Halit KATKAT


Her şeye rağmen işçi ve emekçilerin gündemi

Geçen haftanın gündemine düşen; yolsuzluk, Man adası, vergi kaçırma, ABD de görülmekte olan Zarrab Davası ve son olarak ABD Başkanı Donalt Trump´ın Kudüs´ü İsrail´in Başkenti olarak tanıması konuları kamu oyunu öyle meşgul etmişti ki işçi ve emekçilerin e


Geçen haftanın gündemine düşen; yolsuzluk, Man adası, vergi kaçırma, ABD de görülmekte olan Zarrab Davası ve son olarak ABD Başkanı Donalt Trump´ın Kudüs´ü İsrail´in Başkenti olarak tanıması konuları kamu oyunu öyle meşgul etmişti ki işçi ve emekçilerin en yakıcı sorunları bunların arasında neredeyse kaybolup gitti. 

İşçi ve emekçilerin sorunlarına zaten medyada bir kaç gazete hariç neredeyse hiç yer verilmiyor. Yukarıdaki konular elbette önemli olabilir, ama insanlar karınlarını doyurmak, yaşamlarını sürdürmek zorundalar. İnsanları birinci derecede ilgilendiren konu da budur zaten. Akşam işinden evine döndüğünde doyuracak boğazlar onu beklemektedir. Emekçiler evinin dışında her ne kadar 'bu önemli konular' la meşgul olsalar da evin içine girdikleri andan itibaren konuşma konuları 'geçim derdi' olacaktır. Emekçilerin tükettiği her mala yüzde 15-25 arasında zam gelirken maaşları vergi kesintilerinden dolayı yıl sonunda yüzde 25 düşerken bir emekçi başka ne düşünebilir ki?
Halbu ise işçi ve emekçilerin bu günlerde çok yoğun gündemleri var:
Birincisi Geçen haftaki yazımda yazdığım gibi 130 binden fazla metal işçisinin MESS işvereninin 3 yıllık sözleşme ve yüzde 3.2 lik ücret zammı teklifine karşı mücadeleleri devam ediyor.
İkincisi Sendikalı ya da sendikasız tüm işçileri ilgilendiren ve en büyük Toplu Sözleşme sayılan asgari ücret tespit komisyonu görüşmeleri devam ediyor.
Üçüncüsü taşeron işçiliği sorunu ve bunların kadroya alınması tartışmaları: Bugün 2 milyonu aşkın taşeron işçi bulunuyor; bunların 950 bini kamuda diğerleri özel sektörde çalışmaktadır. Henüz Meclis´e sunulmayan, sendikalarla paylaşılmayan tasarının ayrıntıları şöyle; kamuda çalışan bu 950 bin taşeron işçisi kadroya alınacak. Ama bunlardan emekliliği gelenler hariç diğerleri de sınava tabi tutulacak. Buna göre de hak arama mücadelesi vermiş olanların alınıp alınmayacağı ya da parti kaydına göre mi alınacağı şüpheli... Kadroya sendikalı ya da memur konumunda değil sözleşmeli olarak alınacak.
Türkiye´de taşeronluk sistemi için kurulmuş 20 bin şirket faaliyet gösteriyor. Taşeron bürolarında da işlemleri yürütmek için 100 bin personel çalışıyor. Yani bu şirketler ve bunların çalıştırdığı yüzbin kişi, iki milyon taşeron işçisinin sırtından geçiniyor. İşçilerin birinci patronları tarafından sömürülmeleri yetmezmiş gibi bir de bu taşeronlar tarafından ikinci defa sömürülüyorlar.
Dördüncüsü özel sektörde sendikasız çalışanların çalışma koşulları: Geçen hafta dünyada 130´dan fazla ülkede 26 binin üzerinde firmaya hizmet veren insan kaynakları yönetim danışmanlığı firması Mercer´ın her yıl gerçekleştirdiği ücret araştırmasının sonuçları açıklandı. Hürriyet´ten Burcu Özçelik Sözer´in haberine göre Türkiye´den çoğunluğu uluslararası 295 firmadan 18 bini mavi yaka ve destek rollerden olmak üzere 52 bin çalışanın analiz edildiği araştırma sonuçlarına göre şirketlerin 2018 yılında çalışanlarına yapacakları ücret artışı yüzde 9.0 civarında olacak. Türkiye´de yerel ve uluslararası şirketlerin yüzde 93´ü yılda bir kez ücret artışı gerçekleştiriyor. 2018´de sektörlere göre ücret artış beklenti oranları ise şöyle: Bankacılık/ Finans 9.6, Enerji 8.6, sigortacılık 9.0, maden ve metal 12,7
Beşinci olarak iş kazaları gelmektedir. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi´nin verilerine göre Ekim ayında 182, yılın ilk on ayında ise en az 1683 emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. DİSK Başkanına göre '2002 yılından beri “taşeronlaşma cumhuriyeti” adı altında kurulan sistem 18 bine yakın işçinin yaşamını yitirmesine neden oldu' Sosyal Güvenlik Bakanlığı 'Türkiye´de iş kazalarının yıllık maliyetinin 80 milyar lira olduğunu' açıkladı.
Bu kadar yoğun gündemi olan işçi ve emekçilerin bu sorunları elbette işçi ve emekçilerden başkası çözmeyecektir. Sendikalar bu konuların çözülmesine Olağanüstü Hali hükumetin tutumunu bahane olarak gösterebilirler. Böyle düşünenler işçi ve emekçilerin gücünü ya bilmiyor ya da onlara güvenmiyor demektir. Yukarıda adı geçen konular milyonlarca işçi ve emekçiyi ilgilendiriyor; bu milyonları birleştirmek sendikaların aslı görevidir; eğer bunu sendikalar yapamıyorlarsa bunu işçiler kendileri yapacaklardır.