Nurullah ER


İNCE ŞEYLER

Nrullah ER


İncelik, kibarlık gösterilerek, zariflik yaratılarak yapılan işlerdir.

Kaba saba olan, bir şeyi insanın hoşuna getirme halidir. O nedenledir ki sanatçıların ruhları hep incelik akar. Bir ressamın fırçasından çıkar, bir ozanın saz telinden dile gelir, bir şairin dizelerinde şiir olur. Olur ki; güzelliklerin yaratıldığı, sevgilerin çoğaltıldığı yaşanası bir yeryüzü olsun dünya.

Şair Gülten Akın şiirlerinde inceliği dizeleriyle konu edinir.

Ah kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar

Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya

Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı

Bakıp kapatıyorlar

Geceye giriyor türküler ve ince şeyler.

Şu kaba saba yönlerimiz bir yontulsa, bir törpülense geriye kalan yerlerimiz ışıkla aydınlatılsa, inceliklerimiz ortaya çıkıp sözlerimiz, türkülerimiz şenliklerle buluşabilse…

İnsanoğlu yaşamı boyunca hep çıkmaz sokaklardan kurtulmanın mücadelesini veriyor. Ne var ki, şaşkın, korkak, kuşkulu, tedirgin… Nereye baksa, adımını nereye atsa duvarlara tosluyor. Doğup büyüdüğü köyünden şehre göçüyle, şehirleri büyüttükçe, sorunlarını da büyütüyor. Yan yana iç içe yaşadıkça birbirinden uzaklaştıkça uzaklaşıyor. Oluşturdukları sosyal ortamlarında kopukluklar oluşup, anlamsızlıklar yaşanır hale geliyor. Böylesi bir kopukluğun oluşması yabancılaşmayla insana dair inceliklerin kabalaşmasını yaratıyor.

Şehirleri betonlaştırmak, metalaştırmak o şehrin öldürülmesi demektir. Şehrin ölmesi insanın ölmesidir. Cansız yaratıklar içindeki bir yaşam, kendi canlılığını, kendi özüne uygun idame ettiremez. Bu insan da olsa.

İnsanoğlu genellikle gördüklerinden, duyduklarından etkilenen bir varlıktır. Yıl on iki ay; beton duvarlar, asfalt yollar, demir kapılar, gülümsemeyen yüzler, selamsız sabahlar, sohbetsiz akşamlarla gününü yaşayan, egzoz gazını ciğerinde soluyan, trafik kargaşasında zamanını geçiren kişinin iç dünyası ile doğayla iç içe olanların fiziki görünümü, psikolojik durumu bir olur mu?

İnsanın yaşadığı doğal çevre ve toplumsal yapı onun öz benliği üzerinde bir faktördür. İnsanın kabalıklarının olduğu kadar incelikleri de vardır. Kaba bir yapıya sahip kişiyle, ince ruha sahip birey arasında sürekli çelişki yaşanır. Okuma kültürünün fazlalığı, sanata ve edebiyata verilen değer içimizdeki incelik duygusunu sürekli artırmış, toplum içindeki konuşmamız ve davranışlarımızı bir yaşam biçimine dönüşerek uygar dünyanın kapılarını aralamıştır. Her gün kaba yerlerimizi azaltarak yaşamamız gerekiyor. Yoksa yontulmamızlığımızın karşısında ne varsa bozulur. Bir el başka bir ele uzanmazsa, bir dil, bir dile anlaşmasa başkalarından uzaklaşmış, kendimize yabancılaşmış oluruz.

Yaşama dair gereksiz ve anlamsız şeyleri atmadır incelik. Onu, insanlar arasındaki bağların sağlamlığında ve özünde aramak gerekir. Uygarlık seviyesinin yüksekliği, toplumsal ruhlardaki inceliğin yüksekliği ile doğru orantılıdır.

Günlük yaşamda ince şeylerden ne kadar uzaklaşırsak, kendimizden de, başkalarından da o denli ayrı kalırız. Böylesi ayrılıklar beyinsel körlükten kaynaklanır. Körlüğün böylesi bizler de insanlarla doğanın görülmesi gereken yerlerin kapalılığı ve yabancılığı olgusunun oluşturur.

İnce şeyleri iç yapımızda çoğalttıkça insanlığımızı, uygarlığımızı kanıtlamış oluruz. Bunun da yolu kafamızın içinin sevgiyle çiçeklenmesinden geçer.