Müslüm KABADAYI


ÇOCUKLARLA KONTEYNER KÜTÜPHANEDE OLMAK…

Müslüm KABADAYI


Doğanın iç dinamiklerinden öğrendiklerimizle toplumsal dinamiklerin tarihsel diyalektiğinden edindiğimiz deneyimler, geleceğe tutacağımız ışığın kaynağını oluşturur. 6 ve 20 Şubat depremlerinde doğanın iç dinamiklerine uygun bir öğrenme ve buna göre uygulamaya geçme becerisi gösteremeyen genel ve yerel yönetimler nedeniyle büyük yağma ve yıkıma uğrayan Hatay halkının tarihsel diyalektiğinden kaynaklanan birikimi, deprem sonrası yapılan yanlışların ve yaşanan zorlukların bir kısmını aşmayı başarmasına vesile olmuştur. Örgütlenme, dayanışma ve mücadele bilinci çok zayıflatılmış olan Maraş ve Adıyaman’la karşılaştırdığımızda Hatay halkının yüzlerce dernek, sendika, oda, platformla toplantılar yapması, devletin bakanlıkları, valilik ve belediyeleriyle görüşmeler gerçekleştirmesi, bilimsel toplantılar ve İstanbul’da Hatay Günleri düzenlemesi, Antakya-Defne ve Samandağ’da yürüyüşler gerçekleştirmesi önemlidir. Bunun yanında, deprem bölgesindeki halkın toprağına bağlılığını sürdürmek için yeni iş olanakları yaratması, çocuklarının eğitimi için çareler araması, çadır ve konteyner kütüphaneler açması, depremin yol açtığı psikolojik yıkıma karşı Arsuz’da sempozyum düzenlemesi çok değerlidir.

Depremin ilk gününden beri Hatay halkının ihtiyaç duyduğu barınma, beslenme, sağlık ve eğitim başta olmak üzere birçok ihtiyacını karşılamak üzere faaliyet yürüten yüzlerce örgütlenmeden birini de Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu (HATSEP) olarak arkadaşlarımızla hayata geçirmiş, gıda-giysi yardımlarından sonra ilk iş olarak eğitim ve kültür alanına el atmıştık. Okullara kitap ve kırtasiye yardımlarımız yanında 14-15 Nisan günleri bilim-kültür-sanat-edebiyat insanlarından oluşan bir grupla İskenderun-Arsuz-Samandağ-Defne ve Antakya’da görüşme-gözlem ve incelemeye dayalı bir çalışma yapmıştık. Bunun bir çıktısı olarak da “Hatay ve Deprem Gerçeği” kitabımızı yayımladık. En önemlisi de Defne’ye bağlı Akdeniz Mahallesi’nde bir çadır kütüphane açarak, oradaki çocuklar, öğrenciler ve yetişkinlerin buradan yararlanmalarını sağladık. Yeri gelmişken, bir gerçeğin altını çizmekte yarar görüyorum. Çadır kütüphanemizin bulunduğu yerdeki öğrenciler, okullar tatile girince ya da yaz başlayınca başka yerlere gittiklerinden, depremzedelerin acil ihtiyaçları için kütüphanemizin işlevini değiştirdiklerine tanık olduk. Kitaplıkları, bir bakıma kiler rafına dönüştürmüşlerdi. Burada ihtiyaçlar sıralamasının başında gıdanın yer alması anlaşılır olmakla birlikte, insanımızın beyni beslemenin de çok önemli olduğunun farkında olmaması üzücüydü.

