Nurullah ER


DOĞANIN DİLİ OLMAK

NURULLAH ER


Doğa dilsizdir.
Onu dile getiren, insanoğlunun duygu ve düşünceleridir. Ondan aldığı ilhamla onu dile getirirler.
Bir şehrin insanlara sunduğu hizmetler ne kadar fazla olsa da; betonarmelerin yarattığı çirkinlikler, trafik sisteminin getirdiği yorgunluklar, insan ilişkilerinin oluşturduğu kısır döngülükten uzaklaşıp kendimizi doğal bir ortamın içine atmaya çalışırız. Onunla adeta konuşur, dile getiririz.
İnsan yaşadığı yere uyum sağlamaktan öte onu kendi için yaşanır hale getirmek için çaba sarf eder. Bu düşünce sanayi devrimiyle yaşam bulmaya çalışsa da, insanoğlu bunu kötüye kullanarak doğal çevrenin bozulmasını beraberinde getirmiştir. Fizik olarak uyum sağlamak için çevre şartlarının değişmesi, doğal ortamın bozulmasıyla ruhsal yapısı doğadan ayrı kalmayacağını gösterdiğinden rahatsızlıklar yaşamaya başlamıştır.
Doğanın bir parçası olan insanoğlu her ne kadar doğaya yabancılaşmış gözükse de onsuz edemez. Onu izler, onu anlamaya çalışır, onun dili olarak kendini tanımaya çalışır. Çünkü bize her şeyi ile öncü olan, yön veren odur. Ondan alacağımız bir çok ders vardır. Yaşama umudumuz tükendiğinde doğayla baş başa kalmak bir terapi yöntemidir.
Bir ağaç değil mi ki bize yaşama tutunmamızın önemini ve sabrını öğreten, zorluklarla başa çıkmanın büyümenin ve güzelleşmenin önemini gözler önüne seren. Yüce dağ başındaki orman içinde uzayıp giden çam ağacına, derelerde kol atan asırlık çınarlara baktınız mı doyasıya? Onların hikayesini hayal etmek bize sunulan teselli öğütlerinden daha fazla tesir etmiştir yaşama sarılmamıza. Kaybetmeden kazanamayacağımızı ancak o kaybettiğimiz parçaların bizlere hiçbir fayda sağlamayacağını, aksine bizleri yaralayacağını öğütler.
Akar sular çok şeyler öğretir bizlere. Farklı yerlerden doğan, farklı yerlerden bazen çağlayanlardan akan, bazen dolana dolana akan, birbirleriyle kavuşup, denizlerde, göllerde buluşan sular, aynı amaç için yola çıkanların buluşması gibi değil mi?
Güneşten yönünü ayırmayan ayçiçeğine, karların arasından zemherinin soğuğunda sanki bir sevgiliye kavuşmak, bir mutluluğa erişmek için karı patlatarak açan kardelen çiçeğindeki sırra ne demeli?
Doğa muhteşem bir dönüşüm içindedir. Doğum mutluluğu yaşandığı kadar, ölümün de hüznü olur. Hiçbir hayvan ihtiyacından fazlasını avlanmaz, bir çiçek topraktaki suyun fazlasını emmez. Ne var ki doğayı kendi kontrolünde gören insanoğlu doymak bilmez.
Yaşamın tüm sırları doğanın dilinde saklıdır. Ne mutlu ki onu adabı, erkanı dahilinde okuyanlara.