Sadullah ÇAĞLAR


İNSAN AKLINA MÜDAHALE

Sadullah ÇAĞLAR


Dünyanın tüm yaşam araçları insan eseridir. İnsanı diğer canlı varlıklardan ayıran da düşünen beyindir.

İnsan aklının, bilimi, felsefeyi  keşfetmesi insanlığın en büyük zaferidir. Elektriğin bulunuşu, dünyamızı aydınlatması yeni çağın önünü açtı. Makine çağı sanayii, kültür, sanat, yazının gelişmesi sonucu bilim dünyası insan beynini yeni hedeflere taşıdı.

Sürekli doğanın esiri olan insan soyu, özgür insan olarak emek gücünü ortaya koydu.

Feodal sistem, onun devamı olan kapital düzen, yığınların gücünü yok sayarak çalışan kitleye hayal dünyası yarattı.

Genelde mülkiyet eşitsizliği, emek-sermaye çatışması gündeme geldi. Bu toplum uyanışı, bilim adamları felsefe olarak yazdılar.

Sır olarak saklanan eşitsiz ekonomi, batıda bilimciler tarafından sır olmaktan çıkartıldı. Yoksulluk kader değildir. Bu uyanışın sonucu, kapital sistemin en büyük ülkesi Amerika’da sosyal devletin temel ilkesi olan ‘emek en yüce değer’ olarak açıklandı.

Bu gelişim sonucu, tarihsel mücadeleler döneminde büyük bedeller ödenerek 1 Mayıs işçi bayramı ilan edildi.

Sosyal devletin doğum haberini çok önceden ABD’li yazar Jack London, Demir Ökçe kitabında yazdı. Yine Amerikalı yazar John Reed, Ekim Devriminin tanığı olarak Dünyayı Sarsan 10 Gün kitabında anlattı.

Yazım dünyası, insan yaşamında hep öncü oldu. Örneğin yazdığı kitaplarıyla hep tartışma konusu olan Kafka… aradan 100 yıl geçmesine rağmen neden kitapları hala güncel? Çünkü yazar, öncüdür. Geleceği sezgileriyle toplumu uyarır.

Mesela, Kafka’nın çok okunan romanı Dava, Avrupa’da gelecekte politik kişilerin baskılı yönetimler tarafından kuşatılacağı olayını yazdı. Çok evvelden, yani Alman nazizmini gördü.

İnsanlığın en büyük kazanımı Roma hukuku… Rönesans kültürünü insanlığa kazandıran İtalya… 1930’larda iktidar olan Mussolini o günlerde ne diyordu?

“Üzülerek söylemek isterim ki, İtalya’da, başta Roma’da insan beyni kendi kimliğimizi aşıp, 20 yıl ileri gitmiştir. Bizim için en büyük tehlike 1789 Fransız halkının yaşadığı olayı yıllar sonra kapımızı çalmasıdır.

Kiliseyi reddeden bu gelişmeyi asla kabul edemeyiz. Peki ne yapacağız? 
Bu öne çıkan beyinleri durduracağız. Nasıl? Sanata yönelik, heykel, resim, kitaplar, bilim… bizim yaptıklarımız yazılacak. Başta sinemada Sezar’ın Roma Fatihleri, tarihi gösterime öne konan filmler yapılacak. Roma imparatorluğu canlı tutulacak. Yani tarihi yeniden yazacağız.”

İnsanoğlu, yakın tarihte  yaşadığı 1980 Yeni Dünya Düzenin geçmiş tarihi vardır. İtalya’da Mussolini yanlısı bir partinin seçimi kazanması tesadüf değil. Yine yakın yıllarda İngiltere’de Demir Leydi olayını nasıl unuturuz. Margaret Teacher’in katı şekilde maden işçilerinin yasal grevini atlı polislerle ezmesi utuldu mu?

