Sadullah ÇAĞLAR


DERTLİ PINAR

Sadullah ÇAĞLAR


Sanat dünyası insanın ufkunu açan önemli bir kültür kaynağıdır. Genelde sanat Batı kültüründe yaşam biçimidir ve müzik, sinema, edebiyat, resim ve tiyatroyu kapsar.
ABD Başkanı Rosvelt sıkıldığı zaman pul koleksiyonunu incelerdi. Köleliği kaldıran Başkan Abraham Linkoln tiyatro salonunda Şekspir´in Hamlet oyununu izlerken bir Güneyli tarafından öldürüldü.
Erdal İnönü parti genel başkanı olduğu ve koalisyon ortağı olduğu günlerde televizyonda klasik filmleri izlerdi ve Erdal beyin film arşivi vardı. Kendisi Amerika´da 1947 yılında eğitim gördüğü dönemde babası Milli Şef İnönü´ye yazdığı mektupta sinemada Rüzgar Gibi Geçti filmini seyrettiğini, film Türkiye´ye geldiğinde, mutlaka seyretmesi gerektiğini yazıyordu.
İsmet Paşa devlet tiyatrolarında oynanan tüm klasik oyunları izlerdi. Mustafa Kemal Sakarya Savaşı günlerinde Reşat Nuri Güntekin´in Çalıkuşu romanını okuduğunu yakınlarına anlatırken; Özellikle kitabın kahramanı Feride öğretmenin çektiği sıkıntılar beni o kadar etkiledi ki zaferi kazandığımızda ilk işimiz eğitimdeki geri kalmışlığı ortadan kaldıracağız, demişti.
Kazım Karabekir anılarında Meşrutiyet döneminde Dostoyevski´nin Suç ve Ceza romanını okuduğunu anlatır. Sanat aslında biraz da yeni dünyanın keşfidir.
Bazen geçmişe düşündüğümde, tiyatro ağırlıklı Türk Sineması tarihinden çocukluk dönemimde, 1945 de yapılan Dertli Pınar filmini hatırlarım. Tiyatrolar büyük eserleri canlandırır, sinema filmleri de tiyatro ağırlıklı yapılırdı.
Senede iki ya da üç film yapılırdı ve oyuncular da tiyatro oyuncularından seçilirdi. Yapılan filmler seyircileri çok etkilerdi. Örneğin Dertli Pınar filmi çocuk yaşlarda olan bizleri ağlatmıştı.
Meşrutiyet dönemini anlatan Hürriyet Apartmanı filminin konusu politikti. Fakat o dönemde çocuk olduğumuzdan filmin yalnızca artistlerini hatırlarım. Türk sineması sanatçısı olup aynı zamanda Tiyatro da yapan Gülistan Deniz, sonrasında soyadı Güzey oldu.
Sinema 1949 yılında Ömer Lütfi Akad´ın yaptığı Halide Edip´in eseri olan Vurun Kahpeye filmiyle tiyatroyu aştı. Lütfi Akad Vurun Kahpe´ye filminde Aliye Hoca´yı canlandıran ve yerli sinemada çıkış yapan Sezer Sezin kadın oyuncu olarak olağanüstü güzelliği kadar sanat yönü ile de çok başarılı idi ve yine o dönemde Halide Pişkin ve Settar Körmükçü ile birlikte Lüküs Hayat operasında rol aldı. Sezin, Lüküs Hayat operasını oynadığında oyunculuğunun ve güzelliğinin zirvedeydi.
Lüküs Hayat operası Nazım hikmet´in eseridir. Sezer Sezin´in ölümünden sonra Lütfi Akad´ın son filmlerinden olan Vesikalı Yarim filmini ise Türkan Şoray ve İzzet Günay muhteşem oynadılar.
Bu süreçte yerli filmler içinde sözü çok edilen Dertli Pınar filmini hatırladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım. Filmde artistler oyunu adeta yaşar gibi doğal oynamışlardı. Filmin köy ağırlıklı görüntüsü güzeldi.
