Sadullah ÇAĞLAR


CUMHURİYET LOZAN´DA KAZANILDI

Sadullah ÇAĞLAR


Dünya genelinde siyasi tarih incelendiği zaman, barış anlaşmaları savaştan daha zordur. Bilim insanları ‘barış yapmasını bilmeyenler savaşmasınlar, politika bilim işidir´ derler.

2.Dünya Savaşı´nın başlangıç yıllarında Sovyetler ve Nazi Almanya´sı arasında saldırmazlık anlaşması imzalandı. Avrupa´da sol partiler itiraz etti, ‘Nazi rejimiyle anlaşma yapılmaz´ dediler.

Süreç içinde Mareşal Jivkov; “Eğer Almanya ile anlaşma yapmasaydık savaşı kazanamazdık zira savaş hazırlığımız yoktu” demiştir.

Yine ilginç bir örnekleme 1962 Küba krizinde ABD Başkanı Kennedy ile Sovyet Lider Kruşçev uzlaşmasa idi 3.Dünya Savaşı olabilirdi; üstelik nükleer bir savaş. Ama barışın bedelini Kennedy´ye ağır ödettiler.

Ülkemizin kanı ile kazandığı Lozan anlaşmasının 98. Yıldönümü, önemli bir tarihtir. Neden? Bağımsızlık belgesi, Lozan´da perçinlendi.

Kurtuluş Savaşı öncesi döneme bir bakalım; İmparatorluk tasfiye edilmiş, en gelişmiş müttefik Almanya, İngiltere ve Fransa tarafından esir alınmış. Halk 100 yıldır savaşmaktan yorulmuş.

Düşman savaş gemileri top namlusunu saraya çevirmiş, Sultan Vahdettin sadece sarayı ve saltanatı kurtarmak peşinde.

Bu nedenle Sultan, İngilizlerle işbirliğine girip Mebusan Meclisini kapatır ve işgalcilere bağımlı hale gelir.

Bir gün Sultanahmet Meydanında miting vardı. Başta aydın kişiler olmak üzere millet hızla meydanda toplanır. İzmir´in düşman tarafından istilasına karşı ilk büyük protesto mitingi yapılacaktır.

Sultanahmet mitingini organize eden muallimler cemiyeti başkanı Hasan Ali Yücel ve arkadaşları Mustafa Necati, Vasıf Çınar, İsmail Hakkı Tonguç en önde yürürler. Sultanahmet Meydanı mahşer yerini andıracak kadar kalabalıktır.

Meydan kürsüsünde siyahlara bürünmüş insan güzeli bir kadın haykırmaktadır; “Asla güzel İzmir´imizi düşmana teslim etmeyeceğiz. Gerekirse öleceğiz ama esirlik anlaşmasını kabul etmeyeceğiz.”

Siyah çarşaf içinde konuşan soylu kadın üzerinde düşman uçakları uçarken millete seslenir: “Şimdi hep beraber yemin edeceğiz.” Kalabalık 100 binden fazladır ve gözyaşları içinde ant içer: Ölüm pahasına da olsa vatanımız için savaşacağız.

Sultanahmet, İstanbul tarihinde böyle bir şahlanışı hiç yaşamamıştı. Meydandaki kürsüde Mondros Ateşkes anlaşmasını ret haykırışını yapan Halide Edip Adıvar isimli edebiyat hocası zaman içinde rahat ve konforlu yaşamını terk edip Ankara´da milli mücadeleye katılmak için Anadolu´ya koşar.

Halide Onbaşı, gelecekteki laik ve özgür kadını haber vermekte idi. Evet Sultanahmet Mitinginde Osmanlı tarihinde ilk defa bir kadın yüzbinlere hitap etmişti.

Bu inanılmaz bir yenilikti. Halk coşku ve heyecan içindeydi; ama, ne yazık ki ortada mücadele edecek önder henüz ufukta belirmemişti.

Bu sırada Haydarpaşa tren garından çıkan, tıpkı mitolojik bir kahramana benzeyen sarışın bir subay, üniforması içinde yanında yaverleri ile beraber küçük bir tekneye biner.

Boğazı geçmek için tekneye binen genç komutan, Suriye cephesinden dönen Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal´dir.

Geçmişte ‘Çanakkale geçilmez´ mucizesini yaratan, yenilmez Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal, İngiliz savaş gemilerinin yanından geçerken yaverlerine şöyle der; “Geldikleri gibi giderler.”

Evet mücadelenin lideri belli olmuştu.

Bu arada Karadeniz´e gidecek Bandırma Vapuru sefere hazırdır.

Genç komutan kurtuluşun yolunu açmak için hayatını ortaya koydu. Samsun´a gidecek vapur hareket etmek üzeredir. Eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf Orbay koşarak Galata rıhtımına gelir ve Mustafa Kemal´e seslenir; “Paşam İngilizler senin Samsun´da kendi başına hareket edeceğini duymuşlar, vapura her an saldırı olabilir, bu yolculuğu ertelemekte fayda var.”

Mustafa Kemal´İn cevabı; “Rauf Paşa, İstanbul´da esir yaşamaktansa, Karadeniz dalgaları arasında boğulmayı tercih ederim.” Karadeniz geleceğin müjdecisi olacaktı, oldu da.

