Fevzi MAMİOĞLU


Denizi mi uzaklaştırdık, o mu bizden uzaklaştı?

Fevzi Mamioğlu


Sabahları sahilde yürüyüş yaparken, hafta içindeki fırtınanın izlerini üzüntü ile izliyorum. Kurutulan Amik Ovası´nın zeminine inatla kurulan havaalanının hali pür melaline üzülüyorum. Havaalanının yapılmaması konusunda fikir beyan edenlere 'Vatan haini' gözüyle bakıldığı günleri hatırlıyorum.

Bugün geriye dönüp baktığımızda, doğa dediğimiz, önüne set konulamaz diye algılanan o büyük gücün bizlere, “Yıllardır işlediğiniz günahlardan cezasını çekmektesiniz.' dediğini duyar gibiyim!
İşte gördük. Milyarlarca para döküldü. O güzelim zeyti kumu kayalarla kapattık. Denizi mi uzaklaştırdık, o mu bizden uzaklaştı anlamadık. Doğanın geni ile oynadık. Geldiğimiz sonuç ortada. Demek ki denize set vurulamaz. Deniz bize diyor ki, -Ey insanoğlu dur. Buradan ileriye gidemezsin. Artık yeter. Bir zamanlar ben, ta Feyezan Kanalına kadar hakimdim. Ben sustukça siz beni yediniz. Yetmedi bağrıma hançer sapladınız. Şimdi benden aldığınızı geri istiyorum...
Biz kentli olarak, yönetici olarak denizin bu haykırışlarını duymazdan geldik. Yetmedi, çığlıkları duymamak için evimizin pencerelerini kapattık. Bir ihtimal dedik. Ya nasip dedik. Geçmişten bugüne onlarca parayı boşuna akıttık.
Yağmur ve fırtınanın izni olduğunda, ekipler temizlik faaliyetine başladılar. Ellerinden geleni yaptılar. Sağ olsunlar, her zaman olduğu gibi arkalarında tortu bırakarak temizlik yaptılar.
Buraya kadar hepimizin şahit olduğumuz olayları, kısaca belirtmeye çalıştım. Bundan sonra neler yapılabilir?
İskenderun, dünya coğrafyasında deniz seviyesinin altında kurulan nadir kentlerden birisidir. Büyük İskender eğer, bu günleri görseydi, vay be ben nerede hata yaptım derdi. Biz kalktık denizin ta dibine dibine binaları konduru verdik. Neyimize? Zemin denizden alçak. Siz istediğiniz kadar yükseltin. Denizin hışmından kurtulamazsınız. Doğa zaten size yol göstermiş. Ey ahali demiş, eğer bu güzelim denizden faydalanmak istiyorsanız, lütfen ve ricaen sınırı aşmayın. Bu sınır şimdiki Feyezan Kanalının olduğu yerdir.. Biz bu uyarıyı nasıl dinledik, bilmiyorum. Deniz sustukça biz ilerledik. Defalarca mektup yazdı. Hatta bazen yıldırım telgraf çekti. Anlamadık.
Bana kalsa İskenderun boşaltılmalı. Çünkü kanala kadar olan yerlerde kazı yapın; altından deniz kumu çıkar. Doğru mu? El hak doğru. Saniyen, çok şükür ve de lillahil hamd evler bitişik nizam olduğundan, yazın sıcaktan durulamıyor. Ve böyle yüksek inşaat furyası sürdükçe, kış mevsiminde güneşi dahi göremeyeceğiz. Aynen büyük şehirlerde olduğu gibi.
Gerçekten gerçekten gerçekten, kentimiz çok hırpalandı. Artık nefes alacak bir karış yerimiz yok. Çocuklarımız torunlarımız, büyükler olmadan sokağa çıkamaz oldu. Cadde ve sokaklar arabalardan geçilemeyecek bir halde. Ana caddelerde çift hatta bazan 3 sıra park yapılmaktadır. Gürültü ve trafik keşmekeşinden millet gırtlak gırtlağa gelmektedir. Hatta kaldırımlar bile motor ve bisikletler yüzünden yürünemez bir halde.
Şimdi seçimler yaklaştı. Seçilmeyi isteyen, bu kenti yönetmeye soyunan değerli aday her kimse, bence mesaisinin büyük bir kısmını bu işe harcamalıdır.
Söyleyecek şey çok. Ama yer yok. Sağ olsunlar gazete yöneticileri, bana bu konuda yeterince tolerans tanıyorlar. Ben de bir İskenderun sevdalısı olarak, gördüğüm eksiklikleri dilim döndüğünce yazmaya çalışıyorum.
Sevgiler, saygılar.