Nurullah ER


EKONOMİ CAN YAKIYOR

NURULLAH ER


Eskiden yapılan zamlar, oluşan hayat pahalılığı için, “el yakıyor”, “ cep yakıyor” denirdi. Şimdi yapılan zamlar toplumun her kesimini etkileyerek adeta can yakıyor.

Yaşamsal faaliyet için zorunlu ihtiyaçların alınmasında herkes zorlanıyor.
İşçiye, memura, emekliye verilen zamlar çoktan eridi gitti.
Esnaf ‘siftah yapamıyorum´, köylü ‘tarlaya giremiyorum´ diyor.
Siyasi iktidar her ne kadar felaket tellallığı yapmayın diyerek eleştirenlere kızsa da, halka moral vermeye çalışsa da, görünen köy kılavuz istemiyor. Çarşı pazar adeta yangın yeri gibi.
Halkımız mutfak alışverişini genelde semt pazarlarında yapar.
En çok müşterileri kadınlarımız olurlar.
Hemen hemen her hafta kurulan semt pazarlarına giderek alışverişini yaparlar.
Son aylarda semt pazarlarına uğrayanlar, pazarcıların etiketlerini mutlaka görmüşlerdir.
Hemen hemen kilosu beş liradan aşağı meyve ve sebze yoktur.
İki kişilik bir emekli karı kocanın haftalık mutfak gideri geçmişte kırk lirayı geçmezken, şimdilerde yüz liradan aşağıya düşmemekte. Çok nüfuslu bir aileyi düşündüğümüzde; “yandım anam keten helvası.”
Geçen hafta Çay Mahallesindeki Cuma pazarına gitmiştim. Tezgahlarda etiketi gören müşteriler önce kaşların çatıyor, sonra da suratını asarak soğuk bir bakış savuruyor alacağı meyveye, sebzeye. Sonra da poşetini istemeye istemeye doldurup sessizce çekip giderken, özellikle kadınlarımızın büyük kısmı konuşmadan, itirazını dillendirmeden edemiyor.
Pazarcının birinden domates fiyatını soran bir bayan, pazarcını “altı lira” demesiyle elindeki poşeti bırakıverdi. Kızgın kızgın, “altı liraya domates mi olur?” dedi. Pazarcı : “Sen olanları görmüyor musun, dolar kaç lira oldu bilmiyor musun?” sözüne karşı kadın adeta küplere bindi: “Siz fırsatçısınız, Allah kimseyi sizin elinize düşürmesin, domatesin dolarla ne alakası var.”
Yan tarafında elindeki poşete domates doldurmakta olan diğer bir bayan söze girdi. “Sen herhalde Türkiye´de yaşamıyorsun. Bu domatesin tohumlarının İsrail´den dolarla alındığını, bunun ekiminde kullanılan gübre, mazot, ilaç dolara bağlı değil mi? Hem dolarla iş yapıyoruz, hem de yükseldiği zaman neden yükseldi diye söylenip duruyoruz. Dolar senin paran değil ki yükseldiğine düştüğüne karışasın.”
Kadın duymamazlığa gelerek elindeki poşete koyduğu birkaç domatesi pazarcıya uzatarak; “yarım kilo olsun” diyerek, cebinden çıkardığı üç lirayı pazarcıya verdi. Giderken; “üç liraya eskiden iki kilo domates alıyorduk” diyerek çekip gitti.
Cumhurbaşkanımız pahalılığın önlenmesine dair, piyasanın denetim ve kontrolü için zabıtayı göreve çağır çağırmaz, Gaziantep belediye Başkanı zabıtayı yanına alarak pazara indi. Bir pazarcının 70 kuruşa aldığı domatesi, 5 liraya satması üzerine pazarcıya; “ya fiyatı düşür, ya da tezgahını al git” dedi.
Belediye başkanı pazarcıya vergisini ödemediği ve bulunduğu yerin işgaliye parasını vermemesinden dolayı cezai yaptırım uygulayabilir, ama sen pahalı satıyorsun tezgahını al git diyemez. Tıpkı bir müteahhidin yüz bin liraya mal ettiği bir konutu, 500 bin liraya sattığında kimsenin hesap kitap sormadığı, sen niye bu fiyata satıyorsun demediği gibi.
Liberal ekonomi olarak bilinen, serbest piyasa ekonomisi olarak uygulanan liberalizim, özel girişimciliğe destek veren, devlet müdahalesine karşı çıkan, serbest ticaret ve açık pazar ilkelerini destekleyen bir ekonomik modeldir.
‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler´ sloganı esastır.
Günümüz iktidarının ülkemizde yıllardır uyguladığı bu sistemde; üretim unutulup tüketim esas alınmış, örgütlü yapı yok edilerek adeta demokrasi hiçe sayılmış, kurbağa hikayesindeki gibi toplum umut vaatleriyle can çekişir hale gelmiştir.
Siyasi iktidar ekonomide pahalığı önlemede polisiye ve zabıta tedbirlerinden öte üzerindeki serbest piyasa ekonomisi gömleğini çıkartmak olmalıdır.