Halit KATKAT


Halk yönetimde karar sahibi olmayınca…

Halit KATKAT


Ülkeyi önce güneyden yangınlar sardı; binlerce dekar orman alanı yandı kül oldu. Ormanla beraber içindeki canlılar; çamlar, endemik bitkiler, endemik hayvan türleri de birlikte yandı. Evleri ve hayvanları yanan yurttaşlar havadan ve denizden kendilerini kurtaracak ekipleri bekledi. Savaşmaya hazır uçaklar ve helikopterler yüzlerceydi ama ormanı kurtaracak uçak yoktu. Yine savaşmaya hazır İHA, SİHA´lar; termal kameralar vb gelişmiş cihazlar vardı ama orman yangınlarını anında haber alıp söndürecek bir mekanizma yoktu. Çünkü rantiyeci kapitalist sistemin kår getirmeyecek bu yerlere ayıracak bütçesi yoktu.

Sonra kuzeyden sel felaketi haberleri geldi. Yurttaşların evleri, koca koca apartmanlar sellerin acı kuvvetine dayanamadı ve sulara karışıp gitti. Onlarca yurttaş öldü, onlarcası sularda kayboldu. Olaylar aşırı yağışlardan meydana gelen felaket denebilecek cinsten değildi. Ekranlarda ve gazete haberlerinde görünenlerden anlaşıldığı kadarıyla binalar dere yataklarını adeta işgal etmişti. Yerel yönetimler normal zamanlarda dere yataklarında azalan sulara bakarak buralarda yapılaşmaya izin vermişlerdi herhalde… Ama dere, kendisinin işgal edilen yatağını genişletmek için uygun zamanı kollayarak bir hamle yapmıştı. Ülke inşaat alanına dönmüşken dere yataklarından yararlanmamak olmazdı zaten. Yıkılırsa yeniden yapılırdı. Güçlü müteahhitlerimiz yeniden yapar kapitalist sistem yeniden kazanır. “Ölen insanlar mı” dediniz, onlar zaten ölmeyecek mi, ha şimdi ha sonra… “Önemli olan” Cengiz Holding vb. inşaat şirketlerinin sermayelerinin büyümesi değil mi?

Bu felaketlere bir de Afganistan´dan gelen göç dalgası eklendi. Suriye´den sonra gelen bu Afgan göçmen dalgası yurttaşları bir hayli endişelendirdi. Nasıl endişelendirmesin; ülkede zaten yeterinden fazla çelişki var bunlara bir de yeni göçmen çelişkisi eklenince kargaşa daha da büyüyecek, güvenlik sorunları, işsizlik sorunları artacak.

Yeni göçmen dalgasını olumlu bulan işverenlerin keyfi yerindeydi, yeni ve ucuz iş gücü kaynağı yaratılmış oluyordu. Ama buradaki rekabetten dolayı işçilerin ekmeği küçülecek. Onu da işçiler ve sendikalar düşünsün. Afganistan´dan gelen göçmenlerin bir suçu yok elbette… Onları yurtlarını bırakıp binlerce kilometre yolculuğa, kendilerini uçakların önüne atmaya iten şey savaştır. Bu savaşın baş sorumlusu da ABD emperyalizmi ve işbirliği yaptığı gerici güçlerdir.

ABD ve diğer emperyalist güçler açısından Afganistan´ı çekici kılan nedir? Elbette oraya demokrasi götürmek, ya da gerici Taliban rejimine ders vermek değil. Bir ülkeye emperyalizm talan etmek ve egemenlik için girer. Afganistan´ın üretimine bakarsanız en önemli üretimi eroin, yılda 65 milyar dolarlık hacmi var. Bunun üç milyar doları ülkede kalıyor. Dünya eroin pazarının yüzde 90´ı burada. Bu kadar büyük pazarı göz ardı ederek işgal ve çekilmeleri sadece politik açıdan değerlendirmek yanlış olur. ABD´nin çekilmesine gelince onu da ABD´li yetkililerin Taliban liderleriyle anlaşma görüntülerine bakarak anlayabilirsiniz. Emperyalizm kendi çıkarı için en gerici güçlerle işbirliği yapabileceğini bir kere daha göstermektedir.

Yukarıda anlatılan olayların ortak noktası şudur ki; bir ülkenin halkı kendi ülkesinin geleceği hakkında kararlarda söz sahibi değilse onun geleceğine emperyalistler karar verir. Afganistan´da koskoca bir kentin Kadın Belediye Başkanı canından endişelenmekte ve kendisinin Taliban zulmüne karşı kendisinin korunmasını istemektedir. İnsanın zalimden korkmasından doğal bir şey olamaz ama burada görmemiz gereken başka bir şey var: Bir kenti sadece oy hesabıyla temsil ederseniz varacağınız sonuç budur. Eğer kent halkı kendi iradesine sahip çıkacak örgütlülük ve inisiyatife sahip olsaydı bu Belediye Başkanı böyle korkmazdı.