Haziran, temmuz ve ağustos aylarında HATSEP olarak yaptığımız en önemli çalışma, “Hatay ve Deprem Gerçeği” kitabımızla Sibel Tekin arkadaşımızın hazırladığı belgeselimizi ülkemizin değişik bölgelerinde duyarlı insanların ilgi ve bilgisine sunmak oldu. Ülke içinde altı kentte sunumumuzu yapıp katılımcılardan gelen katkı ve önerileri aldıktan sonra, Almanya’nın başkenti Berlin’deki Antik Antakya Derneği sekreteri sevgili Macit Şahyazıcı’dan gelen davet üzerine 12 Ağustos’ta Theater 28’de aynı etkinliği gerçekleştirdik. Etkinlikte belgeselimizi izleyen Berlin Brandenburg Atatürkçü Derneği Başkanı Olcay Başeğmez, çadır kütüphaneyi kuruşumuzla ilgili görüntülerden çok etkilendiğini söyleyerek, bu konuda farklı bir önerilerini değerlendirmek üzere dernek binalarında yapacakları toplantıya katılarak üyeleriyle söyleşmemizi istedi. 15 Ağustos’ta dernek yönetim kurulu ve üyelerle yaptığımız söyleşi çok verimli olduğu gibi Hatay’da bir konteyner kütüphane için parasal kaynak sağlama kararı aldılar. Bu, eğitim kurumlarının büyük bölümü yıkılmış olan Antakya’mıza, kütüphanesiz kalan öğrencilerimize anlamlı bir katkının kapısını araladı.

Almanya’da bu etkinliği gerçekleştirdiğimiz dönemde Antakya Atatürk Parkı’nın girişindeki Harf Kitabevi’nin yakıldığı haberini aldık. Depremin doğal yıkımını, toplumsal ve kültürel yıkıma dönüştürmek isteyenlerin kara eylemi olduğunu öğrendiğimiz bu saldırının muhatabı olan kitapçı Yılmaz Yıldırım’la hemen görüşerek konteyner kütüphaneyi onun mekanında açmayı önerdik. Kendisine ve konuyla ilgilenen dostlara, “Harf Kitabevi’nin yakılması, Antakya’nın toplumcu-aydınlanmacı kültürüne, dolayısıyla hepimize yapılmış bir saldırıdır. Buna karşı Harf Kitabevi’nin yeniden ayağa kaldırılması için dayanışmak istiyoruz.” dedik. Almanya’dan ülkeye döndükten sonra Antakya’ya giderek, orada bulunan Arif Okay, Bedran Cebiroğlu ve İbrahim Göçmen dostlarımızla birlikte Yılmaz Yıldırım’la durum değerlendirmesi yaptık. Ne yazık ki, konteyner için yerin düzenlenmesi konusunda Hatay Büyükşehir Belediyesi’yle sorun çözülemediği için bu önemli dayanışma çabamız gerçekleşmedi.

Samandağ’ın Koyunoğlu beldesinde bir süredir toplumsal çalışmalar yapan Koyunoğlu Dayanışma Platformu’yla daha önce söyleşiler, paneller gerçekleştirdiğimiz için öğrencilerin ve halkın kütüphane ihtiyacını karşılamak için Platformun yöneticilerinden Barış Açıkyol, Mehmet Ali Ergin ve Meryem Girişken’le görüşmeler yaptık. Onların Koyunoğlu Ortaokulu Müdürü Erkan Hocaoğlu’yla görüşmeleri olumlu sonuçlanınca konteyner kütüphaneyi okulun bahçesine kurmayı kararlaştırdık. Kararı, Berlin Brandenburg Atatürkçü Düşünce Derneği yönetimiyle paylaşıp ortaklaştıktan sonra hızla harekete geçtik. Belde halkından Mahmut Celbakoğlu’yla konteynerin yapımı, masa ve sandalye konusunda anlaştık.  On beş gün içerisinde hazırlıkları yapıp Dünya Öğretmenler Günü olan 5 Ekim’de kütüphanenin açılması konusunda mutabık kaldık.

