Kemal DÜZ


GÜLÜSTAN HİKAYELERİ

Kemal DÜZ


Şeyh Sadi-i Şirazi, İranlı ünlü bir şairdir. 1184 yılında Şiraz'da doğmuştur. O yıllarda İran, Moğol istilası altında Harzemşahlar ve Atabeklerin mücadelesi altındadır. Kırk yıla yakın seyahatinde; Mekke, Şam ve Kuzey Afrika'yı dolaştı. Bostan ve Gülistan'ı bu seyahatlerinin sonunda yazmıştır. 1292 yılında Şiraz'da vefat etmiştir. Doğum ve ölüm tarihleri net olarak bilinmemektedir.
Gülistan dünyanın her yerinde bilinen bir eseridir. Olgun bir fikir özgün bir görüşle kaleme alınmıştır. Hikayeleri evrenseldir. Bir demet hikayesini paylaşmak istedim:

Bir herifciğin gözü ağrıdı,  bir baytara gitti. Gözüme ilaç yap dedi.
Baytar hayvanların gözlerine ilaç için ne yapıyorsa onun gözüne de onu yaptı. herifçiğin gözü kör oldu.
Adamcağız hakime gitti şikayet etti.
Hakim: "Gözün diyeti lazım gelmez, çünkü eğer bu herif eşek olmasaydı baytarın yanına gitmezdi" dedi.

***
Bir bezirgan bin altın ziyan etti. Oğluna dedi ki: "Sakın bu ziyan lafını kimseye açma" 
Çocuk: "Baba, ferman sizindir, söylemem, fakat bunun faydasını bana anlat dedi" dedi.
Babası: "Söyleme, ta ki musibet iki olmasın" dedi. "Birisi sermayenin noksan olması, diğeri komşuların oh demesi."

***
Bir tümseğin üzerinde otla bağlanmış birkaç demet taze gül gördüm: "Bu değersiz ot ne oluyor ki gül ile birlikte bulunuyor" dedim.
Ot ağladı ve şöyle dedi: Sus, kerem sahipleri arkadaşlığı unutur mu? Her ne kadar güzelliğim rengim, kokum yoksa da nihayet ben de bu güllerin bittiği bahçenin otu değil miyim"

***
İki kardeş vardı: Birisi padişah hizmetinde idi. Zengin olmuştu. Öteki emeği ile ekmek yerdi. Fakir kalmıştı.
Bir kere zengin, fakire dedi ki: "Niçin padişah hizmetine girmezsin ki bu eziyetten kurtulasın?"
Fakir zengine cevap verdi: "Sen niçin iş güç tutmuyorsun ki, padişah hizmetinde bulunmak zilletinden kurtulasın."

***
Bir evi satın almakta mütereddit idim. Bir çıfıt dedi ki; Ben bu mahallenin ileri gelenlerindenim; bu evin evsafını benden sor, hiçbir kusuru yoktur.
Cevap olarak dedim ki: "Evet! Senin komşuluğundan başka bir kusuru yoktur."

***
Fena sesli bir hafız durmadan yüksek sesle Kur'an okurdu. Bir arif ona tesadüf etti. "Aylığın kaçtır?" dedi Hafız: "Aylığım yok" dedi. Arif:  "O halde niçin kendine zahmet veriyorsun?" dedi.
Hafız: "Allah için okuyorum" dedi. Arif rica etti." Allah için okuma."

***

Şairlerden birisi hırsız çetesinin reislerine gitti, onu methetti;
Bir kaside verdi.
Çete reisi emretti; Şairi soydular, elbiselerini aldılar, köyden kovdular. Mevsim kıştı. Zavallı köyden çıkarken üzerine köpekler hücum etti.
Yerden bir taş almak istedi, buz tutmuştu, taşı koparıp alamadı.
Bunun üzerine şöyle dedi: "Bunlar nasıl haramzade insanlardır. Köpekleri bırakmış, taşları bağlamışlar." 
Çete reisi pencereden işitti ve güldü: "Ey hikmetşinas şair, dille benden ne dilersen?" dedi.
Şair cevap olarak şunu söyledi: "Eğer ihsan buyurursanız elbisemi dilerim."
Çete reisi ona acıdı, emretti, elbiselerini verdikleri gibi bir de kaftan hediye etti, biraz da para verdi.

***

Lokmana: "Edebi kimden öğrendin?" diye sordular.
Cevap verdi: "Edepsizlerden öğrendim. Şöyle ki onların işlerinden hangisi hoş görünmedi ise onu yapmaktan sakındım."

***

Bir büyüğü bir mecliste mütemadiyen methediyorlar, güzel vasıflarını haddinden ziyade büyütüyorlardı.
O büyük zat başını kaldırdı, şöyle dedi: "Kendimin ne adam olduğumu ben bilirim."