Fevzi MAMİOĞLU


EVLAT MI EDİNECEKSİN?

Yürümeyi, ama yalnız yürümeyi severim.


Yürümeyi, ama yalnız yürümeyi severim. İç sesimle muhasebemde yalnız kalabilmek için. Laf aramızda, grup halde yürüyenlerin her gün bıcır bıcır neler konuştuklarını merak ederim. Heeepsi “Bizim Evin Halleri”nden konuşuyor. Ev bu. Anlat anlat bitmez. Dipsiz kuyu.

Onun için kibirli de deseler yalnız yürümeyi yeğlerim. Bir martının eşine kur yapması. Hele hele kumruların koklaşması. Ya o kadar mı romantik olunur. Heeey alooo! Eşlerini doğrayan, yakan ve döven kalas erkekler, kendilerini taş fırın erkeği sananlar... Çıkın biraz doğayı izleyin. Mektep medrese size romantizmi öğretmez. İçinizde olmalı içinizde!!! Öfff amma da uzattım ha!
Sabahın altısında ben bu duygular içinde yalnız yürürken, sadece göz aşinası olduğum bir hanım kardeşimizin sesiyle irkildim. ´Yaşınızı sorabilir miyim?´ dedi. Rahmetli babamdan duyduğum bir cümleyi ,“Sabrıl cemilil müsteğin”i (Sabır güzeldir. Yardımcıdır anlamında) içimden mırıldandım. Gerildim açıkçası.
— Çok mu önemli benim yaşım?
— Eveeet. Yani herkes çok merak ediyor da.
Allah Allah! Ben kimim ya! Bir hiçim bu âlemde. Zaten bir sabahları çıkıyorum dışarı. Neyimi merak ediyorlar insanlar! Hani yakışıklı olsam beeeelki. Ülek gören müzeden kaçmış eski zaman mumyası sanır. Kas eriyince çehrenin züğürtlüğü ortaya çıkar.
— Sizce ben kaç gösteriyorum?
— Sekseeeen seksen beş.
—Tebrikler hanım kızım. Tam da o yaşlardayım.
— Sahi sahi amca kaç yaşındasın? (Hemen de senli benli olduk hı!)
—Çocuğum dediniz ya. Seksen beş yaşındayım.
— Aaa çok da dinç görünüyorsunuz.
—Teşekkür ederim efendim. Hem 85 göstereceğim hem de dinç görüleceğim. E vallahi helel izeken böyle! Yan yana yürümekten de çekiniyor. İnanmayan bir hali var.
— Aaa, yani sizin gerçek yaşınız bu mu?
Ne desem bilmem ki. Erkek olsa cevabım başka olurdu. De bu seferki hanımefendi. Yaşımı bir daha sordu.
— Dediniz ya 85 yaşında görülüyorum. Tahmininiz İngilizlerin meteoroloji uzmanlarıyla aynı. Onlar da, yılın hangi gün ve saatinde yağmurun yağacağını, güneşin kendini göstereceğini milimi milimine söylerler. Yaşı tutanlar bilir. Prens Charles´la rahmetli Diana´nın düğün tarih ve saati, meteoroloji uzmanlarının kesin çıkan hava tahminlerine göre ayarlanmıştı... Yüzümdeki muzip ifadeye bakıp da pek inanmadığını anladım.
— Bak kızım, ana yaşım 67. Görünen yaşım 75. (Yanılmışım. Demek ki 85 görünüyorum.) Hissettiğim yaş 25. Şaşıran bir ifadeyle.
— Vallahi inanmam. Yani siz 67 yaşında mısınız?
— Evet.
— Olamaz.
—Niye?
—Niye olacak? Çok yaşlı görünüyorsunuz! (Hay Allah razı olsun. Sabah sabah ne güzel motive ediyorsunuz!!! Tutarsızlığa bakın!)
— Eee, insanların yaşam tarzı bazen yüzüne vurur. Benimki de öyle.
— Öyle olsa da çok yaşlı görülüyorsunuz!..