Planlı, düzenli çalışan ve verimli-üretken insanlarla çalışmanın bir sonucu olarak 4 Ekim’de Antakya Otogarı’nda yıllardır yolcuların sorunlarını çözen Süleyman Aşkar dostumuzun yanında, Dernek adına Almanya’dan Antalya’ya, oradan da kadim kentimize gelen Ali Kemal Aksoy’la buluştuk, kucaklaştık. Şair de olan Ali Kemal Bey’le Koyunoğlu Platformu üyelerinden Ahmet Açıkyol’un aracına binerek Akdeniz Mahallesi’ndeki Defne Evi’ne gittik. Buradaki kitap ve kitaplıklarımızı alıp Koyunoğlu Ortaokulu’na vardığımızda, bizi Okul Müdürü Erkan Bey karşıladı. Kendisiyle kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi hemen kaynaştık. O sıcak atmosferde açılış için yapılacaklar üzerine konuşurken, öğretmenlerin bulunduğu yerden, “Aaa! Müslüm Hocam, hoş geldiniz!” diyerek hızla yanımıza gelen Ceylan Turunç’u görünce, hem şaşırdım hem de çok sevindim. 23 yıl önce Antakya’nın Subaşı Beldesi’nde Türkçe Öğretmeni olduğum Ceylan Hanım’ı, karşımda Türkçe Öğretmeni olarak görmenin mutluluğunu yaşadım. Onun evlenip Şahin soyadını aldığını, çoluk çocuğa kavuştuğunu, öğrencilere dil ve edebiyat sevgisi-bilinci kazandırdığını öğrenmenin sevincini duydum. Yeri gelmişken hemen not düşmek isterim; öğretmenliğin en güzel ve insana mesleki sevinç kazandıran yönü, meyvelerinizi her yerde ve zamanda görebilmenizdir. Başka bir meslekte bu duygu ve düşünceyi her zaman yaşamanız mümkün değildir.

Okul Müdürü Erkan Bey, biz gelmeden önce, Keldağ eteklerindeki Mürselek köyü merkezli olan 4.1 büyüklüğünde bir deprem yaşandığını, okul binasının şiddetli sarsıldığını, öğrencilerin çok korktuklarını ve onları evlerine gönderdiklerini söyledi. Bu durumun, 6 ve 20 Şubat’ta büyük yıkım yaşayan Hatay halkının sürekli artçı depremlerle sarsılmaktan dolayı ne kadar büyük travma yaşadığını gösterdiği ortada. Dolayısıyla depremzedelerin çok yoğun biçimde psiko-sosyal desteğe, moral ve motivasyon sağlayacak çalışmalara ne denli ihtiyaç duyduğunu görmemek için bakar kör olmak gerekir. Bu insanların barınma, beslenme, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarının hızla ve kapsamlı biçimde karşılanması yanında bilimsel-kültürel-sanatsal ve edebi açıdan da beslenmesini sağlamak zorundayız. Bunu kamu hizmeti olarak genel ve yerel yönetimlerin yapması, sosyal-hukuk devleti olmanın bir gereğidir.  

5 Ekim’de konteyner kütüphanenin açılışına öğrenciler, öğretmenler, okul yönetimi yanında Koyunoğlu halkından da yoğun katılım olmuştu. Samandağ Gazetesi oradaydı. Antakya’dan yetişen toplumcu şair Süleyman Okay’ın oğlu Arif Süavi Okay, Almanya’dan gelen kuzenim Mehmet Kabadayı ve çocukları, şair-yazar Dr. Bedir Hatem de aramızdaydılar. Okalüptüs ağaçlarının gölgesinde, Sen Simon Dağı’nın eteklerinde, narenciye bahçeleriyle çevrili bin bir çiçeğin renklendiği Koyunoğlu beldesindeki bu anlamlı etkinliğin açılışını yapan Okul Müdürü Erkan Bey, “Çok kısa süre önce aranıza katıldım. Burada öğrencilerimizin çok iyi yetişmesi için sevgili öğretmenlerimizle birlikte çok güzel şeyler yapmak için var gücümüzle çalışacağız. Konteyner kütüphanenin okulumuza kazandırılmasını sağlayan Berlin Brandenburg Atatürkçü Düşünce Derneği’ne, buna öncülük eden Müslüm Kabadayı öğretmenimize, Koyunoğlu Dayanışma Platformu’na teşekkür ediyorum.” dedi ve beni davet etti. Bu inceliğine teşekkür ettikten sonra kısa konuşmamda şunları dile getirdim:

