Nurullah ER


EKMEK ve DEMOKRASİ

NURULLAH ER


Demokrasiyi yalnızca ekmekle ilişkilendirip değerlendirmek doğru olmasa da, ekmeğin demokrasideki yeri öncelikli olsa gerek.

Demokrasinin gerçek değeri, bireyin ve toplumun maddi ve manevi yaşamına etki eden en büyük faktördür. Kişiliğin ve yaratıcılığın ortaya çıkmasında, bilimin ve teknolojinin ilerlemesinde, sanatın gelişmesinde, geleneklerin ve törelerin doğmasından ve baskısından kurtarılmasında büyük rolü vardır.
Günümüzde ekmekle demokrasi arasındaki en büyük açmaz, emekle, sermaye arasındaki ilişkiden kaynaklanmaktadır. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana gerek siyasi partiler, gerek işverenler, gerekse de emek kesimi kendi iç bünyelerinde demokratik bir yapı oluşturamadıklarından toplumda demokrasi kültürü yaratamadıklarından, sıkıntısını toplum çekmiş, bedelini ise ülke ödemiştir.
Günümüzde gelişmiş ve kalkınmış ülkeler öncelikle emekle sermaye arasındaki dengeyi kurarak, demokrasi kültürü oluşturup; özgürlükleri, adalet, eşitlik… gibi insani değerleri toplumca yaşanır hale getirdikten sonra böylesi bir zenginliğe ve huzura kavuştukları bir gerçektir. Bizde demokratik teamülleri kullanarak, bireysel sorumluluk taşıyarak, toplumsal uyum göstererek bir araya gelsek, çare bulmada, çözüm üretmede geç kalmamış oluruz.
Demokratik değerler, demokratik sistemin işleyişinden doğarlar. O sistemin bir sonucu olarak karşımıza çıktıkları gibi, kendileri de sistem üzerinde doğrudan etkide bulunurlar. Demokratik değerler, demokratik yönetimin değerlendirilmesinde çok önemli yer tutarlar. Siyasi partilerin iç işleyişlerinde demokratik bir yapılanma yoksa, iktidar olduklarında ülkede demokrasiyi topluma yaşatmakta zorlanırlar. Toplumda demokrasiyi yalnızca seçimden seçime oy verme olarak bilirse, demokrasiyi yozlaştırırlar.
Demokrasinin eşitlik kavramı insanlar için en büyük değerdir. İnsanları eşit olduğunun kabül eden bir siyasi anlayış, herhangi bir bireyin verdiği karara, söylediği söze saygı duyar. İnsanların davranış yaşamlarında eşitliğin temeli hoşgörüye bağlıdır. Çünkü toplumda düşünce farklılıklarının bulunması kaçınılmazdır. Demokrasi bunun varlığını kabul eder ve meşrulaştırır.
Eşitlik kavramı düşünsel olduğu kadar ekonomik alanda önemli bir yeri vardır. Ülkemizde işsizliğin günden güne arttığı, üniversite gençliğinin bile iş bulamaz hale geldiği, küresel ekonomik güçlerin kıskacında can çekişen ekonomimizin tüm zorluklarının; dövizdeki kur artışlarıyla, enerji ve petrol fiyatlarındaki yükselmelerin sonucu olan enflasyonla halka ödetildiği, var olan demokratik işleyişe siyaset bilimcilerinin, ekonomik sisteme iktisatçıların bile aklının yetmediği bir süreçten geçiyoruz. Bu demokratik yapılanma ve ekonomik uygulamalarla gerek düşünsel anlamda, gerekse de ekonomik yapılanmada demokrasinin eşitlik kavramının yok sayıldığı yaşanıyor.
Bu yapılanma büyük bir işsizler ordusu yaratmış, çalışanların büyük kısmı sendikasız ve toplu sözleşmesiz asgari ücrete çalışır hale getirilmiş, var olan sendikaların yöneticileri düzenin dümen suyunda çalkalanıp dururken, bulandırdığı suda balık avlamayı kolaylaştırır hale gelmişlerdir. 13 milyon emekli, örgütsüz, sahipsiz… Yılkı atı gibi saldım çayıra mevlam gayıra misali sefilleri oynuyor. Köylü üretim girdilerinden tarlaya giremiyor, ürününün fiyatındaki düşüklükten pazara gidemiyor.
Toplum günden güne yoksullaşıyor, ülke geri kalmış ülkeler içinde en üst sırada konumlanıyor. Toplum ekonomik yapısı, sosyal dokusu çaresizliğe, sahipsizliğe dönüşünce; intihar, cinayetler, uyuşturucu… gibi yaşam şekline yönelerek, ahlaki ve insani değerleri yok sayar hale geliyor.
Yoksullukla mücadele öyle sadakayla, inayetle çözülemez. Bu bir insan hakları ve demokrasi sorunudur. Toplumumuzda nimet olarak kabul gören ekmek, emektir; alınteri, göz nurudur. ‘Ekmeğine sahip çıkma, ekmeğime dokundurmam´ gibi ekmeğe dair nice özlü sözler vardır ki onun kutsiyetini ve emeğinin değeri için söylenir. Ekmeğin kutsiyeti emeğin kutsiyetidir. Emeğin kutsiyeti demokrasinin değerleriyle özdeşleşmediği müddetçe bu toplumda huzur, güven, mutluluk olmaz, yoksulluk bitirilemez, ülke kalkındırılamaz. Bunun da yolu emek ve sermaye kesiminin demokrasi kültürünü yaratıp, yaşanır hale getirmekten geçer.