Fevzi MAMİOĞLU


HAYVANLARA ÖZGÜRLÜK

(Hayvan Hikâyeleri)


HAYVANLARA ÖZGÜRLÜK

(Hayvan Hikâyeleri)

1963 yılıydı. Orta bir öğrencisiydim. Yaşlı ama dinç Türkçecimiz Arif Bey, bir gün derse girer girmez “Çıkarın kâğıtları. Kompozisyondan yazılı yapacağım” dedi. Konu, “Hayvanlardan hangisi olmak isterdiniz.” Ben, Güvercin Olmak İsterdim başlıklı bir kompozisyon hazırladım. Geçmiş zaman, kaç aldım bilmiyorum. O zamanlar notlar “10” üzerinden veriliyordu.

1978´de İskenderun Barbaros Lisesi´nde, ‘Ücretli, Türkçe Öğretmenliği´ne atanmıştım. Sabahları ders veriyor, öğleden sonraları da kütüphaneye gidiyordum. Sanırım Kasım ayı idi. Paltolar giyiliyordu. Evlilik hazırlıkları, eksiklikler, düğün askerden önce mi sonra mı olsun tartışmaları bunaltmıştı beni. İş çıkışı yolu uzatırdım. Sahilden şimdiki ördekli parka uzanır, oradan da turist kampına sapardım. Park aynı zamanda çiçek fidelerinin yetiştirildiği yerdi. Mis gibi bir koku etrafı kaplardı. Ördekli parkın önünden geçerken, sabah derslerine girdiğim iki erkek öğrenciye rastladım. Şans kartonunu önlerine koymuşlar... Bravo dedim kendi kendime. Harçlıklarını çıkarıyorlar bu yaşta. Aptal Fevzi işte. Ben bu düşüncelerde yürürken, bir anda kendilerini mitingde sanan çocuklar bir ağızdan “- Ormanların kapılarını aaaaçın. Ayılar dışarı çıııksııın.” diye bağırdıklarını işittim. Vlek bana mı acaba derken öğrencilerin beni göstererek, kendilerini yırttıklarını gördüm. Ne mi yaptım? Cevabını sonraya bırakalım.

Şimdi bakınız, bir kimseye hayvan adıyla seslenilebilinir. Neticede söyleyenin terbiyesiyle ilgilidir. Ama benim örnekte olduğu gibi, o kişiye ayı demek, eğer bana sorarsanız, benim için bir lütuftur. Çünkü ayı da bu gezegenin bir parçası ve Allah´ın bir yaratığıdır. Ama eğer bir hakaret olarak söyleniyorsa, biline ki en büyük hakaret ayı familyasına yapılmıştır. Ve dahi günahtır. Hz. Davut´un konuyla ilgili kıssası meşhurdur. Ve de Allah´ın tekdirine maruz kalmıştır. Aynı payeye iki kez daha erdirilecektim. Sağ olsunlar efendim.

Hafta sonu Hürriyet´te bir haber: “Ya sahiplenmeyin, ya da terk etmeyin.” Türlü cinsten köpekleri yolda bırakan, terk eden sözde hayvan severlerin hikâyelerini okudum. Hele bir tanesini okurken ağladım. Labrador cinsi bir köpeği sahipleri arabaya alıyorlar. Zavallı köpek, eve gidiyorum sevincinde! Yolun ortasında duran arabanın sürücüsü bay insafsız! —Buraya kadar diye köpeği aşağıya indiriyor. Ne olduğunu anlamıyor önce köpeğimiz. Giden arabanın arkasından koşuyor bir süre.. I ıh. Terk edildiğini anlıyor. Yol yordam da bilmediğinden, zavallı hayvan bir süre sonra ... İyi ki HAÇİKO adlı kuruluş var diyorum.

Dün küçük Gülseren ağlıyordu. Telefonda hıçkırarak, -Dedeciğim Pamuk öldü galiba diyordu. Çocukların ölümle tanışması bu şekilde oluyormuş galiba... Gece vakti. Şalterler inmiş yatmaya hazırlanıyordum. Ok gibi fırladım. —Bekle beni dedeciğim. Geliyorum. dedim... Ev zaten karşıda. Bir koşuda 4. kata çıktım. Elinde kafesiyle Gülseren´in hıçkırıklarına benimkiler karıştı.. Uzatmayalım. Muhabbet kuşumuz Pamuk sıcaktan ölmüş... Sözde, veterinere götürüp tedavi ettirecektim. Cin çocuk. -Dedeciğim galiba Pamuk öldü derken birbirimize sarılmış vaziyette kalakaldık..

E almayın dediğinizi duyar gibiyim. Tamam, almayalım da her evde bir kafes efendim. Aileler bunu hediye olarak algılıyorlar. Çocuklar da oyuncak sanıyor. Mıncıklıyorlar onları.. Önce bizim büyükler olarak, hayvanların kendi ortamlarında yaşamaları gerektiğini torunlarımıza anlatabilmeliyiz.

Yazımı daha önce paylaştığım bir fıkrayla bitiriyorum. Bir kızı olan kumaş taciri Hindistan´a gidecek. Eşinden kızından siparişleri alıyor. Kafesteki papağana sıra geliyor. —Sen ne istersin diyor. —Efendim Hindistan´a girdiğinizde ormandaki arkadaşlarıma rastlayacaksınız. Sadece onlara benden selam iletin diyor. Beyimiz Hindistan´a giriyor. Sahiden de orman papağanlarla dolu. Durup onlara kafesinde beslediği papağanından selam getirdiğini söylüyor. Anında tüm papağanlar sırt üstü yatıyorlar. —Vah yavrucaklar vah. Arkadaşlarının hasretine dayanamadılar. Öldüler diye yoluna devam ediyor.. İşi bitip eve döner. Balkona çıkar ailesiyle. Papağanına seslenir. —Sevgili papağanım, selamını alan arkadaşlarının hepsi sırt üstü yıkılıp öldüler. Der demez o da sırt üstü yatar. Adam üzgündür. —Ne Hassas kuşlarmış ya. Bu da hasretinden öldü der ve kuşu kafesinden alır. Balkon duvarına koyar. Aniden canlanan papağan uçar ve -Sevgili sahibime bu bir mesaj idi. Yıllarca kafesteki esir kardeşiniz ne yapabilir. Diye sordurtmuştum. Çünkü esaret doğru karar vermemi engelliyordu. Teşekkür ederim sana der ve özgürlüğe doğru kanat çırpar!

Son söz: Bu dünya bizim değildir. Sadece emanettir. Nokta efendim.