Margaret Teacher’in cezanesi kaldırıldığı zaman büyük bir kitlenin tabuta arkalarını dönüşleri trajik bir görüntüydü.

Arap Baharı adı altında Irak’ta 1 milyon kişinin katliamını nasıl yok sayacağız?

Yine çok ilginç, önce birkaç yıl gazetelerde bir haber çok dikkatimi çekmişti. Konu çok ilginçti; 'İsveçli doktorlardan komünistliğe ameliyatla son' başlıklı haberde İsveçli doktorların komünistliğe çare bulduğu belirtiliyor.

İsveç’te siyasal insanların beyinleri ameliyat edilerek sol ideoloji yok ediliyor. 

Süreç içinde düşünmeyen bir yaratığa dönüşen insanın kimliği yok ediliyordu. Tedavinin adı lobotomy.

Amerika'nın ardından lobotomynin en çok gerçekleştirildiği bölge İskandinavya'dır. 
İsveç’te 1944-1966 yılları arasında 4.500 kişiye ameliyat yapılmıştı. Ameliyat sonrası siyasal inançlarını kaybeden kişilerin durumu İsveç parlamentosunda tartışma konusu yapıldı. Meclis, 8 Ekim 1997’de 1940-1950 arasında ameliyat yapılan kişilere tazminat verilmesi önerisini reddetti. Ameliyatı yapan doktorların beyne müdahale sonucu hastada istenen amaca varılmış oluyor. Sosyal politik kişilerde uygulanan deneme aslında bir tıp utancıdır. Onun ötesinde bir insan ayıbı olan lobotomy, şizofreni bahane edilerek kişiler robota dönüşmekte.

Aslında bu uygulama kültürel uyanışı, yani kimliği yok etmedir.

Bugüne gelirsek… İsveç’in ya da Finlandiya’nın hızlı şekilde NATO’ya koşması ne anlama gelir?

Üstelik İsveç, 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sına yasak olan silah desteği yaptı.

Peki İsveç ya da Finlandiya, Sovyetler tarafından ne zaman tehdit edildi? 
Peki Ukrayna? Hitler Almanyası işgalinde milyonlarca Sovyet insanı Nazi işgaline karşı ölüme gittiler.

Peki İsveç’in uzun yıllar iktidar olan barışçı başbakanı Olof Palme, ülkesini sosyal devlet konumuna getirmişti. Ve en önemlisi Palme, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada Afrika’da mazlum halkların bağımsız ülke olmasını hep savundu. Sürekli olarak silahlanmaya karşı çıkmıştı. Sonuç ne oldu? Barışı istemesinin bedelini canıyla ödedi.

Türkiye’de 1970’lerde dönemin Genel Kurmay Başkanı Memduh Tağmaç; “Türkiye’de sosyal gelişme ekonomik gelişmeyi geçti.”
Bu ne anlama geliyordu?

12 Eylül askeri darbesi yönetiminin başbakanı Turgut Özal, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının mimarı ne diyordu? “İlk işimiz depolitize… yani politize olan halkı, politik konumdan çıkaracağız.” 

Sonuç, başarılı olmuştu.

12 Mart sonrası Süleyman Demirel’in Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil, İsmail Cem’in çıkardığı Politika gazetesine verdiği demeçte, “12 Mart’ın arkasında CIA var” demişti.

Genelde toplumsal uyanış süreci içinde çağın önünde giden deha yazar Politzer, 1930’larda yazdığı Felsefenin Temel İlkeleri kitabında neyi haber verdi? Nazizmin savaş hazırlığı içinde olduğunu yazdı. 1930 sonrası dolaylı şekilde insan aklına müdahale edilip beyinler hedeflendi. Fakat, insan yaratıcılığı bu geriliği tarih boyunca yaşandı ve 1789 yeniliği içinde yeniden doğdu.

Ne demişti Aristo eski Atina’da… “Bana politik olmayan adamdan lütfen bahsetmeyin!”