Delilik zamanlarımda olsa, elime bir değnek alır, ´Kız seni parayla mı tuttular? Sabah sabah moralimi bozmak için´ der, tabanlarına basardım sopayı. Olgun olmak lazım. Güldüm. Gülmesem ne yazacak!. Yolu yarılamıştık. O hala, 67 olmama rağmen çok yaşlı görüldüğümden dem vuruyor. Sahiden de demeye başladım içimden. Acaba birileri bunu parayla mı tuttu moralimi bozmak için? Düşmanım da yok. Yok demesene Fevzi. En büyük düşmanın çehren işte. Öyle de olsa kime ne? Mevlana´nın bir sözü var, “İnsanların ayıbını örtmede gecenin karanlığı gibi ol.” Ama nerede! Kapanan balık haline varmış geri dönüyoruz. Araya kimlerdensiniz, eşiniz ne iş yapar? Siz nereden emeklisiniz gibi günlük konuşmalar giriyor. Ama iç sesim isyanda!
—Hanım kızım dedim. Bir arkadaşla sabah yürüyüşündeydik. Boyu da kısa.
— Dırğan hangi yoldan gidelim diye sorunca birden köpürdü.
— Benimle yürümekten sıkılıyorsan söyle, dedi. Mesajı aldı galiba. Suratıma acır gibi bakarak ´Size ayak uyduramıyorum. İsterseniz yalnız yürüyebilirsiniz´ dedi... (Ah çok mersi. Lütfettiler efendim.) Tüm derdi sıkıntısı yaşım olan hanımla olan samimi ve faydalı görüşmemiz, anında bıçakla kesilir gibi oldu. Şimdi karşılaştığımız zaman, hafif bir tebessümle başını selam anlamında eğer.
Yıllar demek ki beni on yıldan bu yana yıpratmamış. 2007 yılında Namık Kemal Caddesinde yürüyorum. PTT´nin ilerisinde bir dükkân var. Sahibi kaldırıma sandalye atar, geleni gideni izler. Sanırım oğlum Melik´in düğün hazırlıkları içindeydik. Yoğunduk. Hafiften bir yorgunluk vardı üzerimde. Andığım arkadaşın önünden geçiyorum. Adamcağız pat diye sordu.
— Sen 75- 80 yaşındasın değil mi?!!!! (Samimiyete bakın. Aynı sahandan herise kaşıklamış gibiyiz.) Ve keeenne muhterem validesinin bir yerinden soruluyormuş gibi! Yani şimdi Allah aşkınıza ya! Size ne el âlemin yaşından. Hani deseler ki ´Arkadaş galiba yorgunsunuz. Oturup rahatlayın. Bir su için.´ Yalnızım da. Birkaç dakikalığına bile olsa konuşuruz. Neredeeeee? Adamın işi gücü gelip geçenlerin yaşı.
— Evet dedim beyefendi hazretleri. Zat-ı âlilerinizin dediği gibi. 80 yaşındayım.
—Tahminim doğruymuş. Günlerden beri takibimdesin... Bu samimiyet nereden ağa? Adam esnaf değil, İngilizlerin Lawrence´ı..
Örnekler çok. Babamın dediği gibi “Sabr ıl cemil il müsteğin.”
Hani deseler ki “Hocam sizin kütüphaneci öğretmen olduğunuzu öğrendik. Okuyabileceğimiz bir kitap önerir misiniz? Ya da kütüphaneye nasıl üye olunur?' Bilmemek ayıp değil. Bu çağda kütüphanenin yerini bilmeyenler var daha. Bırakın onu. Kütüphanenin Mithat Paşa okuluna ait olduğunu sananlar var daha. Yani ne desem bilmem ki!! Bazen yaşımı soranlara “Beni evlat mı edineceksiniz” diye sorasım geliyor vallahi. En iyisi deliliğe vurmak. Da deli oluncaya kadar epey yorulacağım. Gerisi zaten kolay. Efendim kolay gelsin.