gelmektedir.
İşçi ve emekçiler kendi taleplerine sahip çıkarken kendi kararlarını kendilerinin alacakları sendikalarını ve partilerini yaratacaklardır. Burjuva demokrasisi tavandan, yani seçim olsa da bir nevi “emir komuta” şeklinde olurken işçi ve emekçi tarzı demokrasi tabandan işçi ve emekçilerin çoğunluğunun kararı ile olmak zorundadır.