Halit KATKAT


Huzur Ya Da Huzursuzluk

Halit KATKAT


Yeni bir yıla giriyoruz. Yeni yıla girerken sadece bu yıl değil elbet geçmiş yıllarda olduğu gibi yeni yılın huzur ve barış getirmesini dileriz.

Bu arada ben de yeni yılın insanlığa huzur ve barış getirmesini diliyorum. Ama bu samimi dileklerin her yıl tekrarlanmasına karşın istenen huzur bir türlü gelmemektedir. Burada bir karamsarlık ya da kara bir tablo çizmek peşinde değilim. Fakat huzurun belli koşullara bağlı olduğu ve bizim de toplum olarak bu koşulları değiştirmek için bir şey yapmadığımız durumda gelecek yıllar bize huzur getirmez.

Birey olarak toplumun diğer bireyleriyle ilişkilerini hiçe sayarak tek başına mutlu ve huzurlu olacağını düşünmesi en hafifinden saflıktır. İnsan toplumsal bir varlık olarak diğer bireylerle birlikte yaşamak zorundadır. Çünkü yaşamsal ihtiyaçlarını diğer bireylerle ilişkileri ve ürettikleri ile karşılar.

Bu nedenle bir insanın birey olarak huzurlu olması diğer insanlarla ve genel olarak toplumla olan barışçı ilişkilerine bağlıdır. “Dün geçti, yarın belli değil, gün bu gündür” anlayışının gençlere “ha bire eğlenelim yiyip içelim” şeklinde yansıtılması burjuva tüketim anlayışının bir ürünüdür. Tüketimin körüklenmesi kapitalist sistemin çarklarının yağlanmasına hizmet eder. İster yakın çevremizde ister ülkemizde ya da dünyamızda ister bireysel olsun isterse toplumsal, kapitalist sistem içerisinde sürekli bir huzurdan bahsedemeyiz. İstek ve taleplerimiz karşılandığı oranda huzurlu oluruz karşılanamazsa huzursuz oluruz.

Dünyanın en zengin yüzde birlik kesiminin serveti geri kalan yüzde 99´luk kesiminin toplam servetine eşitse bu dünyada devamlı huzurlu olan kesim bu yüzde birlik kesimdir. İşçi ve emekçiler açısından bakıldığında işini kaybetmemek bir huzur, yeterli ücret almamak huzursuzluk demektir. Çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamamak hem kendisi hem çocukları için huzursuzluktur.

Duyarlı insan için çevrenin kirletilmesi, sokakta yatan insanlar ya da aç dolaşan hayvanlar huzursuzluk kaynağıdır. Yani kapitalist toplumun çelişkileri insana sürekli bir huzur sağlamaya yetmez. Bu bakımdan bu sistemde huzur diye algıladığımız şeyler anlıktır. Elbette insanın doğası huzurlu anlarını artırmak huzursuz anlarını azaltmak ister. Bugün toplum olarak huzuru sağlaması için ya da en azından huzuru sağlamak için çaba harcaması beklenenler bizzat huzursuzluk kaynağı olmaktadırlar.

Yönetim erki ayrım yapmaksızın toplumun her kesimine eşit davranma ve huzuru sağlama yetisinden uzaktır. Tam tersi toplumda sermaye sahipleri lehine ayrıcalıklar sağlarken emekçilerin alım güçlerini azaltmaktadır. Bu sınıfsal ayrımların yanında toplumda milliyet ayrımı, din ve inanç ayrımı, yerli yabancı ayrımı yapılarak ve hatta bunlar arasında uzlaşmaz çelişkiler yaratarak huzursuzluk daha da artırılmaktadır.

Toplumda huzurun ve barışın sağlanması bu sınıfsal ve etnik tüm ayrımların ortadan kalkmasına bağlıdır. Bu huzur ve barışı insanlığa kapitalist sistemin sağlayamadığını görmek için insanlık bugüne kadar yeteri kadar deneyim biriktirmiştir. Burjuva seçim sistemi işçi ve emekçilerin kafasına o kadar yerleştirilmiştir ki bu seçim sisteminden başka çözüm düşünememektedirler.

Böyle düşününce de kendileri açısından en iyi, en dindar, en milliyetçi ya da en solcu vb. seçmeyi tercih etmektedirler. Emekçi kesimler arasında kendileri için sömürüsüz, çelişkileri ortadan kaldıracak huzurlu bir sistem kurma hayali kuranların sayısı bile çok azdır. Emekçiler kendilerini kurtaracak ve yönetecek kahramanlar yaratma yerine kendilerinin her şeye gücü yetecek olan emek güçlerini birleştirmelerini denemeleri daha sonuç alıcı olacaktır.