“Değerli öğretmen arkadaşlarım, sevgili öğrenciler ve veliler, Hatay coğrafyası ve özellikle kadim şehrimiz Antakya kültürün ve sanatın merkezi olagelmiştir. M.Ö. 195’te Antakya Kütüphanesi’ni kuran şair Euphrion’dan bu yana defalarca depremlerle, yangınlarla yakılıp yıkılsa da, bu topraklarda bilginin ışığı kütüphaneler her dönem var olmuştur. 6 ve 20 Şubat depremlerinin yıkımından sonra da kurucularından olduğum Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu olarak ilk işimiz Antakya’da bir çadır kütüphane açmak oldu. Şimdi de sizlerin katkısıyla burada konteyner kütüphane açıyoruz. Hepimiz için, aydınlık bir dünya için hayırlı ve uğurlu olsun.

Bugün 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü. Öncelikle tüm öğretmenlerimizim Birleşmiş Milletler UNESCO kararıyla mesleki statü kazandığı günleri kurlu olsun. Böyle anlamlı bir günde, 6 Şubat’ta Antakya’da kaybettiğimiz iki meslektaşımızın, sevgideğer İlkay Efe ve Alaattin Keleş öğretmenlerimizin adına bu kütüphaneyi açmanın vefa duygusunu yaşıyoruz. Sevgili öğrencilerimizin de bundan sonra öğretmenlerine vefalı davranacaklarına inanıyoruz. Koyunoğlu halkının da bu kütüphaneye sahip çıkacağını biliyoruz. Berlin Brandenburg Atatürkçü Düşünce Derneği’ni temsilen aramıza katılan Ali Kemal Aksoy’a, okul yönetimimize ve öğretmenlerimize, konteyneri yapan Mahmut Celbakoğlu’na, Koyunoğlu dayanışma Platformu üyelerine teşekkür ediyoruz.”

Benden sonra konuşan Ali Kemal Bey de şunları dile getirdi:

“Dayanışma ve sorumluluk bilincinin güzel bir örneği olan, Berlin’deki hemşehrilerimizin ve derneğimiz üyelerinin böyle bir kütüphanenin oluşturulması için verdikleri destek dolayı gururluyuz. Bu projenin başarısı, her birimizin inançlı ve kararlı biçimde çalışmasının ve dayanışmasının güzel bir sonucudur. Açılışı gerçekleştirdiğimiz bu an, daha aydınlık bir Türkiye için umut dolu bir adımdır. Kütüphaneler, bilgiye ve eğitime olan güçlü inancımızın somut bir ifadesidir. Hep birlikte geleceğe daha güvenle bakabilmek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Konteyner Kütüphanenin bölgeye ve toplumumuza büyük fayda sağlamasını diliyor, bu projede emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunuyorum.”  

Koyunoğlu Dayanışma Platformu adına konuşan Emine Beyazgül de, bu çalışmanın öğrencilerin aydınlanmasına katkısından mutluluk duyacaklarını, veliler başta olmak üzere halkın da kütüphaneye destek çıkacağını belirterek, katkıda bulunanlara teşekkür etti. Sonrasında kütüphane öğrencilerin katılımıyla açıldı ve içeriye girildi. Tür ve boyutlarına göre dizilmiş kitaplara bakan öğrencilerin sevinçleri ışıltılı gözlerinden okunuyordu. Merak ettikleri kitapları raflarından çekip kapağını, sayfalarını gözden geçiriyorlardı. Kendi aralarında daha önce okudukları kitaplardan söz ediyor, bundan sonra aralarında işbölümü yaparak kütüphaneyi işlevsel hale getirmek için neler yapacaklarını konuşuyorlardı. O an, mayanın tuttuğunu düşündük.

Öğretmenliğimin 42. yılında çadır ve konteyner kütüphaneyle tanıştım.