Leman GÖÇMEN


Güzel Şehrim, Asil İskenderun

Leman Göçmen


Bugün İskenderun´un başka bir cephesini, nasıl bu şehre aşık olduğumun başlangıç yıllarını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ben köyleri hep sevdim. Hele de kendi doğduğum o yeşillikler arasındaki dağ köyünü… günümüzün her saatinde andım, hala anıyorum ve arıyorum.
Köylerde yapılacak işler, hep büyükler tarafından yapılıyordu. Ben keçi yavrularını bile otlatmaya gidecek yaşı bulamadan kopup geldim. Zira orada babamın olmayışı, Fransız işgali dolayısıyla Fevzipaşa, Dörtyol gibi yerlere iskan edildiğinden biz annemle orada emanettim. Bu yüzden nur içinde yatsın anneannem bana en küçük bir ‘kızım şunu getir´ bile demezdi.
Belki Anadolu´nun büyük saydığımız ilçe değil de illerinden birine de gitsem bu kadar bağlanmazdım derim. Zira İskenderun gibi pırıl pırıl asfaltlı yollar, para denen nesneyle alınabilecek herşeyin en alası, yiyecek dahi bulunduğu bir şehirdi. O dönemde çikolata pek moda değildi, ama Çalıkuşu´nun şimdi pek göremediğimiz cevizli, tarçınlı, susamlı rengarenk bonbonları, kocaman cemakan kavanozlarda şekerci dükkanlarının vitrinlerini süslerdi. Bayramdan bayrama o zaman Sümerbank´ın basma ve pazenlerinden dikilmiş giysiler yerine hala Fransız ipeklerinin, İngiliz yünlü kumaşlarının satıldığı mağazalardan alış veriş yapılırdı. Bu mağazalardan elbiseler ve bayramlıklar giymeye başlamıştım. Güzel mozaikli şehrimizde Hıristiyan, Müslüman ve de Arap hemşehrilerimizden çok güzel dikiş diken terzilerimiz vardı. Onlar adeta dikiş dikmez, vücutlarınıza kumaşları nakşeder gibi oturturlardı.
Bunların arasında anneciğimin terzisi, arkadaşımız Sadullah Çağlar´ın da yanında çırak ve kalfa olarak yetiştiği bir Mehmet İz vardı. Kısa boylu biriydi. Ben de birdenbire boy attığımdan prova yapmaya zorlanmaya başlamıştı. Hiç unutamadığım bir anıdır, bir gün anneme “Hüsniye hanım, lütfen bir dahaki gelişinizde beraberinizde bir merdiven getirin” deyince annem bir an şaşkınlık geçirmiş, “Hayrola ne için?” diye sormuştu. “Ben Leman´ın boyuna ulaşıp prova yapmakta zorlanıyorum, bu yüzden merdivene ihtiyaç duyuyorum” deyince hep beraber kahkaha ile gülüşmüştük.
40´lı yılların sonunda yün kumaştan kırmızı ceket ve lacivert pileli etekler modaydı, bana o İlk kıyafetim dikiliyordu. Artık genç kız yaşıma girdiğimden babamla annem benden evvel takip ederlermiş. Manifaturacılar çarşısı o zaman şimdiki yerindeki gibiydi. Ancak o zaman yegane diyebileceğimiz, Fransız döneminden kalan Antuan Zoki´nin iki oğluyla beraber işlettiği kocaman bir mağazaları vardı. Birinin adı Fuat´tı. Son derece kibar, mültefit, işinin ehli insanlardı. O kadar güzel kumaşlardı ki şu anda bile o güzellikleri gözlerimin önünden silemiyorum. Annemle yetişen kızkardeşlerimin kıyafetleri de ‘50´li yılların başına kadar kadar bu mağazadan alınırdı. O yıllarda Dilara adlı bir Hıristiyan arkadaşım vardı. İlkokulda birlikte okumuştuk. Benden sanırım 1-2 yaş büyüktü. Bir gün mağaza sihiplerinden Fuat beyin onunla nişanlandığını duydum. Ne yazık ki birkaç yıl sonra bir motor kazasında Fuat bey bir bacağını kaybetmişti. Bunu üzerine yaşlı baba da bütün aile de yıkılmışlardı. Kısa bir süre sonra mağazayı tasfiye edip, çok emin değilim ama Fransa ya da Almanya´ya gittiler. Onların bir de bizim çağlarımızda olan Ferit ve Şefik adında oğulları vardı. Onlar da Mithatpaşa´da okurlardı. Aile hep beraber Avrupa´ya gitmelerine rağmen kardeşlerden Ferit, doğup büyüdüğü yerleri unutamayacak bir yapıdaymış ki, 70´li yıllarda Nergizlik´teki evimizin merdivenlerini ‘evsahibi´ diye seslenerek birinin çıktığını duydum. ‘Buyrun´ dedim. “Tanımadın mı beni Leman?” dedi. Tanıyamadığımı söyledim. “Ben Ferit” deyince, ‘nereden çıktın?´ diye sordum. “Gittiğimizden bu yana hemen her sene yaz mevsiminde denize girmeye ve yaylaları gezmeye geldim. Ancak eski bıraktıklarımızdan yolda sahilde karşılaşabildiklerimizle konuşabildim. Bu bahçenin de sahipleri benim arkadaşımın babası İlyas Raad´ındı. Oğlu da benim arkadaşımdı” demişti. O zaman oturdukları yeri tarif etmiştim. Onların evi de şu andaki vali konağı yapılan ve herkesin gözbebeği binaydı sanırım. Onlar da ailecek Amerika´ya gittiler. Hepsine yerlerinde mutlu ve müreffeh hayatlar diliyorum.
Yine geçmişten çok güzel anılarla sizlerle beraber oldum, çok mutluyum.
Hoşçakalın.