Fevzi MAMİOĞLU


CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN

aşlıktaki yazıyı okurken bir klişeyi tekrarlamış olmadığımı özellikle vurgulamak isterim.


Başlıktaki yazıyı okurken bir klişeyi tekrarlamış olmadığımı özellikle vurgulamak isterim. Evvela şunu söylemeliyim; eğer biz Hataylı olarak, bu gün sürgünde değilsek, ya da bir başka ifadeyle, el elde baş başta, bir başka ülkede mülteci olarak, yarınımız ne olacak korkusu içinde değilsek bunu, önce Cumhuriyet´e ve onu kuran yüce insan Atatürk´e BORÇLUYUZ.
600 yıllık bir imparatorluğun enkazı üzerine halen dimdik duran çağdaş bir ülkeden ve onun rejiminden söz ediyorum. Cumhuriyet´ten… Cumhuriyet, insan haklarından habersiz bir millete, kendi yöneticisini kendi seçme hakkını vermiş bir rejimdir. “Eksik etek” anlayışıyla tüm yaşam haklarından mahrum bırakılmış kadınlarımızın, sanat, bilim ve siyaset alanında söz sahibi olmalarını sağlamıştır.
Cumhuriyet´in temelinde “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” ilkesi yatar. Bu ilkeye dayanılarak, ülkenin Kurtuluş Savaşı´nı, kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi´nin kararları doğrultusunda yaptığı hepimizin malumudur.
Biz eğer okullarımızda bilim ve fene dayalı bir eğitim görüyorsak bunu Cumhuriyet´e borçluyuz.
Biz ülke olarak bu günlere kolay gelmedik. Parçalanmış, işgal edilmiş ve ordusu silahtan arındırılmış bir dönemden, çete savaşıyla değil, Meclis kararları doğrultusunda oluşturulan düzenli orduyla Cumhuriyet´e kavuştuk.
Cumhuriyet´in ülkeye kazandırdıklarını bir köşe yazısına sığdırmam imkânsızdır. Ancak kişisel gelişimimle ilgili olarak şunu söyleyebilirim. Ben Cumhuriyet´in bana bahşettiği imkânlarla okudum. Para kazandım. Aile kurdum. Çocuk yetiştirdim. Torun sahibi oldum. Rahatlıkla gezebiliyor, okuyor ve düşüncelerimi belirtiyorum.
Bu arada, Hatay´da yaşayan Alevilerle ilgili düşüncelerimi de arz etmeliyim. Lütfen ve ricaen Nusayri Alevilere “Arap Alevileri” demeyiniz!!! Ben de aleviyim. AMA Arap DEĞİLİM arkadaş!!! Türkiye Cumhuriyeti´nin İskenderun´unda doğmuş biri olarak Arap olmadığımı bağırarak ilan ediyorum. Varsa bir kişi, benim Araplığımı ispat etsin.
Bakınız geçenlerde yaşadığım bir olayı anlatayım. Suriyeli bir eskiciye kullanılmış buzdolabımızı satın alır mısın dedim. Tabi bildiğim tarzanca Arapçamla.. Adam cepten birini aradı. Aynen şunu dedi. “-Ica vahet Tırke.
Ğındo bırred. Byinfeğek?” Yani, Türk´ün biri geldi. 2. el buzdolabı var. İşine yarar mı?.. Karşıki soruyor. —Tırke? Türk mü? —Vleeek eee. Bes byıtkellem Arabe. (Eveeet. Yalnız Arapça konuşuyor.). Kardeşim benim. Ben Arapça konuştuğum halde, eskici bana Türk diyor. E sen ısrarla bana Arapsın diyorsun.
Biz 39 referandumunda “Evet” kullandık. Neden biliyor musunuz? Bize layık görülen 2. sınıf vatandaşlıktan eşit yurttaş sınıfına, ancak Türkiye Cumhuriyeti tabiyetine geçerek erişeceğimizi bildiğimiz için!!!! Kaldı ki biz zaten Türküz Beyler efendiler. Bu gün Lazkiye´nin bir köyünün adı ‘Delihasan´dır. Ve hepsi de Türkçe konuşur. Rahmetli halamın merhum eşi de oradan gelmedir. Bitmedi. Okuryazar değilken bile, soyadı olarak, geldiği köyün adı aşiretinin adı olan ‘Delihasan´ı almıştır.
Bu vesileyle, hakkımızda kim ne derse desin. Biz evvela insanız. Sonra da Türküz. Alt kimliğimiz kimseyi ilgilendirmez. Hür Türk vatandaşları olarak Türkiye Cumhuriyeti´nde, Atatürk´ün dediği gibi en büyük fahrımız (iftiharımız) Türk olmaktır düşüncesiyle yaşamanın rahatlığı ve mutluluğu içindeyiz.
Bu düşünceler içinde, ilelebet yaşamasını dilediğimiz Cumhuriyet´imizin bu en büyük bayramını kutlarım. Başta Atatürk olmak üzere, bu vatanın kurtuluşu için çalışan, çarpışan ve bu uğurda ölen tüm büyüklerimizi saygı ve rahmetle anıyorum.
BİR NOT; Daha önce de yazdım. Gerekirse her zaman yazarım. Elhup´lu dedem İbrahim Muaddiloğlu 1911´den 1922´ye kadar Balkan ve Çanakkale´de, daha sonraları da Kurtuluş Savaşı´nda, ileride kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti için savaşmıştır. Irak cephesinde İngilizlere esir düşmüş. Bu gün Hindistan´ın kuzeydoğusundaki bir kampta öteki esirlerle birlikte hapsedilmiştir. Öldü sanılan dedem, serbest kaldıktan sonra “Mina” denilen İskenderun limanına gemiyle getirilir. Anneannemin teyzesi olan babaannemin yardımlarıyla El Hup´a haber gönderilir. Kalabalık bir grup tarafından coşkuyla karşılanır. Babasını öldü bilen annem Afif o yıllar 9-10 yaşlarındadır. Babasını tanımaz ve ısınamaz. Yanaşmaz da! İbrahim dedem, esaretten kurtuluşunun 3. ayında, bindiği atın silah sesinden ürkmesiyle şaha kalkması sonucunda düşerek ölür.
Bir soru sorulacaktır elbette. Bu El Hup neresidir diye. Doğru. Şimdiki nesil bilmez. Kredi almak için bankaya gittiğimde bile, annemin doğum yeri olarak El Hup görülüyordu. “-Anneniz yabancı uyruklu. Onun için kredi veremeyiz.” Ucubelerin ucubesi bir cevapla karşılaştım. Garibim memur ne bilsin ki günümüz Gözcüler´in eski adının, sevgi, aşk anlamına gelen El Hup olduğunu.. Ve ne bilsin ki Cumhuriyet´in kazanımlarıyla, El Hup´lu Aziz Yazar´ın yıllarca Hatay milletvekili olarak Meclis´te görev aldığını.
Tekrar bu büyük ve ortak değerimiz olan Cumhuriyet bayramımızı kutluyor ve saygılar sunuyorum.