Sadullah ÇAĞLAR


İlhan Selçuk´tan politik anılar

Sadullah ÇAĞLAR


Okuma alışkanlığı çocuk yaşta başlar. Örneğin babam okuma hastasıydı. Eve hep gazeteyle gelirdi.
Dönemin fikir gazeteleri Ulus, Vatan, Cumhuriyet, Son Posta, Dünya...
Ben daha çok Ulus okurdum. Cumhuriyet devrimlerini savunduğu için.
Ulus´un yazarları Falih Rıfkı Atay, Nurullah Ataç...
Cumhuriyet Gazetesi aydınların gazetesiydi. Bizler yeni gelişme sürecinin başlangıcında politik olarak eksiktik. 1960 sonrası 1961 anayasası aydınlanma dönemiydi. Ufkumuz açılmıştı.
NATO nedir? ABD ile yapılan ikili anlaşmalar… Kıbrıs neden hep çatışma konusu, Neden?… Neden senelerden beri bir türlü barışa adım atılmadı. Bilmiyorduk?
1960 sonrası Cumhuriyet Gazetesine yeni bir yazar gelmişti; İlhan Selçuk. Okuyucu olarak amatörlüğü aşıp Cumhuriyet´i okuyacak konuma gelmiştik.
Bu yeni yazar şimdiye kadar duymadığımız dünya genelinde, Türkiye sorunlarıyla politik çözüm üretiyordu. Ve en önemlisi geri kalmışlığı aşmanın mücadeleyle atılacağını yazıyordu. Yoksulluğun kader olmadığını yazıyordu.
Bu günlük gazetelerin dışında da yayınları takip ediyorduk. Mizah dergisi Akbaba, Metin Toker´in politik haftalık dergisi…
Akbaba´nın sahibi Yusuf Ziya Ortaç´ın dili eşsizdi. Akbaba bir okuldu. İlhan Selçuk, Çetin Altan, daha bir çok yazar Akbaba diplomalıydı.
Aziz Nesin de Akbaba´da yazıyordu. Bizler, okuma heveslisi kişiler, sanki yeni dünyaları keşfediyordu.
1993 yılıydı. İnsan Hakları Derneği İskenderun Şubesi´nin kuruluşunda görev aldık. İHD, dünya barışın teminatıydı. Eğer bizler süreç içinde 1789 insanlığın en büyük yeniliğinin önünü açan aydınlanmayı İlhan Selçuk´tan öğrendik.
Laik felsefeyle ilgili en büyük tezi o süreçte öğrendik. Sabahları Cumhuriyet Gazetesini aldığımızda acaba İlhan Selçuk ne yazdı diye merak ederdik.
Ne demişti Galileo; ‘dünya dönüyor.´
İnsanoğlu sürekli arayış içinde, ayın sırrını çözüp uzaya ulaştı.
Bizde öğrenme bir tutkuydu. Genel olarak sokaktan geliyorduk. Üniversite görmedik. Ancak ve ancak okuyarak kendimizi aşıyorduk.
İlhan Selçuk´un bilim ve sanat dergisinin Mart ayında yayınlanan 75 sayısındaki yazısını sunuyoruz;

