Halit KATKAT


Ekmek zammı ve düşündürdükleri

Halit KATKAT


Ekmeğe yüzde 15 zam gelince bazı medya organları “iktidarı kötü göstermek için kasten zam yaptılar” derken kimileri “ekmek zaten zararlı millet az yesin”, kimileri “dış güçler doları yükseltti zam ondan dolayı oldu” diyordu. Burada gerçeğe en yakın açıklama fırıncılar odasından geldi. Fırıncılar odası başkanı, yaptığı açıklamada girdi maliyetleri yükseldiği için ekmeğe zam yapmak zorunda olduklarını belirtiyordu. Sonuçta ekmeğe zam yok dedirtmek için fiyatı yükseltilmedi, ama ekmeğin gramajı düşürüldü. Yani ekmeklerimiz küçüldü.

Şimdi ekmek zammının dolarla olan ilişkisini girdileri göz önüne alarak irdeleyelim. Ekmek, ekmek haline gelmeden önce şu aşamalardan geçiyor; bir defa ekmeğin temel hammaddesi, yani vazgeçilmezi un, diğer hammaddeler; su, tuz, enerji ve işçilik. Unun vazgeçilmezi ise buğdaydır. Buğday ihtiyacının tamamı eskiden yurt içinden yani Anadolu köylüsünün emeği ile elde ediliyordu. Şimdi ekmek yapmak için ihtiyaç duyulan buğday yurt dışından karşılanır hale geldi. Elbette yurt dışından getirilen buğday dolarla alınıyor. Bu da dolar arttıkça ekmeğin maliyeti de yükselecek demek.
Buğday ithalatı, 2002 yılında 1,1 milyon ton iken 2014 yılında 5,3 milyon ton, 2017 yılında ise 5 milyon ton oldu. Türkiye bu dönemde yaklaşık 46 milyon ton buğday ithali karşılığında 13 milyar dolar döviz ödedi. Bu ne demek? Dolar karşısında TL değer kaybettikçe ekmek maliyetleri de artacak demek.
Buğdayın dışarıdan ithal edilmesi aynı zamanda köylünün işsiz kalması demek; doların artması akaryakıt fiyatlarına yansıdığı için çiftçinin ektiği buğdayın maliyetinin artması demek. Çiftçi ektiği ürünün karşılığını alamazsa bir dahaki sene o ürünü ekmez. Böylece tarım ürünleri ithalatı ve dolayısıyla tarım ürünlerinde dışa bağımlılık artar. Nitekim saman ithalatı yapılması da bize buğday ürününün yurt içinde yeterli üretilmediğini göstermektedir.
Diğer bir girdi olan enerji maliyetlerine baktığımızda buğdayın ve unun taşınması için gereken akaryakıt ve ekmeğin pişmesi için gereken elektrik enerjisinin çoğu da petrole bağlı olduğu için dışarıdan dolar karşılığı alınmaktadır. Bu da maliyet olarak yansıyacaktır.
Geriye işçilik maliyeti kalıyor. Fırınlarda ve un fabrikalarında çalışan işçilerin yemesi içmesi, ailesini geçindirmesi için de paraya ihtiyacı var. Onlar da bu fiyat artışları karşılığında maaşlarına zam isteyeceklerdir. Bu durumda sendikalı iseler direnip zam alabilirlerse bu da ekmek maliyetlerine yansıyacaktır. Ya da işveren ekmek maliyetini yükseltmemek için işçileri karın tokluğuna çalıştıracaktır.
Her türlü yiyeceği temin edebilenler ve zayıflama rejimi yapanlar “millet ekmek de yemesin, zaten şişmanlatıyor” diyebilirler. Ancak bu topraklarda insanlar binlerce yıldır buğday yetiştirip karınları ekmekle doyuruyorlar. Bu gün hala yoksulluğun derecesini ifade etmek için peynir ekmekle karnını doyuruyor; ya da peynir ekmeğe muhtaç” deyimi kullanılır. Yani ekmek yoksulların vazgeçilmezidir.
Geçmişe baktığımızda büyük isyanlar, ayaklanmalar, devrimler ekmek yüzünden çıkmıştır dersek abartmış olmayız. Anadolu ayaklanmasının önderi Şeyh Bedrettin sorar; “Ay ve güneş hepimizin ışığıdır da ekmek neden hepimizin değildir?” 1789 Fransız devriminde ekmek için ayaklanan buğday ithalatı, buğday ithalatı, yoksullara kraliçe Mary Antuanet, “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyerek yoksulların yaşamını anlamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermiştir. 1908 Jön Türk devrimi ve 2. Meşrutiyet´in ilanından önce Anadolu´nun çeşitli kentlerinde ayaklanan yoksullar da ekmek zammı için ayaklanmışlardı. Yine Sovyet devriminde ayaklanan kitlelerin başlıca sloganı “ekmek, barış ve özgürlük “ idi.