Halit KATKAT


Çevrenin korunması artık halkın sahiplenmesine bağlı

Geçen hafta Bakanlar Kurulu tarafından TBMM´ye sevk edilen “Torba” yasa tasarısı ile maden tahsislerinin kolaylaştırılarak orman alanlarının talan edileceği bir sistem getirilmek istendiği anlaşıldı.


Geçen hafta Bakanlar Kurulu tarafından TBMM´ye sevk edilen “Torba” yasa tasarısı ile maden tahsislerinin kolaylaştırılarak orman alanlarının talan edileceği bir sistem getirilmek istendiği anlaşıldı. Tasarının 54. maddesi “doğal kaynakların ekonomiye hızlı bir şekilde kazandırılma amacıyla bürokratik işlemlerin ivedilikle tamamlanmasını”, 55. maddesi ormanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden ilk 10 yıl içinde bedel alınmamasını sağlayarak “bu tür sahaların ihalesinin ve yatırım ortamının iyileştirilmesini” amaçlıyor.

Bu konuda uzmanlar ne diyor? Ülkemizde ormanlarda bugüne kadar verilen maden izinlerinin toplamının 103 bin hektarı aştığını vurgulayan Prof.Dr. Doğanay Tolunay, “Yıllık ortalama 10 bin ha kadar bir orman alanında madencilik izni verilmektedir. Buna göre 2017 yılı için madencilerin 10 bin hektar kadar bir alan için 174 milyon lira ağaçlandırma bedeli ve yaklaşık 400 milyon lira kadar da orman arazi bedelini devlete ödemesi gerekmektedir. Tasarının yasalaşması ile birlikte yeni açılan maden alanlarından 10 yıl boyunca her yıl 400-500 milyon lira bir bedelin alınmasından vazgeçilecektir. 10 yıldan sonra bu bedellerin alınması öngörülse de Kanunun uygulanması sırasında madenciler 10 yıl sonunda madeni kapatıp yeni ruhsatlar alarak bu 10 yıllık süreyi kullanacaklardır” dedi.
Kaldı ki ne kadar bedel ödenirse ödensin kesilen orman ağaçlarının yerini tutmayacağı açıktır. Bu kesilen ağaçların yerine yenileri dikilse bile 10 yılda eski halini alamayacaktır. Değeri parayla ölçülemeyen ormanlar, iktidar için sadece yer altındaki madenlerin çıkarılmasına engel teşkil eden bir külfet olarak görülmektedir. İktidar, yıllardır sermayeye sağladığı kolaylıklar yetmezmiş gibi şimdi de onları madencilik faaliyetleri için ormanlarda yaptıkları tahribatın bedelini ödemekten de kurtarmak istiyor.
Bu durum, orman alanlarındaki madenlerin sayısının hızla artmasına ve orman alanlarının da hızla azalmasına yol açacağı ortadadır. Bu da ormansızlaştırma demek; ağaçsız, çölleşmiş alanların artması demek; dolayısıyla küresel ısınmaya katkı demek.
Madencilik faaliyetleri ormanlık alanlarda yapılsa bile madenin yakınlarındaki tarım arazileri ile bağ, bahçe, meyvelik ve zeytinliklerin de olumsuz olarak etkileneceği ortadadır. Bu tasarı bu şekliyle narenciye, zeytin ve her türlü meyve, sebze yetiştiriciliğinin yapıldığı kentimizi de yakından ilgilendirdiği çok açıktır.
Bu iktidar zamanında yapılan termik santraller ve taş ocakları tarafından kirletilen İskenderun körfez havzası bir de madencilik faaliyetleriyle kirletilecek.
İskenderun´da da faaliyette bulunan taş ocaklarının zararlarını şöyle özetlemek mümkün: Suyun akış yollarının değişmesine, su kaybına ve su kesilmelerine neden olur; patlamalardan dolayı yakın yerleşim alanları ve tesislerde deprem etkisi yaratır; düzensiz materyal yığılması nedeniyle göçmeler meydana gelir; kırma eleme işleminden, yığınlardan ve kamyon nakliyatından meydana gelen tozlar hem yöre sakinlerinin nefes yolu hastalıklarına ve bitkilerin yapraklarını ve tozlaşmasını etkileyerek ürün kaybına neden olur.
Yeni yasa ile eğer sorumlu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile diğer ilgili bütün bakanlıklar, ÇED raporu ve diğer izin işlemlerini üç ayda bitirmezse “Çevresel etki değerlendirmesi ve diğer izin başvuruları ile ilgili olumlu karar verilmiş sayılır ve genel müdürlük tarafından buna göre işlem yapılır.” Yani madenciliğe yatırım yapan sermaye şirketlerinin önündeki tüm bürokratik engeller böylece kaldırılmış oluyor.
Çevrenin korunması bundan sonra tamamen yöre halkının mücadelesine kalıyor. Tıpkı Bergama´da ve Artvin´de olduğu gibi...