Kitap El bombası tabanca mı?
12 Eylül sıcak dönemiydi. Bir sabah Aydınlar dilekçesi davasıyla ilgili Selimiye´ye gittim. Sabah erkendi. Kurulan çadırda otururken orta yaşlı bir kadın durmadan söylenip ahh çekiyor, mırıldanıyordu.. Ya Allah çekiyordu. Sonra bana dönüp, ‘senin neyin var´ dedi. Ben de ona ´Politik bir dava´ dedim. Kadın tekrar bana döndü; “Edirne´den geliyorum. Gözlerim görmüyor. Sora sora burayı buldum”. “Peki hanım, oğlun hangi davadan yargılanıyor?” Kadın; “Ben bilmiyorum. Çok kitap okurdu. Kendisine, ´yavrum bu kadar çok kitap okuma, başımıza iş aşacaksın diyordum´ Hiç yatmaz. Sabahlara kadar kitap okur. Elinden kitap düşmezdi. Sabah namazına kalkardım. Yatağın içinde kitap okurdu.´ Ahh kardeşim başımıza ne geldiyse kitap yüzünden geldi.”
Kadına baktım, saf saf anlatıyor. Oğlunun başına ne geldiyse kitaptan geldiğine inanıyor:
“Sonra polisler evden gelip kitapları götürdüler.”
Yaşlı kadın ağlayarak acılı bir sesle durmadan sızlanıyor:
“Oğlum okuma bu kitapları deyince anlatamadık. Kendisine verdiğim bütün paraları kitaba harcardı. Eve gelen polislerde öyle söylediler. Suçu kitap okumaktı evladım. Oğlum eve geldiği zaman yemeği sormazdı. Önüne yemeği koyardık, hiç haberi olmazdı. Kendisini ilk ziyaretimde, ´Anne kitaplarıma bir şey olmasın´ diyordu.”
Kadın bugün gözlerimin önünde, sonradan düşündüm, kadın çok yaşlı değildi. Anadolu kadını gibi zamandan önce çok çekmiş olsa yani yaşı 45-50 yaşlarında, sanki bin yıl önce çok çökmüş gibi.
Keşke bu kadın gibiler bin yıl önceden doğsaydı. Belki yazı makinası olmaz oğlu kitap denen belayı tanımayacaktı.
Oysa 1980´lerde yaşıyorduk. Matbaa batıdan Türkiye´ye 250 yıl sonra girmişti. Alman keşifçi Gutenberk yazı makinasının keşfinden sonra geçen zaman bizim için yitikti.
Aradan asırlar geçti. 1928´e kadar Arap harfleriyle başlayan kitapların sayısı 25 bindi. Evet koskoca Osmanlı İmparatorluğu kültür çağındaki bu sayı büyük bir ev kitaplığı kadar. Türkiye´de Latince harf devriminden sonra Cumhuriyet devleti kitap seferberliğine girmişi. 1940´larda Milli Eğitim Bakanlığı dünya klasiklerini Türkçe´mize kazandırmak için tercüme yayınları kurdurdu. Kitap yayınları çağdaşlaşmanın kaçınılmaz gereği bütün okulları üniversiteleri kitapla kuşattı. Çağın kültürünü içimize sindirmek ve özümsemek değil mi? Türkiye halkı savaşın içinde kitaba koşuyordu ve kitap gerekiyordu. İnsanlık ve uygarlık zamanlarında bilim ve kültürün bütün birikimi kütüphanelerdi.
1980 Türkiye´sinde nasıl oldu da kitap düşmanlığı iktidarların elinde devlet politikasına dönüştü. Kitap nasıl olduda televizyonda tüfek tabanca bombasıyla birlikte suç unsuru olarak teşhir edildi. Yurttaşlarımız yazarlarımız profesörlerimiz aydınlarımız sanatçılarımız nasıl oldu da evlerinde bulnunan kitaplardan korku duymaya başladı. İnanılmaz bir olay. Kiitaplar kamyon kamyon toplanıp tonlarca klasik devlet eliyle yaktırıldı. Nasıl oluyorda kitaba bunca gereksinimiz varken kitapları yok ediyoruz.
Nasıl oluyorda 1930´lu Almanyasında olan bitenlerin 1980 ´lerin Türkiye´sinde bir başka biçimde yaşamakta.
Bu sorunların yanıtları aranırken tek yönlü tek boyutlu düşünmemek gerekir. Kimi kitap belki de tabancadır. Bombadır. Makinalı tüfektir. Çünkü bağnazlığın duvarlarını yıkabilir. Geriliğin yıkımına yol açabilir. Kitapla kapitalizmin duvarları aşılabilir. Yani Shakspeare´in dediği gibi kitap aklın ilacı olduğu için sömürgeci sistemin korkulu rüyasıdır.
Kitaplar rejimler için en tehlikeli olanıdır. Elbette en büyük suçlu yargılanacak ve toplumlar uyandıkça korkuyu aşacağız.'
****
İlhan Selçuk, yıllar öncesi sezgileriyle günümüzü yorumluyor. Aydın kimdir? Çağın önünde giden adamdır. Yani geleceği haber verir.
Nasıl unutabiliriz 12 Eylül fırtınalı günleri? Kitap ağına çıkılmıştı. Kitaplar televizyonda suçlu olarak gösteriliyordu. Yalnız kitaplar mı? Hayır! Bilim adamları YÖK adı altında üniversiteler kışlaya dönüştü. O dönemde gazeteler yazdı; İstanbul Üniversitesi*nde kitaplık kaldırıldı. Türkiye´de en büyük kitap kıyımı 1950 sonrası Demokrat Parti´nin Bayar-Menderes ikilisi tarafından halk evleri kapatılarak milyarlarca dünya klasikleri yok edildi. Ne demişti bilimci Goethe; “İki ömrüm olsun isterdim, diğeri kitap okumak.”
Acaba neden bazı politik kişiler, ‘kitap bombadan daha tehlikeli´ diye haykırıyordu. Aslında hedef felsefe. Ortadoğu ülkeleri yazı makinasını 300 yıl sonra getirdiler.
Aydınlanma mücadelenin içinden gelen Aziz Nesin 1975 yılında Cumhuriyet Gazetesinde ‘mücadele toplumsal olarak verilmelidir´ yazısında şöyle diyor;
40 milyon insanın yüzde yetmişi okuryazar olmazsa bunun sorumlusu kim? Hala “Türkiye Cumhuriyetini kurmuş olan dünyada ulusal bağımsızlığı meydana getirmiş olan Türkiye, neden geri kalmış emperyalizmin etkisi altında. Bunun sorumlusu kim? Bunu sorgulamasını yaptık mı? Yapmak isteyenlerin başlarına neler geldi?”

Biz yazımıza İlhan Selçuk´la başladık. 9. ölüm yıldönümünde onun mesajıyla Sayın Selçuk´u selamlayalım: “Ne fikirler yasaklamaya, ne kitapları yakmaya gerek vardır; iyiyi ya da kötüyü insan aklıyla özgür düşüncesiyle gerçeği görecektir.
Bu kuralı dışlarsak karanlığa gömülürüz. Hoşgörüsüzlük. Türkile´ye hizmet değildir. 1982 Aslı Selçuk Sevgi ve özlemle