Akın BODUR


İki aday, iki proje

Akın Bodur


Adaylardan bir kente ´plaj´ oluşturacağını söylüyor, diğeri de müze kuracağını. Söyleme baktığınıda insanın ´ne güzel´ diyesi geliyor, ama diyemiyoruz.

AKP adayı kuracağı plajın adresinin Yelken Külübü ile Deniz Üs Komutanlığı Lojmanları arasındaki bölgeyi gösteriyor.
Oraya plaj olur mu?
İskenderun Biyolojk Arıtma Tesisinin, atıklarını deşarj yoluyla denize saldığı nokta değil mi orası? Kurulması planlanan plaj yerinin 300-500 metre ilerisine dökülmüyor mu, o atık sular? Denize dökülen su zararsızsa, neden o kadar masraf yapıldı ve ileriye deşarj ediliyor ki? Yoksa, arıtmanın bıraktığı o su, bardağa doldurulup içilecek cinsten mi?
Ya deniz suyunda yıllardır yapılan ölçümler ne olacak? Ve o ölçüm sonrası İskenderun İdare Kurulu kararları üzerine belediye tarafından son 25 yıldır kentin birçok noktasına yerleştirilen 'denize girmek tehlikeli ve yasaktır' levhaları? Plajın girişine de o levhalar konulacak mı, acaba? Yoksa belediye yönetimleri çeyrek asırdır o levhalar kent sahilini süslesin diye mi koydu?
CHP´nin adayı da ´demirçelik müzesi´ kuracağını anlatıyor. Demirin enteğre halinden mamül olana kadar anlatıldığı bir müze olacakmış, kurulacak o müze. İskenderun, Karabük mü? Karabük, demirçelik fabrikasının kurulmasıyla köy halindeki yerleşim alanı kente dönüştü. Ve Karabük´te yaşayanların neredeyse yarısından fazlasının fabrikayla ekmek ve kader bağlantısı var. İskenderun da öyle midir ki? Öyle bir müze yapılacaksa, belediye büçesinden neden yapılsın ki? Civarda onlarca demirçelik tesisi var, demiri anlatan bir müze kente lazımsa, onlar yapsın? Ayrıca, termik santrallerin ardından en büyük kirletici demirçelik tesisleri ile çimento fambrikaları değil midir? Müzeyle amaçlanan şey, yörede kirlilik yaratan ağır sanayiyi teşvik etmek, bölgedeki kümülatif kirliliği arttırmak değilse, o zaman farklı şeyler de sergilensin, kurulacak o müzede.
Ve müze illaki yapılacaksa, mesela yörede yaşarken kirliliğin yol açtığı kanser ve solunum yetmezliğinden ölenlerin adları ve fotoğrafları da yer alsın, orada.
1980´li yıllara kadar deniz kenti olan, kıyıları kumsalla çevrili, halkın kentin her noktasından denize girebildiği, sahilde üç plajın bulunduğu, balıkçıların sallarıyla açılıp, 150 metre ileri ağ atıp döndüğü o kumsalda balıklarını sattığı İskenderun şimdi liman kenti. Bugün o kumsallar, denizin doldrulmasıyla sular altında kaldı. Aynı tarihe kadar bahriyelilerin sayfiye şehri olarak nitelediği bölge, şimdi de sanayi kentine dönüştürülmek isteniyor gibi...
Yörede siyaset yapacakların belki de ´iş-ev-külüp-pastane´ dörlüsünden çıkıp, kentin sosyal, kültürel ve siyasal yaşamına da dahil olması gerekli sanki...
Siz ne dersiniz?