Meral Tabakoğlu TOKSOY


DAVETSİZ MİSAFİR (Gesta)

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Ekonominin hepimizi zorladığı şu günlerde, yürekleri ısıtacak bir sadakatin, vefanın hikayesini dinlemek ister misiniz?                                                                     
On iki yıldır yaz aylarını yayladaki evimizde geçiriyoruz. Onu, üç yıl önce bahçe kapısının önünde görünce bir an için koyuna benzetmiştim. Misafirimiz gelmiş diyerek yemek götürdüğümde, başını eğerek ürkek hareketlerle geriledi. Ben çekilince yemeğini yemeye başladı. Çok eziyet edildiği her halinden belliydi. Akşamüzeri olduğu halde kapıdan ayrılmayınca “Yatılı mı geldin sen?” diye sormama masumca baktı. Sabah halâ aynı yerdeydi, tekrar beslemeye başladım. Beyaz tüylerinin üzerinde siyah benekleri olan, üç dört yaşlarında, cins olduğunu tahmin ettiğim bir köpekti davetsiz misafirimiz.
Boynunda tasması olduğundan sahiplidir diye, etrafta köpeğini kaybeden var mı diye soruşturduk. Günler geçtiği halde kapıdan ayrılmayınca sokağa atıldığı kanısına vardık. Belki de şiddet gördüğü için evinden kaçmıştı, orasını bilmiyoruz. Sahibini bulma çabalarımız sonuç vermeyince, sahiplendirme çabası içine girdik. Bu arada misafir anlamına gelen bir isim düşünmeye başladım.

(Japonca ’da “Gesuto” misafir demekmiş.) Neden Japonca bilmiyorum:) Dilimize kolay geldiği şekilde adı; “Gesta” dedim. O da bize isim koydu mu bilmiyorum.
Bir hafta sonra, eve gelen misafirlere havlamaya başlayınca onun bizi sahiplendiği anlaşılmıştı. Bizimle bağ kurma çabası hem mutluluk hem de kaygı veriyordu.
Artık bahçeye girme zamanı gelmişti. Biz onu değil, o bizi kendine ve planlarına alıştırıyordu sanki. Kademe kademe hedefine doğru ilerlerken, bize de itaat etmek düşüyordu.
Bahçedeki sebzeleri, kaplumbağalardan korumak için, tellerin altına dökülen betonları eşeleyerek sökmeye başladı. 
Bütün çabası bizimle olmak ve kendini güvende hissetmekti. Bize çok iş çıkarmıştı ama kızamıyorduk.  
Ve sonunda hep beraberdik işte… Gesta çok mutlu. Ben onun kadar değildim. Çiçeklerimi fidelerimi kırıyor, öğretmeye çalıştığımda pek yararı olmuyordu.
Artık bizim sorumluluğumuz altındaydı. Yaz sonuyla beraber, eve dönme vakti de geldiğinde telaşlanmaya başladım. Onu öylece dağın başında bırakamazdım ama eve de getiremem. Daha önce köpeğimiz olduğu için sorumluluğunu biliyorum ve buna hazır değildim. 
Yeğenim almak istiyor ama arabaya bindiremiyorlar hırlayıp gözdağı veriyordu.
Tasmasına zincir takıp yürüyerek kardeşimin yayladaki evine götürüldü. Bir süre bağlı kalması gerekti bize kaçmaması için. Bağlı olduğuna üzülsem de emin ellerde olduğunu bilmek rahatlatmıştı. Bana göre, aramızdaki bağ güçlenmeden çözüm bulmamız hepimiz için sevindiriciydi. Gesta’nın düşüncelerinden haberim yoktu henüz…
Biz taşındıktan sonra zincirini çözdüler. Usta bir avcı haline gelmiş olması, uzunca bir süre dağlarda dolaştığını düşündürüyordu. 
O kışı orada geçirdi. Kış boyu kardeşim, yeğenim, elbirliği ile yemek taşıdı. Biz de zaman zaman evimize gittiğimizde, boş kalan evi ziyaret ettiğini, bahçede bıraktığı karışıklıktan anlıyorduk. Bu inanılmaz, müthiş bir duygu yaşatıyor insana. Seni bulmaya çalışan, seninle olmak isteyen bir canlının var olması. Koşulsuz sadakat…
Kış henüz bitmemişken yaylaya gittiğimiz bir gün, onu bahçede otururken buluyoruz. Bizim şaşkınlığımız ve onun mutluluğunu tarif edebilir miyim bilmiyorum. Sadece bir kap yemek ve ilgiden başka bir şey değildi verdiğimiz.
Onun bize olan sevgisi, bizi de kendine çekmeye, bağlamaya başlamıştı. Yine yazla beraber, yayla zamanı da gelmişti. Bu sefer daha farklı bir heyecanla gidiyorduk. Kardeşimin yolun atındaki evine doğru; “Gestaaaa” diye bağırdığımda, sesimi duyduğu an yokuş yukarı öyle bir koşuyor ki…

Çok sevdiği bahçemize kulübesini de yapıldı. Yazın bizimle, kışın yine tek başına bizi bekliyor. Çevremizdeki herkes “Gesta’yı” tanıyor. Yolu düşenler eli boş gitmiyor. 
O artık ailemizin bir parçası.

Onlar bizim vefalı “Patili dostlarımız.” Korkuyor veya sevmiyor olabilirsiniz ama ne olur zarar vermeyin, verenleri emniyet güçlerine bildirin.