Leman GÖÇMEN


Hastanede 3 Gün

İnsan hayatı ne kadar güzelliklerle, sürprizlerle ve de ne kadar acılarla doluymuş meğer.



İnsan hayatı ne kadar güzelliklerle, sürprizlerle ve de ne kadar acılarla doluymuş meğer. Güzel yanı, hiçbir şeye üzülmemeyi öğrenmekmiş.
Basit bir göz ameliyatı denilen, yaşlılık emaresi olarak bilinen katarakt ameliyatı için geçtiğimiz Salı günü yatıp, Çarşamba günü ameliyat oldum. Hiç de sıradan bir iş değilmiş. Kaç sağlık personelinin canla başla çalıştığı, yüzlerce insana temizlik, 3 öğün yemek, ilaç hizmeti verilen çok güzel bir kurum.
Uzun bir ömür çizgimin içinde hiçbir doktoruma eleştirel bir tavır takınmadan saygı ve sevgiyle yanaşmış ve minnetlerimi sunmuşumdur. Bunların içinde zaman zaman lakayt davrananlar, bazı ters davranışlar elbette oldu. Ancak, onların da bir insan olduğunu, çok yorgun, özel üzüntülerinin olabileceğini gözönünde bulundurmak lazım geldiğine inananlardanım.
Ama bu sefer sürprizlerle dolu 3 gün yaşadım. İlk gün odama girdiğim zaman kalabalık bir Suriyeli aileyle karşılaştım. Anneleri 72 yaşında bir kadın. Böbrek taşı kırılacakmış. 2 kız, bir erkek evladı, eşi… kısacası kocaman oda doluydu. Hepsi de sakin, güler yüzlü, sevecen insanlardı. Selamlaştık ve yerleştik. Evin oğlu, Osmaniye´de Türk Dili ve Edebiyatı okuyormuş. Türkçe´yi gayet güzel konuşuyordu. Yine bir kızı var ailenin. O da sağlık üzerine eğitim görüyor. Maşallah bir taraftan kahve içiliyor, ikramlar dağıtılıyor. Ben de odaya arkadaşım Yüksel Hanımla çıkmıştım.
Oğlum Tarık´la torunum Atilla ile sabah birlikte gitmiştik hastaneye. O gün kontrollerim yapılacak, ertesi günü de ameliyat olacaktım.
Sakin olmaya çalışsam da hayatımda çok ameliyat olmamıştır. Kimseyi yanımda yatırmayı düşünmediğimden kendimden emin bir şekilde yatağımda yattım. Ancak, hastane odasındaki arkadaşlarım bana ailelerinden biriymişim gibi davranıyorlardı. Ben hiçbir zaman peşin hükümlü olmamışımdır. Suriyeli göçmenlerle ilgili önyargılı olmamak, bizlerin de başına benzer bir şeyin gelebileceğini düşünerek davranmak lazım geldiğine canı gönülden inandım. Kıpırdasam, yarı Arapça-yarı Türkçeyle hemen sevgiyle, gülerek elime ya bir meyve, ya Halep´ten gelen tatlılarından ikram ederek gönlümü almaya çalışıyorlardı. İsimlerini babaları din adamı olduğu için hep Kur-an´dan seçmiş. Sadece oğullarının adını biliyorum: Aura. Çok üzülerek söylüyorum, hanımların isimlerini not etmediğim için aklımda kalmadı.
Çarşamba sabahı, arkadaşım Yüksel Hanım geldi, beraberce ameliyathaneye gittik. Sayın doktorum kıyafetlerini giymişti. Kemik rahatsızlığım olduğu için sadece yatmakta biraz zorluk çekmiştim. Hala gözlerimde bıçak yarası beklerken, doktorumun ‘çok az kaldı´ dediğini duydum. O arada doktorumun, kendi işlemlerini anlatarak uygulamayı anlatması sanırım beni teskin etmesiyle ilgiliydi. Bir ara bir şarkı mırıldandığını duydum. Melodiyi bildiğim halde, kımıldamamam lazım geldiğini bildiğimden sustum. Ameliyat bitmişti. Çok mutlu bir şekilde arabayla odama getirdiler.
Yerime uzandığım zaman, müziği çok sevdiğimden olacak, aklımda doktorun mırıldandığı şarkı… ben de söylesem dedim. Böyle zor günlerimde hep babamı ararım. Onun elini tutmak isterim adeta. Babamın bir bardak rakısını içtiği zaman söylediği bir Yemen türküsü vardı: Havada bulut yok bu ne dumandır / Mahlede ölüm yok bu ne figandır / Bu Yemen elleri ne de yamandır / A bu Yemendir, gülü çemendir.
Kal-u beladan beri bildiğim bu türküyü; “Urfa´nın önünde akıyor seller” diye sapla samanı karıştırarak söylemeye başlamışım. O arada yanı başımdaki telefon çaldı, ama cevap vermek yerine şarkıya devam ediyorum bilir bilmez. Bir gözümü kaldırıp karşıya baktım ki, -ki diğeri bandajlıydı- evin oğlu Aura, o türküyü kaydetmiş. İnternette paylaştığımız türkü yanlışlarla dolu olsa da bir hatıra olarak kalacak. Türkünün üstatlarından, rahmetli dedem ve babamdan da yanlış söylediğim için affetmelerini diliyorum.
Bu arada başta doktorum olmak üzere oda arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bütün hizmetlerinden dolayı… Uykudan uyandığımda bile 72 yaşında annenin yere düşen yorganımı kaldırıp beni örttüğünü gördüm.
Velhasıl yıllardır katarakt ameliyatı olacağımı sorduklarında beni korkuyor da ameliyattan kaçındığımı sanıyorlarmış. Halbuki takriben 6-7 yıl evvel genç doktorum Yusuf Bey´i eski hastanemizde tanımıştım. Çok saygılı, gencecik bir doktordu. Gözümde o zaman bir kan toplama, şişme gibi bir rahatsızlık vardı. Çok iyi bir teşhisle bunu bertaraf edip, kalbimi kazanmıştı. “Oğlum bundan sonra sen benim göz doktorum ol” demiştim. “Teyzeciğim bu gözler daha uzun yıllar sana hizmet eder” demişti. Nitekim öyle de olmuştu. Sol gözümde şu anda bir ameliyat ihtiyacı olmadığını beyan etti.
Hastane serüvenim neşesiyle, kederiyle, korkularımı da geride bırakarak arkada kaldı. Herkese, arkadaşım hanımefendiye sağlıklar diliyorum. Ve ben oğlum Aura´ya Türkçe´yi daha az aksanlı konuşabilmesi için ‘bana ne zaman gelmek istersen, karşılıklı konuşalım. Ben öğretmen değilim ama, aksanını düzeltmene katkı veririm´ demiştim. ‘Hepinizi çok seviyorum´ dedim. “Aynı şekilde, biz de ailecek seni çok sevdik, bir gün ziyaretine geleceğiz” dediler.
Evin babası hemen her gün eşinin yanına geldi, dualar okuyarak, beni de işaret ederek ameliyatımın iyi geçmesini dileğini söylemiş. Halep´te bir caminin imamıymış önceden. Güzel anılarla, helalleşerek birbirimizden ayrıldık. Evlerinden barklarından olmuş bu insanlarla karşılıklı konuşarak anlaştığım için çok mutlu oldum.
Ziyaretime gelenlere, geçmiş olsun dileklerini iletenlere, telefon edenlere teşekkürlerimi iletiyorum.
Hoşçakalın.