Halit KATKAT


Halk meclisleri söylemleri ve kent konseyi

Halit KatKat


Sermayenin egemenliğini esas alan burjuva demokrasisini, burjuva propagandacıları ve ideologları “herkes için demokrasi” olarak savunup, reklamını yaparlarken, genel oy hakkı ve parlamenter sistemin varoluşunu da buna kanıt olarak gösterirler. Gerçek durum ve uygulamayla ilgisi olmayan bu iddianın aksine işçi ve emekçilerin kendileri adına “iktidar organlarında yer almaları”nın önü ekonomik, sosyal ve politik çok çeşitli engellerle kapatılmıştır. Türkiye gibi ülkeleri bir yana bıraksak bile, “en demokratik” olarak adlandırılan veya görülen burjuva devletlerinde dahi demokratik hakların kullanımı, işçi-emekçi mücadelesinin gücü ve örgütlenme düzeyine bağlıdır. Burjuva demokratik ülkeler dahil hemen tüm kapitalist ülkelerde burjuva demokratik haklar bizzat burjuvazi tarafından budanmış ve giderek ortadan kaldırıcı doğrultuda siyasal gericiliğin artmasına paralel olarak burjuva demokrasisine güven “dibe vurma”ya başlamıştır. Burjuvazi işçi ve emekçileri arkasına takarak devrimler yaptığı kapitalizmin ortaya çıkış çağındaki ilerici niteliğini yitirmiş; tekellerin ortaya çıkışıyla birlikte emperyalist aşamaya gelen burjuvazi günümüzde işçi ve emekçilere karşı her türlü gericilikle işbirliği yapar duruma gelmiştir. 

Son günlerde iktidar partisi ve muhalefet partileri sözde halkın sorunlarını çözme iddiasıyla 'mahalle ve ya halk meclisleri'nden söz etmeye başladılar. Peki daha önce sosyalist ülkelerde uygulanan ve sağ partiler tarafından komünistlik olarak görülen 'halk meclisi' bu günlerde neden ortaya atılır oldu? Hatta şu da sorulabilir: Resmi olarak uluslar arası anlaşmalara imza atılarak kabul edilmiş yerel Kent Konseylerinden yararlanmak varken neden 'halk meclisi'?
Bu gün yeni bir meclis, adına ne derseniz deyin, kurma ihtiyacı hissediliyorsa bunun nedeni iktidar partisi dahil bütün partiler tarafından mevcut TBMM´nin artık halkın ihtiyacını karşılayan, sorunlarını çözen bir meclis olma özelliğini yitirmesinin kabulüdür.
“Halk Meclisi” ya da “meclisleri”nden söz eden parti, grup ve çevrelerin bu “meclis”lere biçtikleri rol ve ileri sürdükleri işlev farklılık göstermekle birlikte, onların bunu “demokratik katılım organı” olarak ele aldıkları ortada. Her parti buna farklı anlamlar yüklese de esas olarak 'halk meclisi'ni bir karar ve denetleme organı olarak görmüyor. Kendilerinin kurduğu ve yürüttüğü bu organ aracılığıyla halkı dinleme ve halkı kendi siyasetine kazanma aracı olarak görüyorlar. Bu bir meclisten çok parti faaliyetinin başka biçimde yürütme anlayışıdır. Dolayısıyla farklı siyasetten ve farklı mesleklerden halkın birleşmesine ve ortak karar almasına hizmet etmez. Siz kendinizin kurduğu bu organa 'halk meclisi, yerel meclis, mahalle meclisi' diyebilirsiniz ama önemli olan buna halkın ne diyeceği ve katılıp katılmayacağı ya da onların sorunlarına çare olup olamayacağıdır.
Gerçekte yerel olarak halkın meslek örgütleri, sendikaları, muhtarları, partileri ve dernekleriyle kararlara katılacağı yerel yönetimleri denetleyeceği bir organ olarak çalıştırılması gereken organ Kent Konseyidir. Bu organ hem çeşitli meslekten ve her siyasi görüşten kitleyi temsil ettiği için her görüşten halkın ortak meclisi olacaktır. Var olan bu yapıyı reddedip 'yeni', kerameti kendinden menkul 'meclisler' aramak siyasi öngörüsüzlük değilse, tekkecilik ya da grupçuluktur.
Ancak kent konseylerinin belediye yönetimlerinin arka bahçesi olarak kullanılması çabalarına engel olma ve demokratik tarzda çalıştırma görevi kent konseyini oluşturan kuruluşlara düşmektedir.