Fevzi MAMİOĞLU


EĞİTİMİMİZ ÜZERİNE

Gençlerimizin önemli bir bölümü, okuyanı da okumayanı da işsiz.


(Ve 3 kere 8 =?)
Gençlerimizin önemli bir bölümü, okuyanı da okumayanı da işsiz. Okuldan mezun olan genç, hemen üst seviyede bir işe girmek istiyor. Bu nasıl olacak! Deneyim yok. Bir arkadaşın oğlu işletme okumuş. Babası;
- Abi, oğlana iş bulamadık yaa! Bulduğunu da kendi beğenmedi.
— Niye?
— Depoda hamallık yaptıracaklar.
— Yapsın.
— Nasıl yapsın?
— Ben yaptım zamanında. Araba da yıkadım. Yer de sildim. Bulaşıkçılık da garsonluk da yaptım.
— Bizimki yapamaz. Çünkü el bebek gül bebek büyüttük.
Laf aramızda hepimiz el bebe gül bebe büyüttük çocuklarımızı. Neyse. Üniversiteli olsan da olmasan da mutlaka çıraklık yapacak bir dönem olmalı.
Dün gazetede okudum. Esnaf ve zanaatkârlar çırak bulamıyorlar! Nedeni de belli. Özellikle akıllı telefonların etkisiyle, hiçbir genç akılını bir işe veremiyor. Dersleri dahi! Artık eleman aranıyor ilanına ek olarak, “Telefonuyla konuşmayanlar tercih sebebidir” notu özellikle belirtiliyor.
Antepli ünlü baklavacı Levent Aktaş, mesleğe girip çırak olmak için araya birilerini koymuş! Bildiğimiz torpil yani! Şimdi 60 kişiye patronluk yapıyor. “İyi bir baklava ustasının en az bir öğretmen kadar maaş aldığı“ yazılıyor. Bu gün çırak bulamayan zanaatkarlar, ileride bazı önemli zanaatların kaybolup yiteceğini söylüyorlar. ”Çıraklığını yapmadığın işin patronu olamazsın” ilkesini benimsemeden, haaaydi yalla bir dükkan açalım kafasındakilerin zararla biten maceralarını üzüntüyle okuyoruz. Tabi konuyla ilgili olarak da, açılacak işletmenin yeri, ulaşımı vb. konulardaki araştırma da önemli.
Başlıkta bir not gördünüz. 3 kere 8 =?
Evet evet 3 kere 8´in kaç ettiğini bilmeyen, öğretilmeyen bir nesil yetişiyooooor! Bunu ben bizzat yaşıyorum efendim. Yakın akrabalardan birinin 6. ve 7. sınıflarındaki çocuklarına çarpım cetvelinden sorular sordum. Aldığım cevap
- Iııııı, valla bilmiyorum!
— Niye bilmiyorsun?
Cevap yok. Karneye bakıyorum. Matematik iyi! Vlek nasıl iyi!
-E iyi işte!. Öğretmene gidiyorum.
- Hocam nasıl olur da 3 kere 8!i bilemeyen öğrenciye “İyi” verir de sınıfını geçirirsin?
Şimdi bu soruyu bana sorsalar biraz mahcup olur kızarırım. Vallahi tık yok!
— Verdiğimi bir güzel alıyorum. Yazılıda da yapıyor diyorlar!
Kıçın kıçın çekip giden ben oluyorum haliyle! Aklıma geçenlerde okuduğum bir haber geldi. Paylaşayım:
Ülkemizdeki matematik öğretmenleri, kendi branşlarında, yani öğrencilere öğretmekle yükümlü oldukları dersten geçer not alamamışlar.. Günahı söyleyenlerin boynuna. Bir arkadaşıma olayı anlatıyorum. Artık şaka mı ciddi mi valla bilemedim. Verdiği cevabı aynen paylaşıyorum.
Şimdi adını ve mesleğini yazsam polemik olacak. Gerek yok.