İzmir´in kurtarıldıktan sonra büyük Önder´in arkadaşları coşku içinde; Mustafa Kemal yenik düşmanla ilk Mudanya barış antlaşması yapacak kişiyi konuşmaktadır. Çevresinde eski İttihatçı Paşalar vardır. Genç Önder diplomat olmayan İsmet Paşa´yı konferansa gönderme kararını anlatır.

Mudanya Konferansına katılanlar arasında, İngiliz işgal komutanı General Harrington, Fransız ve Yunan temsilciler ve İsmet Paşa vardır. İşgalciler İsmet Paşa´yı küçümserler.

İngiliz General Harrington İsmet Paşa´ya; “Dikkatli ol İsmet Paşa, savaş gemilerimiz hala boğazda bekliyor.”

İsmet Paşa; “Sayın Harrington, asıl siz dikkatli olun, karşınızda zafer kazanmış bir ordunun komutanı var. Ordumuz Trakya´ya geçmek için sabırsızlanıyor.”

Konferans sonrası işgal güçleri İstanbul´u kayıtsız şartsız tahliye anlaşmasını imzalar. General Harrington İsmet Paşa için şunu söyler; ‘bu sakin Paşa´ya dikkat edin, zira geleceğin büyük bir diplomatı olacaktır.´

İzmir zafer coşkusu içinde, Lozan Konferansına kimin gideceği konuşulmaktadır. İttihatçı Paşalar, Sevr ve Mondros teslim anlaşmasını imzalayan Rauf Orbay´ı önerirler.

Mustafa kemal ise Lozan´a gidecek kişinin diplomasi savaşı verecek bir şahsiyet olmasını istemektedir.

Özellikle İstanbul´a giren Türk Ordusunun başındaki komutan Ankara´ya bağlı olduğu düşünülen Rafet Bele Paşa´nın Padişaha bağlılık bildirmesi, kafalarda soru işareti yaratır.

Lozan´a gidecek diplomat olarak İsmet Paşa´nın adı geçtiğinde yabancı dil bilmediği konusu gündeme geldiğinde, “Onun başarılı bir diplomat olduğu, Mudanya konferansında kanıtlanmıştır” dedi.

İsmet Paşa ise başlangıçta Lozan´a gitmeye istekli değildi. İnönü, Atatürk´e; “Paşam, yorgunum, üstelik konferansta diplomatik birikimi olan kişiler gelecek.”

Atatürk, ısrarcıdır; “İsmet Paşa, Lozan´a senin gitmen uygun olur.” Atatürk´ün kafasında, İsmet Paşa´nın Mudanya konferansında gösterdiği başarılı performans vardı.

Lozan Konferansı aslında büyük bir hesaplaşma alanı olacaktı. Batı dünyası, hasta adam dedikleri bir toplumun inanılmaz dirilişine hala inanamıyordu. Peki bu nasıl oldu?

Lozan´da İngilizleri Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İtalya´yı Mussolini, Yunanistan´ı Venizeleos gibi tanınmış kişiler temsil ediyordu.

Konferansın açılışında Türk delegasyonuna söz dahi verilmez. Bunun üzerine İsmet Paşa ayağa kalkarak; “Beyler biz buraya boyumuza göstermeye gelmedik. Shakespeare´nin deyimiyle ‘Ya varız, Ya da yokuz´, gerekirse konferansı terk ederiz. Eğer Lord Curzon konuşursa ben de konuşacağım.” İngilizler, Türklerin büyük zafer kazanarak batılı devletlerle eşit koşullar altında aynı masaya oturmasını hazmedemiyordu.

İnönü´ye karşı Mondros teslim anlaşmasını hatırlatan Curzon´a İnönü şöyle der; “Sayın Lord Curzon ben buraya Mondros Antlaşması ile değil, zafer kazanmış bir ulusun temsilcisi olarak Mudanya Antlaşmasından geldim. Ordularımız şu an hazır bekliyor.”

İsmet Paşa´nın bu yerinde tavrı konferansta şok etkisi yapar. İsmet Paşa´yı hep yenik düşürme çabasında olan İngilizler´in ünlü diplomatı Curzon bile bundan sonra İsmet Paşa´ya karşı çok daha dikkatli davranmaya başlar.

Sonuçta deneyimli Lord Curzon, İsmet Paşa´ya yaklaşarak şöyle seslenir; Sayın İsmet Paşa tüm isteklerimizi ret ediyorsunuz, ama memleketiniz harap vaziyette. Yarın memleketinizi imar etmek için bize gelip para istediğiniz zaman şimdi bu anlaşma ile bizden kazandığınız haklarınızı bir bir geri alacağız.

İsmet Paşa; “Sayın Lord asla sizin kapınıza gelmeyeceğiz.”

Konferansı takip eden ABD temsilcisi, Times gazetesine gönderdiği haberde şöyle yazar; İsmet Paşa Lozan Konferansında hepimizi köşeye sıkıştırdı. Bütün itirazlarımıza rağmen istediğini aldı.

Yazımızın başında söylediğimiz gibi Cumhuriyetin temeli 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan´da atıldı. Lozan Barış antlaşmasının 98.yılı kutlu olsun.