Leman GÖÇMEN


Günaydın güllerim

Şu anda sabahın sekizi.


Şu anda sabahın sekizi.

Güne başlarken öncü penceremden bakıp doğayı seyrederim. Bu sabah o kadar güzel bir manzarayla karşılaştım ki,. Bu mevsimde hemen hemen hiç açmayan bir gül cinsi vardır. Koyu pembe renkli nisan gülü dediğimiz çok güzel konak ve bölgemizde reçel yapılan bir güldür. Ancak bu onun anesi gibi kokar, benim bildiğim kadarıyla tas gülü denilen bir cinstir.
Bu evi 12 yıl evvel aldığımda yarı kurumuş, bakımsız, otlar içindeydi. Bakıma onunla başlamıştım. O yıl baharda da gelmiştim ve başında hatırladığım kadarıyla en az 40 tane tomurcuk vardı. O gün bu gündür yazları bile bana 1-2 tane gül açar, beni mutlu ederdi. Bu yıl da oğlum ve gelinim gelip bir ay kadar kaldılar fakat ilkbahardan bakımları yapılmadığı için çiçek açmamışlar. Ben de buraya sadece benim için önem taşıyan bazı eşyalarımı almak, buzdolabının fişini çekip evi kapatmak için gelmiştim. Yine baktım, gün aşırı su verdim, “Bak gül, ben gidiyorum. Bana gül açmalısın. Ben bu sene baharda bile gelip seni göremedim” demiştim. Ama o Eyüp abisinin geldiğini bilmiş, tomurcuklarını hazırlamış. Ve birkaç gün evvel görünce çok mutlu olmuştum. Ama henüz en az birkaç gün sonra açar zannediyordum. Bu sabah o güzellikleri gördüğüm zaman adeta 2 tane yan yana biri oğlum biri gelinim diye baktım. İnanılmaz bir duyguydu benim için.
Çiçekler ve yabani hayvanlar, hatta kumrular bile insanların dilini çok güzel anlıyor. Ben artık bunlara Allahın birliğine inandığım kadar inanıyorum.
Gerçekten artık yoruldum, yaşlandım, onlara hizmet vermekte zorlanıyorum. Bu evi satmayı düşünüyorum. Ama nasıl ayrılacağımı buralardan nasıl kopacağımı anlamakta zorlanıyorum.
Henüz çıkıp koklamadım. O kadar güzel bir kokusu vardır ki, pencereme kokusu geliyor. Penceremle gülümün arasında 1,5 metre mesafe var. Keşke ben teknoloji özürlü olmasaydım. Şu anda herkesin elinde olan ve her dakika fotoğraflar çekip bütün dünyayla paylaşan telefonlardan bir tane alırdım ve bu güzellikleri sizlerle de paylaşırdım.
Sol taraftaki karşımda da buraya sağlık açısından çok zorlandığım halde oğlumun da, “Anne bak incirlerin olmaya başladı. Sen onlarsız olmazsın, onlarda sensiz olmaz” demişti. Gerçekten sanırım 10 gündür buradayım. Her sabah bölgemizin en güzel inciri olan barkası dediğimiz bir cinsi vardır. Çok da boyu küçük, yaşı yıllara dayanıyor ama lezzeti anlaşılmaz güzellikte. Yolu düşen buyursun. Oğlum Eyüp, çocukluğundan bu yana taze mısırı çok sever. Bu sene buradaki abi dediği Mustafa Özdemir adında bir arkadaşı var. Ondan rica etmiş, “Bahçemize sadece benim için 5-10 kök mısır ek” demiş. O da kırmamış, ekmiş. Fakat o da kışları şehirde olduğu için sık sık sulanamamış. Malum bu sene de kuraklık vardı. Ancak bu kadar büyüyebilmişler. Küçük küçük olmuş ve kendine düşeni yapmış ve de bol bol mısır vermiş. Ama ne yazık ki oğlum Eyüp erken gittiği için mısırlardan bir tane bile yiyemedi. Şimdi ben onları toplayıp gözyaşlarımla pişiriyorum. Boğazımdan zor geçse de yiyorum. Aynı incirin sırasında yeğenim Hakan´ın evi var. Tellerden çit yaptırmıştı evine, bahçe duvarımız bitişik olduğu için. Bahçeye şu anda bakan Bedia hanım fasulye topluyor. Bölgemizin bildiğimiz en güzel fasulyesidir. Ekmiş, bahçe küçük olduğu için çitlere tırmandırmış. O benden esinlenmiş, öyle söylüyor. Ben de hurma ağaçlarıma, vişne ağaçlarıma yıllardır bu bahçemde eker fasulyelerimi tırmandırırdım ve eşim dostumla yerdim. Havadar olduğu için o ekilmiş küçük çalılardan daha verimli olurlardı. Hatta bir gün hiç fasulyenin bitkisi görmemiş bir tanıdığım gelmişti. Aman dedi, fasulyenin ağacı ne kadar büyükmüş demişti. Hep beraber gülüşmüştük. Zira ömründe fasulyeyi sadece manavdan alırmış, ağacını ilk görmüş meğer. Yeğenim Hakan şu anda Dışişleri´nde müsteşar, ama bu eve geldiği zaman bahçesinin bahçıvanıdır. Eşi Mazlume de aynı zamanda ressamdır. Hem doğayı sever hem de karşısına geçer resmini yapar. Şu anda Polonya´dalar. Onlara benden ve bahçesinden çok selamlar gönderiyorum. Mor salkımlarla fasulyeler çitin üzerinde birbirine karışmış durumdalar. Mor salkımlarda özellikle oğlum Tarık´tan rica etmişti Mazlume, o da onun arzusuyla ekmişti. Şimdi görmelere değer bir manzara oldular. Leylak gibi mor, ama koca yazda sürekli açıyor. Onların arasından fasulyeler toplanıyor.
Soğukoluk böyle güzel bir belde.
Dilerim ‘39 yılında benim gördüğüm şaşaalı, huzurlu, dünyanın en güzel meyvelerini yetiştiren bir yer olsun. Şu anda da ne kadar genç kuşak denizi sevse de orta yaşın üzerindekiler burayı tercih ediyor. Gençler hiç burada olmak istemiyor demek istemedim, yanlış anlaşılmasın.
Gündüz gidip denizin tadını çıkaran, gecede gelip Soğukoluk´un serinliğinde yatanlar da var. Bunların başında çok sevgili Sabah ve Kays Berkyürek de var. Sabah kızım beni sık sık ziyaret ediyor sağ olsun. Dün akşamüzeri yine uğradı. Kahvelerimizi içtik, bahçemdeki incirlerin tadına baktı.
İşte yayla dediğimiz biraz külfetli, daha doğrusu gençlikte yaşanabilecek yerler. Bu yüzden her şeye rağmen kendime buralardan koparmaya çalışacağım. Özlemiyorum desem yalan, sevmiyorum desem ekstra yalan. Ama tam manasıyla bir emekli yeri.
Bahçemle de sizlerle de bugünkü sohbetim bu kadar.
Hoşçakalım.