1945 yapımı dertli Pınar filminin aktörleri Suavi Tedü, Nezihe Becerikli ve Talat Artemel´di. Filmin yönetmeni Faruk Genç filmi bir Anadolu köyünde çekmişti. Filmin güzel kızı çeşme başında türkü söylerken oradan geçen ve ayağında körüklü çizme ve üstünde İngiliz külodu dediğimiz şalvar olan gencin dikkatini çeker.
Acaba bu yanık sesin sahibi kim diye düşünen genç, pınar yaklaşarak güzel kıza sudan içebilir miyim diye sorar. Genç kızda su buradan geçen herkese açık, buyurun doya doya için der.
Suyu içen delikanlı kıza sorar, kimlerdensin? Genç kız; Ben Ömer Oğullarındanım, adım da Nazlı, ya siz kimsiniz? Delikanlı; Ben yabancı değilim, bu köydenim, bize Mahmut beyler derler. Adım Kerem soyadım Gaziler. Nazlı;ama ben sizi hiç görmedim. Delikanlı; Ben küçük yaştan beri İstanbul´da yaşıyorum. Eğitim için oraya yerleştim, şimdi de hukuk fakültesinde okuyorum, Avukat olacağım. Ben çok az geliyorum köye, fakat artık seni görmek için daha çok geleceğim. Nazlı; Kerem seni ben tekrar ne zaman görebilirim? Kerem; Yarın sabah saat dokuzda.
Nazlı´nın ailesi varlıklı idi. Ömer oğulları dendiğinde hatırı sayılır toprakları vardı. Mahmut oğulları da varlıklı idi. Fakat iki aile arasında kan davası vardı. Nazlı akşam eve döndüğünde yanlarında çalışan Nazife´ye ;Teyze ben bugün Ömer oğullarından bir gençle pınar başında tanıştım. Kimdir bunlar? Nazife teyze; Nazlı sakın bu konuştuğumuzu kardeşlerin duymasın, onlar geçmişte Ali amcanı öldüren aile.
Akşam yatakta Nazlı ağlayarak; Ben şimdi n yapacağım, köylümüzün yüzüne nasıl bakacağım, onunla konuştuğumu kardeşlerim duyarsa durumum ne olur, düşünmek bile istemiyorum. Ama elimde olmayarak Kerem denen genci gördüğümde kalbim duracak gibi oldu. Aşk bu mu, neden düşman bir ailenin çocuğunu sevdim, artık olan oldu, acaba kader Tahir´in Zühresi olmayı mı alnıma yazdı diye düşünür.
Nazlı sabahı zor etti, Keremi görmek için uyuyamadı ve pınarın önüne gelip Keremi gördüğü zaman; Hoş geldin Kerem, şimdi biz ne yapacağız, sabaha kadar uyuyamadım, kardeşlerim ya da senin ailen duyarsa halimiz ne olur? Kerem; Nazlı sana rastlamadan sanki hiç yaşamadım, seni ilk gördüğümde yıllardır aradığım güzel karşıma çıktı dedim, hiçbir şeyden korkma Nazlı, ben bu sevda için her zorluğa katlanmaya razıyım.
Bu pınarın berrak suyu gibi aşkımız temizdir. Bak nazlı köyde bir Dursun dayı var, darda kalan ona gider, birlikte ona gidelim ve danışalım. Bir gün sonra iki aşığı dinleyen Dursun dayı; Ne yaptınız çocuklar, babalarınız çok anlayışsız kişiler, sizi anlıyorum, sevmek güzel ama sabırlı olun derim, belki ilerde bir çare buluruz der.
Filmin sonunda iki sevgili pınarın başında buluştuklarında Nazlının kardeşi gelir ve silahı Kereme doğrultarak ateşleyeceği anda Nazlı Keremin önüne geçer ve vurulur, Kerem de kendini Nazlının üstüne atar ve oda vurulur. İki sevgili pınarın başında ölüme koşarlar.
İki sevgilinin yanına gelen Dursun dayı; Köyümüz yüzlerce yıl unutulmayacak bir aşka şahit oldu. Bu iki genç insanın aşkını cahil aileleri anlayamadı. Onların kini bu iki güzel insanı ölüme götürdü.
Evet bir dönem Türkiye´de tiyatro ağırlıklı filmler yapıldı. Şimdi günümüzde sevdayla beslenen hikayeler acaba bitti mi?