— Hocam ilk dörtte öğrenmezse 2. 4´te, 2. 4´te de olmazsa 3. dönemde, yani lisede öğrenir diyor. Kendi kendime, yar saçların lüle haydi yallah u tkallağ güle güle. Güle güleee!. Çarpım cetvelinin ezberlenmesinden vaz geçtim. “3 öğrenciden birinin toplama çıkarma bile yapamadığı bir eğitim sistemi”nin bizleri nerelere taşıyacağını üzülerek okuyoruz.
UNESCO´nun hazırladığı rapora göre bizler, “Öğretmenin aklını fikrini ve yaratıcılığını KULLANMAMASINI” istiyoruz. Sadece Bakanlığın müfredatını uygulamasını istiyoruz. Bakınız her başarılı işin temelinde “HAYALCİLİK” ve bunu uygulama arzusu yatar. Sadece kitabi bilgiye dayanan eğitimle bir yere varılamaz. Hayalle ilgili bir anekdotu aktarayım. Atatürk Erzurum´dadır. Ve idam fermanıyla aranmaktadır. 1919´un 7 Temmuz´unu 8 Temmuz´a bağlayan gece, Bitlis´in eski valisi Mazhar Müfit (Kansu?) Ata´nın safına geçer. Hayallerini yazdırır Kansu´ya Paşa. Hayallerinin ilki şudur; “Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır!” Yaşça da Mustafa Kemal´den büyük olan Mazhar Müfit, buna dayanarak “Darılma ama Paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!” der ve odadan ayrılır. Mazhar Müfit´in inanmadığı hayaller, birkaç yıl sonra tek tek gerçekleşecektir. Bu nedenledir ki koşullar ne olursa olsun, hayallerin gücünü unutmayalım. (Anekdotu sn. eğitimci Sn. Selçuk Şirin´in 29 Ekim 2017 tarihli Hürriyet´teki yazısından naklettim. F.M.)
Cumhuriyet kurulduktan sonra dönemin ilk orta ve lise öğretmenleri Eğitim Enstitüsü mezunlarıydı. Ben Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunuyum. Ama yetişmemdeki en büyük pay, eğitim enstitülü öğretmenlerimindir. Tahrir dediğimiz kompozisyon dersimizde okuduğumuzu anlamayı, güzel yazı ve konuşmayı, imla kurallarını öğrendik. Tarih coğrafya ve fen bilimlerini onlar öğretti. Çarpım cetvelini, okulun ilk açıldığı aylarda cetvel yiye yiye ezberledim. (İyi ki de cetvel yemişim. Arapların dediği gibi, “Lğasa bıdeddep.” Sopa yola getirir. Buradan sakın ola ki dayağı desteklediğim anlamı çıkmasın. Ama bir yerde de çocuk, sorumluluğunu, yaptırımı ve ödülü bilmeli ki başarıya ulaşabilsin!)
Yazı bitti. Çocuklarım soruyorlar.
-Baba niye her defasında çocuklara 3 çarpı 8´i soruyorsun?. Hemen söyleyeyim. 1959´da 2. sınıftaydım. Matematik problemlerini çözerken 3´le 8´in çarpımını yapacak bilgiden yoksundum. Anneme sordum. Rahmetli Türkçe bilmezdi ki! Kime gideyim bilmem ki! Aklıma 34. sokağın başındaki Dursun Göksel geldi. 3´e gidiyordu. Gittim. Komşuyduk amma saygılıydık.
—Dursun 3´le 8´in çarpımını bilmiyorum. Öğretir misin? Dedim. Sağ olsun, oturdu çarpım tablosunu (O zamanki adı Kerrat cetveli idi.) bir kağıda yazdı. Ezberlememe yardım etti. Şimdi benim gibi ileri gençlik! günlerini yaşayan arkadaşıma buradan teşekkür ediyorum.