Nurullah ER


ÇEVRE VE KİRLİLİK

NURULLAH ER


Çevre, mekan kurduğumuz yaşam alanından başlar, tüm dünyayı kapsar.

Sınırsızdır, evrenseldir...

Son yıllarda tiksindirici hava atmosferini daha çok soluduğumuzdan, onulmaz dertlere kaldığımızdan en çok dillendirilen konu haline geldi çevre kirliliği, küresel ısınma.

En yetkili kişiden, alt tabakaya kadar ağızda sakız.

“Kir”, bilimsel olarak yanlış yerde bulunan malzeme olarak tanımlanır.

“Siyah saçlarına kurban olduğum” dizleriyle sevgilisinin saçlarına methiyeler düzen aşık, sevgilisinin yaptığı yemeğin, içtiği çorbanın içinden saç telinin çıkmasına tiksinir. Saç telinin yanlış yerde bulunmasıdır tiksindirici yanı.

Dünyada en büyük kirlenme tehlikesi, ülke yöneticilerinin çirkin politikalarının ürünüdür. Aldıkları kararlar, uyguladıkları politikalarla ortaya koydukları bir çok icraatları çevre kirliliğine sebebiyet vermektedir. Ülkemizde termik santrallerinin külünün havaya savrulması, sıcak suyunun denizlere verilmesinin, tortu küllerinin toprağa gömülmesi insan sağlığına, doğal çevreye yaptığı tahribat yıllardır bilinmekte. Ayrıca fabrika atık sularının akıp giden nehirlere verilmesi; denizleri, gölleri kirletmesi, doğayı çoraklaştırıp küresel ısınma denen kavramın ortaya çıkarılması vicdanı tatile çıkmış politikacının gözü dönmüş şehvetini simgeliyor.

Yaşadığımız şehrin temizliği yalnızca temizlik işçilerinin sokak çöplerini temizlemesi olarak görülüyor. Ya şehrimizi kuşatan gökdelenler, birleşik nizam imar planıyla tren vagonları gibi hava geçirmeyen beton binalar, yıllardır kangren haline gelen bir türlü çözülmeyen altyapısız gecekondular, içilmeyen su, yürünemeyen kaldırımlar, gezilmeyen çarşısı, trafik kargaşası, bulunmayan yeşil alanı... Şehirlerin yerel yöneticilerinin aldığı çirkin politikaların kirliliğidir.

Politik kirlenmenin yanlış yerlerde bıraktığı malzemeler özellikle geri kalmış, sözde gelişme ve kalkınma içinde olan ülkelere dış güçlerin sermaye yatırımlarıyla getirdikleri kirliliklerdir. Para gelsin de nasıl gelirse gelsin zihniyetini taşıyan ülke yöneticilerin kısa vadeli politikalarıyla bu tür uygulamalarla ülkeden nelerin alıp götürüldüğünün, neleri yok edildiğinin farkında değillerdir. Olsalar da önemsememektedirler. Halbuki bu yatırımların götürüsü, getirisinden fazla olup, çevre düşünülmeden, insan önemsenmeden toplum aldatılmakta maddi çevre ve ruhlar karartılmaktadır. Böylesi toplumlar bir kültürel çoraklaşma içine itilmekteler. Halka geleceği gösteren yolların ışığı karartılarak, ufukları ortaçağ zihniyetiyle, kişisel çıkar uğruna daraltılarak, akıllara takılan çelmeler, ağızlara çalınan bir parmak ballarla, ithal uygulamalı teknolojinin nimetleriyle refaha kavuştuklarının, huzur bulduklarının, rahata erdiklerinin gösterişine kapılarak günden güne zehirlendiklerinin, onulmaz dertlere kaldıklarının farkına varamıyorlar.

Her şeyi korumak imkansız olduğu kadar, geçmişi tümüyle yok bilmekte imkansız ve gereksizdir. Gelişmelere mutlaka açık olmalıyız. Gelecek geçmişin temelleri üzerine oturtulmazsa, depreme dayanıksız evler gibi ufak bir ekonomik krizde, dünya bunalımında toplum çöküntüye uğrar.

Dünya bir bütündür, sınırlar olsa da.

Dünyayı vatanımız bilip, şehrimizi, sokağımızı, komşularımızı, yakınlarımızı ve kendimizi önemsedikçe başlar her şey...

Başta da ahlakımızı...

Bize verilen yaşama fırsatı, bir hediye ya da lütuf olmaktan öte bir görevdir. Bu görevi birey olarak ciddiye almak zorundayız. Görevi kaytaranların bolluğu, ciddi insanlar için dayanak olamaz.